Ülkedeki ezbere dayalı eğitim-öğretim sistemi, milliyetçi ideolojisini en çok liselerde filizlendirmektedir. Hâkim ideoloji adına aile, ilkokul-ortaokul ve içinde bulunulan sosyal çevre ile atılan ilk tohumlar, lise döneminde daha katı bir şekilde kendini göstererek, kişiye tam da verimli çağında, milliyetçi zehri zerk etmektedir. Bu milliyetçi virüs ise, çoğu kez, lise dönemi sonrası kişinin tüm bir hayatına yayılarak bir kansere dönüşebilmektedir.
Mevcut düzen nasıl çocuklara erken yaşta saldırıp onları kültür, ideoloji ve belli müfredat kalıplarıyla çembere alıyor ve çevreliyorsa sol da liselerde bu konuda yeterli özveriyi göstererek hâkim düzene karşı bir savaş açmak zorundadır.
Lise Hareketi'nin önemi
'80 darbesiyle birlikte apolitik, düzene muhalif olmayan, düzenin kendini devamında kendisine hizmet edecek olan bir genç kuşak yaratılmaya çalışıldı. Bu süreçte kendi yaralarını sarmaya çalışan sol ise düzenin bu furyasının önüne geçemedi.
1960'larda Avrupa'da, 'devrimci gençliğin' en önemli kanatlarından birini 'devrimci lise hareketleri' oluşturuyordu. Liselerdeki örgütlülük hali devrimci yolun önünün aydınlatılmasında ve açılmasında önemli bir faktördü.
Ayrıca emperyalist ve otoriter güçlere karşı oluşturulan dayanışma komiteleri için de liseler önemli bir yere sahipti. Birçok sosyalist topluluk liselerde çalışmalar yürüterek, onlarla birlikte hareket ediyordu. '80 öncesinde, Avrupa'da olduğu gibi, Türkiye'de de lise öğrencilerinin devrimci saflara katılması sol için önem arz ediyordu.
Fakat '80 darbesinin ardından solun gerek dışarıdan aldığı yaralar, gerekse kendi iç çatışmaları mahalli, ilçe, il örgütlenmelerini nasıl baltaladıysa liselerdeki örgütlülüğün de önünü öyle tıkadı. Darbe sonrası süreçte öğrenci hareketlerinde, 'üniversite öğrencileri' baş aktör olageldi.
Bu süreçlerde ne liseler kendini geliştirebildi ne de liselerde yeterli çalışma yapılabildi. Böylece '80'den sonra zuhur eden gençlik ile devrimci gruplar aslında tam da darbenin yaratmak istediği ortam boy gösterdi.
Sol, liselerde gereken kanalı yaratamadı, bu minvalde kendini ortaya koyamadı ve '90'larda yapılan çalışmalar da kendini devam ettiremedi. Devrimci çevre, devrimci mücadele ve hareket adına 'adam çıkarma' yeri olarak 'üniversiteleri' gördü.
'Tatmin olmayan' muhalif liseliler
Son günlerde, Diyarbakır, Bursa, Van, Ankara, İstanbul ve daha birçok şehirde, Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS) skandalının ardından, binlerce lise öğrencisi sokaklara döküldü. Öğrenciler sokaktaydılar, çünkü hakları ayaklar altındaydı; alanlardaydılar çünkü emekleri ve zamanları bilinmez bir denklemin şifresine gizlenmişti; çünkü birçoğu neler döndüğünün bilincindeydi ve artık diğerlerinin ayaklarının altında ezilmek belki de bu gençlerin canına tak etmişti.
"YGS'de şifre var mı yok mu?" tartışmalarının ardından hükümet tarafından yapılan açıklamada "Tatmin oldunuz mu? Çünkü biz olduk," tavrına en güzel cevap aslında yapılan öğrenci eylemleriyle verildi. Konunun gerçek sahipleri, olaydan etkilenen esas özneler son sözü sokaklarda söylediler.
"Tatmin olmadıklarını" geniş bir kitlesellikle dile getiren öğrenciler, karşılarında yığınla kolluk kuvveti buldular. Çünkü düzen buna dayanamadı, katlanamadı. '80 sonrası yaratılan genç kuşağa öğretilen 'muhalif olmama' dürtüsü, bu olayla ters yüz olmuş oldu.
Liselerdeki bu hareketlilik hükümetin canını sıktı. Polisler, belki de kendi çocukları ile aynı yaşta olan, aynı sınava giren ve aynı mağduriyeti yaşayan binlerce genci sokak ortasında gaz bombasına boğdu.
'Tatmin olma' noktasında hükümet, kendi mastürbasyonundan genel bir zevk ve doyum alınmasını buyurarak, aslında dışarıdaki yığınlara da gözdağı vermiş oldu. Cumhurbaşkanı: "Ben tatmin oldum." Başbakan: "Ben tatmin oldum." Bakanlar: "Biz tatmin olduk." Son, iki, üç, dört: "Şimdi hep beraber gençler..." demeye kalmadan, gençler bu kişisel tatminden genel bir doyum almadıklarını söylemek için sokağa çıkmışlardı ki-gazlı, cop'lu vahşet durumu ortada zaten.
Gençler, artık, düzenin devam etmesi için, düzenin kendisine ve yalanlarına hizmet etmeyecekleri sinyalini verdikleri noktada, karşılarına 'çevik kuvvet ya da robokop' diye tabir edilen polislerin dikilebileceği düşmanlar haline dönüşen 'solcu' yaratıklar olmuşlardı.
Refleksten öte tepkiler
Binlerce genç durumu protesto etmek, seslerini duyurmak için günlerdir sokaklardalar. Elbette böylesi bir eylemsellik içine giren binlerce liseli gencin bu muhalif tavrı salt bir 'refleks' olarak nitelendirilemez. Yapıların, belli başlı sol fraksiyonların ya da toplulukların çalışmaları yadırganamaz, ama bunun da dışında, bu hak talebi dile getirilirken, durumdan direkt etkilenen geniş bir kitlenin de katılımı göz ardı edilemez.
Bugün, 2000'li yılların ilk çeyreğinde, Türkiye'de, YGS olayı ile uyanan, hükümete ve hükümetin dayattıklarına karşı sesini çıkaran liselilerin bu çıkışı bu açıdan önemlidir. Lise muhalefeti, esaslı bir solu besleyebilecek gücü sağlarken, bir yandan da genç yaşta zerk edilen milliyetçi zehri de önleyebilecek ciddi bir potansiyele sahiptir.
Bu bağlamda liselerdeki öğrenci bilinçlenmesi, hareketi önemli ve değerlidir. Çünkü liselerde eksik olan bir muhalefet yokluğu, aynı zamanda solun bir ayağının eksikliğini ve hakim düzenin baştan güçlenişini bizlere gösterir. (BA/EÖ)