Her gün birlikteyiz.
Öyle ki 700 bini aşan sağlık emekçilerinin en az 150 bini taşeron. Hastanede, aile sağlığı merkezinde, kısacası hemen bütün sağlık kuruluşlarında var taşeron işçi.
Yanlış anlaşılmasın “birlikteyiz” sözcüğü. Ne yazık ki “birlikte” değiliz. Ama, evet, aynı ortamdayız. “Onlardan biri”, 19 Ağustos günü, henüz 28 yaşında olan Zafer Açıkgözoğlu “yakalandığı” hastalıktan kurtulamayarak öldü.
Çapa Tıp fakültesinde çalışırken lağım temizlettirilen ve bu nedenle mikrop kaparak hayatını kaybeden taşeron sağlık işçisi Zafer Açıkgözoğlu ile ilgili Sağlık Bakanlığı’na soru önergesi vermiş HDP milletvekili Nursel Aydoğan ve sormuş:
“…başkalarının yapması gereken bir işi yapmalarının/yaptırılmasının gerekçesi nedir? … taşeron işçiler için iş güvenliğinin sağlanması ve oluşabilecek risklerin en aza indirilmesi amacıyla oryantasyon eğitimi verilmekte midir?... (Bakanlığınızda) çeşitli hastalıklara yakalanarak yaşamını yitiren personel veyahut taşeron firma çalışanı var mıdır? Var ise yaşamını yitiren bu kişilere konulan hastalık teşhisi nedir?”
Kuvvetle muhtemel taşeron çalışanlara firmalarınca eğitimlerin verildiği ile başlayan, iş güvenliğinde kişilerin de sorumlukları olduğu ile devam eden ve her şeyi “izah eden” bir yanıt verecektir Bakanlık. Yanıt her ne olursa olsun taşeron çalıştırmanın sözcüğün her anlamıyla rezil bir düzen olduğu ve bu düzenin hükümetçe/yönetimlerce sürdürülmek ve daha ötesi yaygınlaştırılmak istendiği gerçeğini değiştirmeyecektir.
“Taşeron dediğimiz şey Fransızcada ‘Pis iş, hayvanlara yaptırılan iş’ anlamına geliyor. Bu çalışma düzeneğinin iyileştirecek bir yanı yoktur.” Bu sözler de torba yasa görüşmeleri sırasında söz alan HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’e ait. İşçilerin yasa görüşmelerini “Ne olacak, bizim ücretlerimiz düzelecek mi, bize kadro verilecek mi, bizim can güvenliğimiz sağlanacak mı, bizim iş güvenliğimiz sağlanacak mı, emeklilik hakkımız olacak mı, çocuklarımızın geleceği güvenceye alınacak mı?” beklentisiyle izlediğini dile getiren Tüzel, bu beklentilerin boşa çıkarıldığını hükümetin yine sermayenin istekleri doğrultusunda bir yasa hazırladığını söylemiş. Doğru demiş.
Sağlık alanında sayıları 150 bini aşan taşeron işçilerin büyük kısmının bu “gelişmeleri” izlediği gerçek. Bir diğer gerçek onlarla “birlikte/aynı ortamda” olan bizlerin de izlediğidir. Bir arada olduklarımızın sorunlarına duyarlı olmayı unuttuk. Görmemeyi, görmezden gelmeyi, kafamızı çevirmeyi artık “becerebiliyoruz”; ya da olmadı “elimizden ne gelir ki” demeyi… “ilgilenmemiz” için bunu söylemek üzücü ama sorun aslında doğrudan bizleri de ilgilendiriyor.
Çok değil 1-2 ay önce TBMM’de görüşülen torba yasa sürecinde konuşuldu: “Kamuda memurların yaptığı işler için de ihaleyle taşeron şirketlerden hizmet alımı yapılabilecek. Meclis alt komisyonunda kabul edilen düzenlemeyle taşeron memur döneminin başlayacağı belirtiliyor.”
O seçim bu seçim derken genel seçim düzlüğüne girmiş bulunuyoruz. Türkiye’de seçimlerin eskiden var olan “anlamının” bile -daha da- oyuncaklaştığını biliyoruz. Siyasi partiler bu “yeni düzlükte” taşeron meselesinde “yeni” ne der ne yapar, göreceğiz. Taşeron sistemini getiren ve sürdürenler olarak “taşeronluğa” gönüllü olabilirler elbette.
Peki ya emekçiler? Asıl sorunun muhatapları yani sağlık emekçileri ve bir bütün olarak emekçiler/işçiler ne diyecek? Daha önemlisi ne yapacak?
“İşi” ona buna yönlendirmeden sağlık alanındaki sendikaların sağlık emekçilerini farklı disiplinleriyle bilen, ayrı ayrı talepleri değerlendiren, öncelikleri ayırt eden ve sonuç olarak ortaklaştıran bir zeminde birlikteliklerini sağlamaları için çaba harcaması şart. Yıllardır yapılanlar bu açıdan yol gösterici ve azımsanmayacak çok önemli bir birikim. Ancak koşulların ve dönemin değiştiğini de görmekte yarar var.
Soma’da her yönüyle ve iğrençliğiyle ortaya çıkan taşeron sistemin genel kamuoyunda da daha fazla görünmüş ve fark edilmiş olması mümkündür. Sağlık alanında önümüzdeki süreci hızla ama yeterli derinlikte değerlendirerek bir programı gündeme almak için vakit gecikmiş olmayabilir. Yeter ki canlara mâl olan bu süreci içinde hissederek, ortak hedeflere, güncel sorumluluklara birleşik bir emekle el uzatılsın.(EB/HK)