Fotoğraflar: Bülent Şık
Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu Anısına
Antalya'nın Finike ilçesinde taş ve mermer ocaklarına karşı mücadele eden doğa savunucuları Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftinin öldürülmesinin üzerinden 5 yıl geçti. Geçtiğimiz hafta sonu Antalya'da, Türkiye genelinden çeşitli çevre örgütlerinin katılımıyla bir anma etkinliği yapıldı.
Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çifti ormanlık alanlara, tarımsal üretime ve yaban hayata büyük zarar veren, oluşturduğu kirlilikle halk sağlığı sorunlarına yol açan taş ve mermer ocaklarına karşı yöre sakinleri ile birlikte yıllarca mücadele etmiş ve dava açmıştı.
*Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu
Antalya Finike'de asırlık sedir ve çam ağaçlarının bulunduğu Alacadağ, Gökçeyaka, Kızılcık ve Adala bölgelerinde faaliyet gösteren taş ve mermer ocaklarına karşı açılan davada Bartu Mermer Ocağı'nın maden arama belgesi iptal edilerek mermer ocağı kapatılmıştı.
*7-8 Mayıs 2022 tarihinde çok sayıda örgütün katılımıyla düzenlenen Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftini anma günü etkinliklerinden.
2017'de öldürüldüler
Bölgede faaliyet gösteren çok sayıda taş ve maden ocağı şirketinin kapatılması için emsal oluşturacak bu karardan 25 gün sonra Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çifti 9 Mayıs 2017'de Kızılcık Yaylası'ndaki evlerinde uğradıkları silahlı saldırıda öldürüldü.
Çiftin katil zanlısı olarak Ali Yamuç tutuklandı. "Kiralık katil bir süre sonra cezaevinden eşine bir mektup yazarak itiraflarda bulunmuş ve kendisini "çirkin" lakaplı, taş ocağı adına hareket eden birinin 50 bin TL'ye kiraladığını ancak 3.000 TL dışında ödeme yapmadıklarını belirtmişti. Eşinden mektubu madencilere vermesini isteyen Yamuç ödeme yapılmaz ise haklarında ifade vereceğini de yazmıştı."
Ali Yamuç güvenlik gerekçesiyle Elmalı'dan Alanya L Tipi Kapalı Cezaevi'ne sevk edildikten bir süre sonra intihar etti.
Bu intihar ve halen devam eden dava sürecinde yaşananlar cinayetin üstünün örtülmek istendiğini ortaya koyuyor.
*Büyüknohutçu çiftinin mezarlıktaki anmasından...
Ali Yamuç'un şüpheli intiharı sonrasında hakkında açılan dava düşürüldü. Eşi Fatma Yamuç hakkında "cinayete iştirak" suçlamasıyla açılan davada da beraat kararı çıktı. Ancak Yamuç hakkında "suç delillerini yok etmekten" suç duyurusunda bulunan mahkeme, ayrıca azmettiricilerin araştırılmasını da istedi. Cinayetin ardında azmettiriciler olduğuna dair kuvvetli şüphelere rağmen soruşturmanın derinleştirilmesi için Finike Cumhuriyet Savcılığına yapılan başvuru ise reddedildi. Savcılığın kararına karşı Büyüknohutçu ailesi, Elmalı Sulh Ceza Mahkemesi'ne itirazda bulundu. Ancak itirazı değerlendiren mahkeme, savcılık kararını onayarak ailenin yaptığı itirazı 18 Nisan 2022'de reddetti.
Dava Anayasa Mahkemesine taşınacak
Dava sürecine dair ayrıntılar mevcut hukuk sistemi hakkında içimizi karartacak ve ne yazık ki artık aşina olduğumuz ayrıntılarla dolu.
Dava avukatı Tuncay Koç, "hazırlık aşamasında ve mahkeme aşamasında eksiklikler olduğunu, çelişkili delillerin üzerine gidilmediğini, tanıkların ağır ceza mahkemesinde dinlenmediğini, Ali Yamuç'un mermer ocağı sahibi ile ilişkide olup olmadığının incelenmediğini belirtiyor."
Dava önümüzdeki günlerde Anayasa Mahkemesine taşınacak.
Beş yıllık sürecin ayrıntıları için Duvar Gazetesinden Hazal Ocak'ın Büyüknohutçu çiftinin kızları Emine Büyüknohutçu ile yaptığı röportaj okunabilir.
Bu acı olayın beş yıla yayılan özeti böyle...
Bu olay ülkemizin son yirmi yılda iyice çığırından çıkan, kamu refahını ayaklar altına alan ve ağır bir çevre tahribatı pahasına yürütülen ekonomik faaliyetlerinin de bir özeti aynı zamanda.
Taş ve mermer ocaklarının ülke genelinde yol açtığı tahribat ciddi bir gıda güvencesi ve gıda güvenliği sorunu oluşturuyor.
Bu konuda bazı ayrıntılara değinmek gerekli. Akademik literatürde taş ve mermer ocaklarının yol açtığı tahribat hakkında epeyce kapsamlı bilgiler var.
Habitat kaybı
Taş ve mermer madenciliği habitatları ve o habitatların destekledikleri biyolojik türleri yok etme potansiyeli taşır. Kesilen ağaçlar, kazılan bitki örtüsü ve aşırı su kullanımına bağlı olarak açığa çıkan yeraltı veya yüzey sularındaki değişiklikler nedeniyle habitatlar ve o habitatlarda yaşayan canlılar ciddi zarar görür. Gürültü kirliliği bile bazı türlerin üremelerini olumsuz etkilemektedir.
Atıklar
Taş ve mermer ocakları muazzam miktarda atık oluşturur. Çıkarılan taş ve mermerin yüzde 70'inin atık olduğu ve yüzde 40'ının taş ve kaya parçası şeklinde çevreye saçıldığı belirtiliyor.
Bu atıklar toprak, su ve hava gibi çevresel ortamları kirletir.
Taş ve mermer ocağı işletmelerinin açığa çıkardığı atıklar organik ve inorganik çeşitli kirleticilerin sulara bulaşmasına, sulardaki askıda katı madde miktarının artışına ve sulardaki besleyici kimyasal maddelerin artışına yol açıyor. Sulardaki besleyici kimyasal maddelerin miktarının artışı sucul ekosistemin dengesini bozarak bitkisel ve hayvansal yaşamın zarar görmesine yol açar.
Sulardaki kimyasal kirlilik hem içme suyu hem de üretilen gıda maddelerine bulaşacaktır. Bu bulaşma bir gıda güvenliği sorunudur. Bu sorun yerel değil, ülke geneline hatta ihraç edilen ürünlerle birlikte ülke sınırları dışına taşınır. Toksik kimyasalların yol açtığı kirlilik asla yerel ölçekle sınırlı kalmaz. Zaman içinde ağır ya da hızlı her yere taşınır.
*Taş ocakları
Toz partiküllerinden kaynaklı kirlilik ve sağlık sorunları
Taş ve mermer ocaklarından çıkan toz, bitkilerin yapraklarındaki gözenekleri tıkar. Bitkilerin solunum ve terleme gibi kritik önem taşıyan faaliyetleri zarar görür. Nihayetinde bitkisel ortamın canlılığı ve devamlılığı tehlikeye düşer. Bu zarar tarımsal üretim için yetiştirilen gıdalarda da görülecektir.
Taş ve mermer ocaklarından çıkan toz, toprağın da üzerinde birikir. Biriken toz tabakası su ile birleştiğinde sertleşerek toprağın üzerinde hava ve su geçirgenliğine engel teşkil eden bir tabaka oluşturabilir. Bu tabaka topraktaki biyoçeşitliliği azaltır. Toprağın havalanması ve suyun topraktaki dağılımı-akışkanlığı olumsuz etkileneceği için tarımsal üretim verimliliği düşecektir. Aynı şekilde doğal yaşamın asli unsurları olan bitkisel canlılar da zarar görecektir.
Toz partikülleri havayı kirletir. Bu kirlilikten öncelikle taş ve maden ocaklarında çalışan işçiler etkilenir. Kirlilik yöre sakinlerini de etkiler.
Havadaki toz partiküllerinin solunması akciğer dokusunda hasarlara ve zamanla çeşitli hastalıkların açığa çıkmasına yol açar.
Silika esaslı toz partiküllerine (özellikle de granit türü mermerlerin çıkarıldığı maden ocaklarında) uzun yıllar boyunca maruz kalmak silikozis olarak bilinen tehlikeli bir hastalığa yol açar. Ancak son yıllarda kısa süre maruz kalmaya bağlı olarak akciğerlerde açığa çıkan yeni tip silikosiz hastalığına, yani daha önce gözlenmeyen bir hastalığa yol açtığına dair yayınlar da var. Araştırmacılar yeni tip silikozis hastalığının genç yaştaki hastaları etkilediğini ve hastalığın tedavisinin olmamasının yanı sıra taş ve mermer ocağı malzemelerinin çeşitli bileşenlerinden kaynaklanan potansiyel kanser riskinin de dikkate alınması gerektiğini belirtiyor.
Dolayısıyla taş ve maden ocaklarının yol açtığı çevre-hava kirliliği gözden kaçırılmaması gereken bir halk sağlığı sorunudur.
Bebek ve çocuklar
Çevresel kirlilikle ilgili her tür sorun en fazla bebek ve çocukları etkiler.
Bebek ve çocukların büyüme ve gelişme döneminde olmaları, vücut ağırlıklarına kıyasla daha fazla toksik madde yüküne maruz kalmaları, toksik maddelerin yol açtığı zararları yetişkinlere kıyasla daha güç onarmaları ya da toksik maddeleri vücutlarından daha uzun sürelerde atmaları onları yetişkinlere kıyasla toksik maddelere karşı çok hassas kılar. Üstelik yaşamın erken dönemlerinde maruz kalınan toksik maddeler çeşitli hastalıkların çok erken yaşlarda ortaya çıkmasına yol açar.
Bütün bu zararlı etkiler uzun yıllardır biliniyor ve dile getiriyor.
Ülkenin altını üstüne getirmek
Türkiye dünyanın bir numaralı mermer ihracatçısı.
Kesinleşmiş rakamlar olmamakla birlikte dünya mermer yataklarının üçte birinin Türkiye'de olduğu söyleniyor.
Türkiye'nin 2021 yılında 1,3 milyar dolar blok mermer ve 800 milyon dolar tutarında işlenmiş mermer olmak üzere toplam 2,1 milyar dolar tutarında mermer ürünleri ihracatı yaptığı belirtiliyor. 2017 yılında toplam 8 milyon ton civarında mermer ihracatı yapılmış. Türkiye mermer ihracatında genelde ilk sırada yer alan ülkelerden biri ve ihracat rakamları iktidar mensupları ve sektör temsilcilerince büyük bir övünç konusu. Üretim ve ihracat faaliyetinde fayda-zarar ilişkisini gözeten rasyonel bir bakış açısı aramaksa boşuna. Ülke ormanlarının tamamını bir anda keserek paraya-dövize çevirmek ne kadar rasyonelse, ülkemizde yürütülen taş ve mermer ocağı madenciliği de o ölçüde rasyonel bir bakış açısına yaslanıyor. Bir gelecek tasavvurunu yitirmek ya da şimdiki zamana hapsolmak ekolojik krizin önemli nedenlerinden biridir belki de. Büyük bir övünçle dile getirilen ihracat rakamı ne pahasına yapılıyor sorusunun yanıtı hiç de hayırlı değil.
Yerüstü madenciliği yapılan maden ocaklarında yeraltı madenciliğine göre çok yüksek miktarda su kullanılıyor ve atık oluşturuluyor. Maden işletmelerinde oluşan ve ağırlıklı olarak mineral atıklardan meydana gelen 755 milyon ton atığın yüzde 91'inin yerüstü madenciliğinden kaynaklandığı belirtiliyor. Belirli kentlerde kümelenen bu atıklara ne oluyor sorusunun siyasal iktidarın ya da sektör temsilcilerinin zerre kadar umursamadığı çok açık.
*Anmada hak savunucuları bir araya geldi.
Talan faaliyeti
Muazzam bir çevre kirliliği, yaban hayatın tahribi ve halk sağlığı sorunları pahasına yapılan bir üretim ve ihracat faaliyeti bu.
Bir başka deyişle az sayıda şirketin kamu varlıklarına el koyma ve talan etme faaliyeti.
Bir başka deyişle devletin, kamu bürokrasisinin, yargının göz yumduğu bir yıkım faaliyeti bu.
Aksini iddia eden her türlü akademik-siyasi söylem kanaatimce beş para etmez. Akademik bir üsluba sığmıyor bu söylediklerim farkındayım, ama önümüzde duran apaçık gerçek de budur. Çevre kirliliğine yol açan ekonomik faaliyetlerin yönetilebileceğini dile getirenlere, Finike'deki taş ve maden ocaklarını ziyaret ederek meseleyi yerinde görmelerini, koca koca dağların kilometreler boyunca nasıl da delik deşik edildiğini, Dünya'da sadece Lübnan'da ve Antalya'da bulunan sedir ağacı ormanlarının nasıl da tarumar edildiğini yerinde görmelerini öneriyorum.
Türkiye yıkıma uğratılmış bir ülke. Henüz yeterince farkında değiliz bu gerçeğin. Dış güçler eliyle de değil, gayet içeriden, vatan-millet-bayrak sözlerini ağızlarından düşürmeyenler eliyle, en koyusundan milliyetçi, muhafazakâr siyasi görüşler eliyle ve o görüşlere bir şekilde eklemlenmiş, ne yapacağını bilmeyen ya da rotasını şaşırmış "sözde" sol-sosyal demokrat siyasi görüşler eliyle yıkıma uğratılmış bir ülke...
Ekolojik tahribat, toksik kimyasal kirliliği, su krizi, gıda güvencesi ve gıda güvenliğiyle ilgili sorunların önümüzdeki yıllarda çok daha fazla önem kazanacağını göreceğiz. Bu sorunlara karşı bir hazırlığımız, çözüm çabamız, ülke politikamız da ortada yok.
Beka sözcüğünü kullanmayı sevmiyorum ama bu sorunlar toplumsal hayat için gerçekten birer beka sorunları. Bu ülkede, bu coğrafyada yaşayıp yaşayamayacağımızı belirleyecek sorunlar. Uzun zamandır var olan ancak son yıllarda kamu idaresinde, hukuk sisteminde, toplumda gözlenen ve kolayca onarılamayacak çöküşle daha da derinleşen, çözümü zorlaşan sorunlar. Bir toplumu dağıtabilecek nitelikte sorunlar.
Ülkemizdeki mülteciler, göçmenler ya da sığınmacılar yol açmıyor bu sorunlara. Yeri gelmişken hatırlatayım dedim...
Ülke yaşanabilir olma niteliğini kaybetmesin diye çabalayan, bu uğurda hayatını kaybeden Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu'yu sevgi ve saygıyla anıyorum.
(BŞ/AÖ)