"Amcamın dükkanındaydım. DTP'liler bu sokaktan geçiyorlardı. Ellerinde ne taş ne de başka bir şey vardı. Birden kahveden 'Ya Allah bismillah, Allahüekber' diyerek bir grup geldi ve eylemcilere saldırdılar. Bazılarının elinde silahlar vardı. O olayda DTP'lilere silah çekenlerden birini yakından gördüm, gözleri kıpkırmızıydı. Öfke doluydu."
Bu sözler Tarlabaşı'nın Dolapdere'ye yakın olan aşağı kısmında yaşayan üniversite öğrencisi bir kadının bize anlattıkları.
Geçtiğimiz Pazar günü (13 Aralık) Tarlabaşı'nda yaşanan olaylara tanıklık eden üniversite öğrencisi saldırganlardan birinin gazetelere yaptığı "500 milyon verdiler, DTP'lilere ateş ettim" açıklamasına inanmadığını söylüyor.
"Adamın gözlerindeki öfkeyi gördüm. Profesyonel bir iş yapıyormuş gibi değildi. Öfkeliydi ve birini öldürebilirdi. Bu açıklama yaptığı işe bulduğu kılıf gibi geliyor."
"Polis olayları bir süre izledi"
Olayda, üç kişi göstericilere ateş ederken görüntülenmişti. Olaylarda Şevket Aslan yaralanmıştı. Bu üç kişi daha sonra savcılıkta sorgulandıktan sonra serbest bırakıldılar. İçlerinden biri gazetecilere DTP'lilere ateş etmesi için kendisine para verildiğini iddia etti. Mahallelilerden biri "Olaydan üç gün önce siyah bir ciple gelen adamların bu kişiye silah verdiklerini" söyledi.
bianet'e konuşan üniversite öğrencisi kadın yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor:
"Adamlar ellerindeki silahlarla rasgele ateş ediyorlardı. Korkudan içeri girdik. DTP'liler manav tezgahındaki patates ve turplarla karşılık vermeye çalıştılar ancak yeterli olmadı. Sokağa gelen polis bir süre olayları izledi. Daha sonra müdahale etti. Bu olaylar yaşanırken Pazar günü olduğu için sokak oyun oynayan çocuklarla doluydu. Ama bu adamların umurunda değildi."
"Mahalle sakinleri de esnaf da yaşananları sadece izlediler. Oysaki bu silahlı adamları hepimiz tanıyoruz. Burada oturuyorlar ve her gün buradan geçiyorlar. Bir kişi bile onları durdurmadı" diyen üniversite öğrencisi saldırının hazırlıklı olduğu görüşünde.
"O anda gelişmiş bir şey olduğuna inanmıyorum. Hepsi hazırlıklıydı. Halleri öyleydi. Ama ben sonra yaptıkları açıklamalara ikna olmadım. Mobese kameralarının olduğu, gazetecilerin çekim yaptığı bir olayda 500 lira için bunları yapmak bana çok da inandırıcı gelmedi."
"Saldırganlar yalan söylüyorlar"
Olayların yaşandığı sokakta esnaf olan bir başka kadın da "Ertesi gün her şeyin normale döndüğünü, bir gün önce burada silahlar patlamamış gibi herkesin hayatına devam ettiğini" anlatıyor.
"O silahların para için patladığına inanmıyorum. Yalan söylüyorlar" diyen esnaf "Saldıranlar da eyleme katılanların çoğu da tanıdığımız insanlar. Ülkenin bu hale gelmesini isteyenlerin oyunları tuttu. İç savaş çıktı ama hala kimsenin haberi yok" şeklinde konuşuyor.
"Kardeşiz diyorlar ama birbirini boğazlıyoruz insanlar. Böyle kardeşlik olmaz."
Ardından saldırganların geldikleri söylenen kahvenin olduğu sokağı soruyoruz kadına. "Dikkatli olun. İki gündür batur fıçısı gibiler" diyerek uyarıyor bizleri.
Kovboy kasabasındaki yabancılar
Saldırganların geldikleri söylenen kahvenin sokağında Türk bayraklarını görüyoruz, istisnasız her dükkan bayrak asmış.
Bahsi geçen kahvenin adı Mustafapaşalar. Bunu daha sonra konuştuğumuz mahalle sakini bir avukattan öğreniyoruz. Esnaf kadın bu kahvenin seçim zamanlarında Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) bürosu olarak kullanıldığını anlatıyor.
Kahvenin camları kırılmış. Yerine mavi poşetlerle geçici cam yapmışlar. İçeride bir kişi var. biz kapıda oturan 55-60 yaşlarında bir adama selam verip, kendimizi tanıtıyoruz. Konuşmak istediğimizi söylüyoruz. "Ben bilmiyorum bir şey. Buradaki kimse bilmiyor" diyor. Sadece mahallede yaşayan biri olarak düşüncelerini merak ettiğimizi söylüyoruz. "Ben burada yaşamıyorum" diyor. Bu esnada yoldan geçen yaklaşık beş kişi kendisine selam veriyor, o da selamlara karşılık... Teşekkür edip yanından ayrılıyoruz.
Sokak çok sessiz. Bize tıpkı kovboy filmlerinde kasabaya gelen yabancılar gibi bakıyorlar. Geriliyoruz ama çaktırmıyoruz. Bir binanın merdivenlerinde oturan bir çocuğa selam verip, bize neler gördüğünü anlatmasını istiyoruz. "Tamam" deyip başlıyor anlatmaya:
"Annem pazardaydı. Ben evdeydim. Bir ses duydum ve cama çıktım..."
Cümlesinin devamı gelmiyor. Çünkü biz konuşurken içinde iki kişinin bulunduğu siyah bir araba yanımıza yaklaşıyor ve çocuğu azarlayarak arabaya çağırıyorlar. Çocuk gidiyor hemen. Bizse biraz da gerilerek olayı anlamaya çalışıyoruz.
"Gazeteci misiniz? Flash TV'den değilsiniz inşallah"
Şoför koltuğundaki adam "Siz gazeteci misiniz?" diye soruyor. Ne diyeceğimi düşünüp, evet diyorum. Biz olayın ne olduğunu anlamaya çalışırken, telefonla konuşan bir adam "Çok karışık burası. Gidin, başınızı belaya sokmayın" diyerek uyarıyor. Biz tam soru soracakken telefonla konuşmaya devam ediyor ve ilerliyor. Her şey kaşla göz arasında gerçekleştiği için gerçek olup olmadığı konusunda bir şaşkınlık yaşıyoruz.
Bu esnada az önceki araba sokağın hemen başında duruyor ve çocuk iniyor. Hızla saldırganların çıktığı söylenen kahveye giriyor. Bizle az önce hiç konuşmamış gibi yaparak hem de... İyice geriliyoruz.
Sokağın ucuna gidip köşede duruyoruz bir süre. Ne yapacağımızı düşünüyoruz. Sonra bir tur atıyoruz baştan sona. Ama bizi görenler dükkanlarının içine giriyor ya da evlerine. Ya da bize öyle geliyor, emin olamıyoruz.
Araba takipte
Sonra eski Demokratik Toplum Partisi (DTP), yeni Barış ve Demokrasi Partisi'nin (DTP) il binasının, Tarlabaşı Toplum Merkezi'nin ve Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nün bulunduğu yokuştan yukarı çıkıyoruz. 10 metre ya çıkıyoruz ya çıkmıyoruz. Fark ediyoruz ki az evvelki araba yolun solunda bekliyor. Bu çarpıntı sesleri kalbimizden mi geliyor diye düşünerek ama kendinden emin bir şekilde yokuşu çıkmaya devam ediyoruz.
Arabanın camları açık. Yanından geçerken olabilecekleri düşünüyoruz ama bir şey olmuyor. Ama arabanın arkamızdan geldiğini fark ettiğimizde adımlarımız hızlanıyor. BDP binasına varmadan araba geri dönüyor. Biz de kendimizi BDP binasına atıyoruz.(BÇ)
* Fotoğraf: Çiçek Tahaoğlu