Verim düşüklüğünün nedenleri
Bunun nedenlerinin başında tarım topraklarının dağılımındaki eşitsizliğin yanı sıra tarımsal yapıya küçük ve çok parçalı işletmelerin egemen olması, üretim tekniklerinin geriliği ve geri bırakılmışlığı, uygulanan ekonomi-politikaların bir sonucu olarak sanayi kökenli (gübre, ilaç vd.) girdilerin ülke içinde tekel fiyatlarıyla satılması, tarım makinelerinin geri teknolojiyle üretilmesi, toprağın ıslah edilmemesi, pazarlama ve devletçe uygulanan destekleme politikalarının yetersiz ve çarpık oluşu gelmektedir.
Yapısal uyum programları tarımı bitirme noktasına getirdi
Uluslararası sermeye ve işbirlikçilerinin IMF ve Dünya Bankası aracılıyla dayattıkları 1980 başında uygulamaya geçilen istikrar ve yapısal uyum politikalarıyla ve özellikle de 1997 sonrasında tarımdan devlet desteği giderek artan bir biçimde çekilmiştir. Uluslararası sermeye devletin üretimden ve üretime müdahaleden çekilmesi, verecekleri borç karşılığında Türkiye'nin bir açık pazar haline gelmesi yönünde düzenlemeler yaptırmıştır. Bu düzenlemeler uyarınca sübvansiyonlar ve çiftçiye doğrudan ya da dolaylı olarak yapılan desteklemeler ya tümüyle ya da aşama aşama kaldırmıştır. Uygulanan politikalar sonucu çiftçilerin bir bölümü ya üretimden yada verim artırıcı etkisi olan girdileri kullanmaktan vazgeçme noktasına gelmiştir.
Üretim artışı talebin gerisinde kaldı
Tarımsal üretimdeki artış hızı özellikle son 20 yıldır nüfus artış hızının gerisinde kalmakta, bu nedenle gıda açığı giderek büyümektedir. Örneğin 1987-97 döneminde nüfus yüzde 18.9 oranında artarken, tarımsal üretimdeki artış oranı %15.9 da kalmıştır.
Uygulanan politikalarla bir yandan çiftçi tarımdan uzaklaşırken öte yandan da ihracat kısıtlanmakta, üstelik ithalat yoluyla döviz kaybı oluşmaktadır.
Ayrıca sübvansiyonlarla desteklendiği için dışarıdan ucuza alınan ürünler, yerli üreticilere rakip olarak, onların ürünlerinin ucuza satmasına ve yoksullaşmalarına neden olmaktadır.
Son 10 yılda üretimde büyük düşüşler oldu
1990 - 2000 döneminde üretim :
*Kırmızı mercimekte yüzde 56,
*Yeşil mercimekte yüzde 66,
*Nohutta yüzde 36,
*Ayçiçeğinde yüzde 7,
*Soyada yüzde 73,
*Kırmızı ette yüzde3,
oranında gerilemiştir.
Son 20 yılda ihracat 2, ithalat 12 kat arttı
1976 - 83 dönemindeki net tarımsal ihracat iki katından fazla arttı. 1976'da 1.1 milyar dolardan 1982'de 2.3 milyar dolara çıktı. 1983 yılında başlayan azalma 1987'de 1.3 milyar dolarla dibe vurdu. 1988'de yeniden 2 milyar dolar düzeyine yükseldi.1990'ların başında ise 1 milyar doların altına düştü. Daha sonraki yılarda 1994 krizinde net ihracat 2.2 milyar dolar, 2001 krizinde 1.3 milyar doları aştı. 1995-96 yıllarında ihracat ve ithalat hemen hemen eşitlenirken; ilk kez 2000 yılında tarımsal dış ticaret açık verdi ve ihracatın ithalatın karşılama oranı yüzde 71'e düştü.
1980'd tarım ve işleme tarım ürünleri ihracatı 1.9 milyar dolar, ithalat 350 milyon dolar idi. 1990'da ihracat 3.2, ithalat 2.4 milyar dolara yükseldi. 2000 'de ise ihracat 3.9, ithalat 4.2 milyar dolara ulaştı.
1980'li yılların ilk yarısında ithalat 500 milyon doların altında kalırken, 1989'da 1.9 milyar dolara, 1990'da 2.5 milyar dolara çıktı. 1997'de ise 5 milyar dolara yaklaştı.
1980- 90 döneminde tarımsal ihracatın 1.7 kat artmasına karşılık, ithalat 6.8 kat artmıştır. 1980-2000 dönemi ele alındığında ihracatın 2, ithalatın ise yaklaşık 12 kat arttığı görülmektedir.
İthalattaki en büyük artış baklagil ve tütünde
1990-2000 döneminde ithalat:
*Mısırda 519 bin tondan 1.3 milyon tona, (2.5 kat)
*Pirinçte 177 bin tondan 450 bin tona (2.5 kat)
*Baklagilde 15 bin tondan 432 bin tona (29 kat)
*Pamukta 76 bin tondan 566 bin tona (7 kat)
*Tütünde 3.3 bin tonda 70 bin tona (21 kat) yükselmiştir.
1980 de 7, bugün 13 üründe net ithalatçı konumundayız
1980 yılında 7 üründe " net ithalatçı" konumunda olan Türkiye, bugün 13 üründe net ithalatçı durumuna düşmüştür. Bu sayının artmasında pamuk, ham deri, yağlı tohum ve yem, hayvansal ve bitkisel yağlardaki artış etkili olmuştur.
Türkiye buğday, arpa, pirinç ve kırmızı et gibi temel ürünleri 10 yıl öncesine göre daha az üretirken, özellikle bitkisel yağlar, ayçiçeği, pirinç, mısır, pamuk, süt ürünleri ve sığır ürünleri üretimde kendine yetmemektedir.
Tarımsal Üretimde yeterlilik oranları geriliyor
"Tahıl ambarı" olarak övünülen yıllar artık gerilerde kaldı. Rakamlar buğday, arpa, mısır gibi ürünlerde yeterlilik oranlarının gerilediğini ortaya koyuyor. Yeterlilik oranları yönünden 1980-82 ile 1999-2000 dönemleri karşılaştırılırsa :
*Buğdayda yüzde 145'ten yüzde 118'e,
*Arpada yüzde 106'dan yüzde 102'ye
*Mısırda yüzde 100'den yüzde 71'e
gerilediği görülecektir.
Aynı dönemde yeterlilik oranı:
*Ayçiçeğinde yüzde 95'den yüzde 62'ye
*Sığır etinde yüzde 104'den yüzde 93'e
*Koyun etinde yüzde 125'den yüzde 102'ye
gerilemiştir.
Aynı şekilde 1990-92 ile 1999-2000 dönemleri arasında yeterlilik oranları:
*Pirinçte yüzde 46'dan yüzde 37'ye
*Pamukta yüzde 95'den yüzde 68'e
düşmüştür.
Tarımsal dış ticaretin serbestleştirilmesi sonucunda birçok üründe net ithalatçı konumuna gelinmiştir. İthalatın artış gösterdiği ürünlerin başında mısır, soya küspesi, bitkisel ham yağ, yağlı tohumlar, pamuk, buğday ve pirinç gelmektedir. İthalat yasağı ve gümrük vergisi oranlarının yüksek olmmaası durumunda kırmızı ette ve şekerde de net ithalatçı konuma gelinecektir.
10 yıl sonra ithalat daha da artacak
Üretim artışı talep artışının gerisinde kaldığı sürece tarım ürünleri ithalatı artmaya devam edecektir. Türkiye'nin 2010 yılında yalnızca 8 kalem ürün (buğday, mısır, ayçiçeği, soya, pamuk, tütün, sığır ve koyun eti) ithalatı için 3.6 milyar dolar ödemek durumunda kalacağı tahmin edilmektedir.
Gelinen noktanın özeti: "Tarımsal çöküş"
Gelinen noktayı çok kısa bir şekilde özetleyelim:
*Bir zamanlar tarımda "kendine yeterli" az sayıda ülkeden biri olmakla övünülürken emperyalist metropollere muhtaç hale gelindi.
*Tütünde üretim ve kalite yönünden ilk sırada yer alınmansa karşın Afrika ülkelerinden bile tütün ithal ediliyor.
*"Tahıl ambarı" olmakla övünülürken buğday ithal eder duruma gelindi.
*Yeşil mercimeği dünyaya tanıtan ülke iken şimdi Kanada'dan ithal ediliyor.
*Bir zamanlar halkın temel gıda olan kuru fasulye Arjantin ve İspanya'dan ithal ediliyor.
Bu tablo tam anlamıyla bir " Tarımsal çöküşü" ortaya koymuyor mu?
Çözüm kendi programını uygulamaktan geçiyor
Türkiye, emperyalist metropollerin açık pazarı olmaktan kurtulmak istiyorsa; IMF ve Dünya Bankasının dayattığı programı çöpe atarak ülkenin doğal koşullarına, halkın gereksinim ve çıkarlarına uygun bir programı hayata geçirmek zorundadır.