Son birkaç yılda yoğun olarak yaşanan tutuklamalarla ilgili "Siyasi soykırım" kavramı sıkça kullanılıyor. Doğru bir kavram olmasıyla birlikte bunun geri planında bir sosyal kırım ve duygusal kırılma da var.
Tutuklu yakınlarının hayatı eskisi gibi değil, düzenle aralarındaki mesafe giderek açılıyor, herkesin öfkesi giderek büyüyor ve insanlar politikleşiyor.
Geçen akşam bir arkadaşım anlattı; Cihan Kırmızıgül'ün önceki duruşmalarından birinde, Adana'dan oğlunun mahkemesine gelen Aysel Kırmızıgül mahkeme salonuna girmemiş. Oğlunun tutsak halini görmeye dayanamayan anne Beşiktaş Adliyesi'nin girişindeki avluda adliye muhabiri arkadaşıma sormuş "Oğlum zayıflamış mı?"
İki yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan oğluna hasret bu annenin sözleri bizi başka bir yere götürüyor...
"Cihan artık gelsin"
Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) öğrencileri Cihan Kırmızıgül'ün duruşmasının görüleceği 23 Mart tarihine kadar üniversitede "Cihan'a Özgürlük" etkinlikleri yapıyor. Bunlardan birisi de GSÜ öğrencilerinin müzik grubu "Güneşe Doğru" konseriydi.
Konser sonrasında grubun solistinin doğum günü kutlandı. Arkadaşlarının doğum günü pastasının üflenmesi esnasında "bir dilek tut" demesiyle, solist ağlamaya başladı!
Doğum günü pastasını alıp gelen kardeşi pastayı getirdiğine pişman, kala kaldı "ne oldu, niye ağlıyorsun?" sorularının cevabı tuttuğu dilekte saklıydı; "Cihan artık gelsin!"
İstanbul Beşiktaş Adliyesi'nde 72 öğrencinin yargılandığı Demokratik Yurtsever Gençlik (DYG) davasında, başka şehirlerden davayı izlemeye gelen tutsak öğrencilerin aileleri duruşma salonuna alınmadı. Ailelerin açık görüş dışında, arada cam olmadan birbirlerini görebildikleri yegâne yer olan mahkeme salonu da artık bir kapalı alana dönüşmüştü!
"Ez livirim"
Ailelerin salona alınmamasının sebebi, davayı izlemeye gelen Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in mahkeme salonuna alınmamasıydı. Mahkeme salonunun girişinde jandarma erleri "Milletvekili olduğunu iddia eden şâhsı" tartaklamaya kalkmış, salona almamıştı. Öğrenciler de bunun üzerine "Kahrolsun faşizm" sloganını atmışlardı.
Bu sloganın atılması, ailelerin, aylardır görmedikleri çocuklarını görmesine engel oldu. Öğrenciler haksız mı? Faşizm kahrolmasın da ne olsun?
Oysa aileler duruşma salonlarına alınsa bile çocuklarını görecekleri süre ne kadardı ki? Kürtçe savunma yapmak isteyen öğrencilerin duruşmaları zaten kısa sürüyor. Kürt öğrencilerin "Ez livirim" demesinin ardından mahkeme heyeti öğrencilerin savunmalarını yaptıklarını varsayıyor. Bu ise çok sanıklı davaların bile hemencecik sona ermesine sebep oluyor.
Öğrenciler genel itibariyle yaşadıkları şehirlerin dışındaki şehirlerde eğitim hayatlarına devam ediyorlar. Özellikle Kürt öğrenciler Hakkâri, Van, Diyarbakır, Mardin gibi şehirlerden İstanbul İzmir gibi şehirlere geliyorlar.
Adalet yoksa eğitim neye yarar?
Bu öğrencilerin aileleri uzak şehirlerde yaşıyor, çocukları için bırakın mahkemeyi açık görüşe bile gidemiyorlar. Kimi açık görüşlere yoksulluktan ve yol parasının çok fazla olmasından ötürü ise anne ve babalar dönüşümlü gidiyor. Kapalı görüşlere gidebilen yok zaten.
Tutuklular cezaevlerinde tükettikleri elektriğe kadar her şeyi kendileri ödemek zorunda. Tüm ihtiyaçlarını cezaevlerindeki kantinlerden sağlamak zorundalar. Kantin fiyatlarını da tahmin etmeniz zor olmasa gerek! Zaten yoksullukla boğuşan aileler bir yandan da çocuklarına cezaevinde bakmanın güçlüğü ile karşı karşıya kalıyorlar.
Cezaevlerindeki bazı öğrenciler sınavlarına girebilme hakları varken girmiyorlar. Bunun birinci sebebi yoksulluk, çünkü bütün gidiş geliş ve harcırah masraflarını ödemeleri bekleniyor. İkincisi ise adaletten umutlarını kesmiş olmaları. Üç ayda bir gidilen mahkemeler, anlamsız deliller ve her dava sonrası "tutukluluğunun devamına" kararı herkesi yıldırmış durumda.
Tutuklu yakınlarının, çocukları, arkadaşları hakkındaki soruları başkalarına sormasına gerek kalmadan, tüm tutukluların ve siyasi hükümlülerin aramıza dönmesini istiyoruz. Bir yandan bu rehin alma siyasetiyle mücadele ederken, bir yandan başka bir duygusal kırılma yaşıyoruz.
Tutuklu yakınları ve arkadaşları onlar için adalet istemekten "evladımızı, arkadaşımızı, yoldaşımızı almaya gidiyoruz!" söylemine doğru bir geçiş yapıyor. Bu kararlılığın ve direncin karşısında, hapishane ve mahkeme duvarları pek sağlam duramayacak gibi görünüyor...
Dışarıda mücadele eden insanların sayısı, tutuklamalarla eksiltilmeye çalışılsa da, giderek artıyor. Tutuklularla dayanışma büyüyor*, mahkeme önlerinde davalar izleniyor.**
Kelepçeli ellerin ardındaki Cihan'a değer tebessüm, dışarıya umut diye, direnç diye düşüyor. Hâkimlerin yanıldığı yer tam da burası... (AS/HK)
* Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi 22 Mart Perşembe akşamı saat 19.00'da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde tutuklu öğrencilerle dayanışma için bir etkinlik düzenliyor.
**Cihan Kırmızıgül davası 23 Mart Cuma günü saat 10.30'da Çağlayan Adliyesi'nde görülecek.