DTÖnün bu seferki toplantılarının Meksikada olmasından ve Meksikanın dokuz yıllık Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasındaki (NAFTA) geçmişinden olsa gerek sübvansiyon konusu açılınca ilk örnek mısır oluyor.
Meksikada yüzyıllardır köylüsünden şehirlisine tüm kesimler tahıl cinsinden en fazla mısır tüketiyor. On yıl öncesine kadar, bu mısırın çoğunu Meksikalı çiftçiler buradaki tarlalarda üretiyorlardı. Oysa şimdi durum tam tersine dönmüş durumda.
Çiftçiliği yok eden sübvansiyon
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) mısır üretimine verilen sübvansiyonları mısırın pazar fiyatını üretim masraflarının altına çekmiş durumda, 1994ten itibaren Meksikada mısırın fiyatı ABD kaynaklı damping sayesinde yüzde 70 düştü.
Britanya sivil toplum örgütü Oxfamın raporuna göre; ABD en fazla sübvansiyonu mısır sektörüne sağlıyor; 2000de bu sübvansiyon 10.1 milyar dolar idi.
Bu rakam Meksikanın toplam tarım bütçesinin tam on katı. Amerikan çiftçisinin suçu nedir diye soracaksınız; madem böyle bir kaynak var, hükümet tabii ki yardım edecek değil mi?
Burada gözden kaçan nokta sübvansiyonların neredeyse hepsinin küçük çiftçilere değil de uluslararası tarım şirketlerine veriliyor olması. Bu sübvansiyonlar sadece Meksika çiftçiliğini değil ABDdeki küçük çiftlikleri de yok ediyor.
İçerisinde Hindistan, Brezilya ve Pakistan gibi ülkelerin de bulunduğu ve dünyadaki çiftçilerin yüzde 63ünü yöneten hükümetleri temsil eden G-21 grubu ABD ve Avrupa Birliği ile acı bir çekişmeye girmiş vaziyette.
Tarım Sübvansiyonları karşısında bir birlik oluşturan G-21 gurubunun bazı üyeleri (Kosta Rika, El Salvador ve Guatemala) ABD tarafından satın alınmaya çalışıldı bile.
Serbest ticaret virüsü
Dünya Ticaret Örgütünde söz sahibi olan Kuzey Amerika ve Avrupalı ülkelerin dünyaya yaymaya çalıştıkları ve şu ana kadar oldukça başarılı oldukları serbest ticaret virüsü sadece Meksikayı etkilemekle kalmadı ve kıtalar arası bir salgına dönüştü.
Güney Koreli çiftçiler de bu hastalıktan en fazla etkilenmişlerin arasında yer alıyor. İşte bu nedenle Dünya Ticaret Örgütünün toplantılarının ilk gününde Koreli pirinç çiftçisi canına kıydı.
2003te Cenevrede
Leenin hikayesi inanılmaz derecede acı. 56 yaşındaki üç kız çocuğu babası Lee Kyung-Haenin DTÖne karşı mücadelesini uzun zamandır sürüyor. Koredeki İleri Çiftçiler federasyonunun da başkanlığını yapmış olan Lee mücadelesini dünyanın dört bir köşesine taşımış.
Sadece Avrupa ve ABDdeki çiftçi yoldaşlarını ziyaret etmekle kalmayıp Şubat 2003de Cenevrede DTÖ merkezinin karşısına tek başına bir çadır kurup açlık grevine başlamış.
Açlık grevine başladığında yayımladığı bildiride Lee şöyle diyor: Bütün yurttaşları uyarıyorum! Kontrol edilemeyen bazı uluslararası şirketlerin ve birkaç DTÖ üyesi sayesinde insanlık dışı, çevreyi aşağılayan ve çiftleri öldüren, tiksindirici bir küreselleşme insan soyunun tükenmesine yol açacaktır. Bu durum bir an önce durdurulmazsa neo-liberalizmin hatalı mantığı küresel tarımın çeşitliliğini yok edecek ve tüm insanlara korkunç bir son armağan edecektir.
Bu cümlesi ile adeta kendi geleceğine ışık tutan Leenin korkunç sonu 10 Eylül Salı günü geldi.
10 Eylül: Korelinin öfke günü
Perşembe günü öğrencilerin nispeten sakin gösterisinin ardından sıra uluslararası en büyük çiftçi örgütü La Via Campesinanın (Çiftçi Platformu) düzenlediği Çiftçi Forumunun sona ermesiyle çiftçi eylemine gelmişti.
Gösteri başlamadan yaklaşık bir saat önce çiftçiler Cancundaki toplantıların adresi olan Otel Bölgesinin girişine kurulan 3 metrelik demir barikatları aşacaklarını açıkladılar.
Böylece, önceki günün sakinliği nedeniyle düş kırıklığına uğrayan Meksikalı öğrenciler, uluslararası katılımcılar ve her kıtadan gelen anarşistler de kollarını sıvadılar.
Binlerce kişi haykırırken
İki saatlik yürüyüşün ardından barikatlara gelindiğinde 7 bin kişilik gurup bir anlığına duraksadı.
Oysa, 180 kişilik delegasyonları ve sırtında DTÖye Hayır yazan bej yelekleri ile Koreli militanlar hiç nefes almadan yanlarında getirdikleri tahtadan yapılmış büyük bir mezar heykeli ile barikatı zorluyorlardı.
Bu noktada Lee Kyung-Hae barikata tırmanıp orada bulunan herkesi taşıdığı pankarttaki slogana eşlik etmeye davet etti. Binlerce kişinin Leenin liderliğinde DTÖ Çiftçileri öldürüyor diye haykırmasından bir iki dakika geçmişti ki Lee barikatın tepesinde ayağa kalktı, vücudunu polise ve gazetecilerin üzerinde durduğu kamyonete doğru dönüp elindeki bıçağı kalbine iki kez sapladı.
Kongre merkezine ulaşmak
Kendi hayatını sona erdiren bu inanılmaz eylemden sonra kitleyi durdurmak imkansızdı. Barikat ateşe verildi, Koreli militanlarla Meksikalı öğrenciler barikatın yüz metrelik kısmını tanınmaz hale getirdiler.
Yaklaşık iki saat süren çatışmanın ardından barikatların arkasında duran binlerce polisi geriletemeyeceklerini, geriletseler de çatışmayı toplantıların sürdüğü, 9 km uzaktaki Kongre Merkezine taşıyamayacaklarını anlayan eylemciler DTÖnün korumasını üslenmiş Meksika polisine ikinci bir raunt için söz verip geri çekilme kararı aldı.
Kuşkusuz güne damgasını vuran Leenin eylemi ve militanlarının azmiyle Koreli delegasyon oldu. Gösteriden sonraki bir toplantıda Koreli bir eylemci insanlara şu soruyu yöneltti: Buraya protesto etmeye mi geldiniz? Yoksa Savaşmaya mı?
Leenin hayatini anma törenleri sabahın erken saatlerine kadar devam etti.
11 Eylül: Masalarda mısırlar
Lee Kyung-Haenin DTÖnün çiftliği üzerindeki etkisinden dolayı canına kıymasının haberi toplantılara bomba gibi düştü. DTÖ basın bürosu hayli soğuk bir tonda, Leenin kendi açtığı bir yaradan dolayı öldüğünü bildirmesine rağmen, herkes bu yarayı DTÖnün açtığını anladı.
Gün boyu konferans salonunda sivil toplum kuruluşlarının (STK) öncülüğünde bazı gösteriler yapıldı.
ABD Ticaret delegelerinin basın toplantısında, önce Greenpeace ayağa kalkıp Meksika mısırının sonunun yaklaştığına dair bir yazı eşliğinde iki ABD delegesinin oturduğu masanın üzerine torbalar dolusu mısır tanesi boşalttı.
Afallayan delegeler ellerinin tersi ile mısır tanelerini bir kenara itmekten başka bir şey yapamadılar.
Daha sonra, ellerinde DTÖ Çiftçileri Öldürüyor yazılı pankartlar bulunan genç bir kadın ile erkek basın toplantısını yeniden böldü.
Öğleden sonra konferans salonunda Leenin anısına düzenlenen tören toplantıların birkaç saat içerisinde üçüncü kez sabote edilmesine yol açtı.
12 Eylül: Cancunun coğrafyası
DTÖnün bu 5. buluşmasının başlamasından haftalar öncesi planlanmaya başlanan ve kod adı Top Sahası olan eylem aslında 9 Eylül günü içindi.
Ama öğrenciler ile birlik olunması açısından eylem bugüne ertelendi. Bu eylemin zorluğunu kavrayabilmek için Cancunun coğrafyasını birazcık anlatmak gerekiyor.
Aslında Cancun iki farklı bölgeden oluşuyor. Bu bölgelerin ilki şehir merkezinin çevresindeki gecekondu mahalleleri. Ne elektrik ne de akan suları olan bu derme çatma evlerde oturanlar şehrin en zengin kısmı Otel Bölgesinde çalışan Meksikalılar.
Otel adası
Otel bölgesi aslında daha çok bir Otel Adası. Bir kaç yüz metre eni olan ve yaklaşık 20 kilometre uzunluğunda olan Otel Bölgesine ana karadan biri kuzeyde, biri ise güneyde olmak üzere sadece iki farklı köprüden ulaşılıyor.
Adanın sadece bir caddesi var; caddenin bir tarafında bir göl diğer tarafında ise 80 kadar devasa otel bulunuyor. Binlerce öfkeli küreselleşme karşıtının gösterilerinin olacağı bir toplantı için kontrolü çok kolay, ideal bir mekan.
Bu tek caddenin üzerinde bulunan kongre sarayına ulaşmak için ne taraftan gelirseniz gelin yaklaşık 6 polis barikatından geçmek gerekiyor ve hemen hemen her geçişte eşyalar aranıyor, kimlikler kontrol ediliyor.
İşgal trafiği durdurdu
Yine de, gün boyunca 100 kadar küreselleşme karşıtı Otel Bölgesine sızmayı başardı ve saat tam 6 buçuğu gösterdiğinde Kongre Salonunun önündeki caddeyi işgal edip trafiğe kapattı.
20 bin polisin koruduğu bu kalenin işgali herkesi hayrete düşürdü ve Otel Bölgesinin kalbi en işlek gecesinde krize girdi. (AT/NM)