“bu rejimin vahşiliğini örten hafifletmelerin ve propaganda amaçlı yumuşatmaların tümünü reddediyoruz: sebep olunan ekolojik maliyetlere yeşil dostu gibi bir süs verilmesi, demokrasi ve insan hakları adı altında beşeri maliyetlerin gizlenmesi. bunun yerine, sermayenin gerçekten ne yaptığını gören bir bakış açısından, ısrarla sermayeye odaklanmanın üzerinde duruyoruz.” ekolojik manifesto’dan
tarımın yalnızca beslenmemize yönelik bir faaliyet olduğunu düşünebilir miyiz?
bence “hayır”!
insanlığın ilkel toplum aşamasındaki ilk uygulama örneklerini bir kenara koyarsak, tüm sınıflı toplumlarda tarım asıl olarak “emeğin artık değerine el koyma” yollarından birisidir.
bu bağlamda da günümüzde uygulanan her biçimiyle tarımın asıl olarak “kapitalizm”in varolmasını sağlayan temel dayanaklardan birisi olduğunu söyleyebiliriz.
ekonomistler bunun farklı boyut ve unsurlarını çok daha iyi tanımlayabilirler, ama size sadece tarımın beslenme boyutuna bakarak bile kapitalizmin kendisini var etmesine olanak sağlayan pek çok koşul ve olanağı yarattığı ye da sunduğunu söyleyebilirim.
dolayısıyla eğer kendimizi “kapitalizm karşıtı” olarak nitelendiriyorsak, her şeyden önce tarımın bir ekonomik faaliyet alanı olarak yaşamımızda yer almasını toptan reddetmemiz gerekli olduğu kanısındayım. ister yeşil, ister ekololojk, ister politik olarak bakalım ve akla gelen en büyük olumsuzluklarını ortadan kaldıralım, günümüz koşullarında hiçbir yumuşatma çabası ve bu alandaki faaliyeti olumlama isteği bu gerçeği ortadan kaldıramaz.
onun için “antikapitalist mücadele” için, bunun da ötesine geçerek günümüz küresel kapitalizminin tüm faaliyet alanları yeniden sorgulanmalı ve doğaya, canlılara ve yaşama aykırı olan tüm unsurları yok edilmeli ve bunun için mücadele edilmelidir.
kapitalizmi var etme ve sürdürülebilirliğini sağlama potansiyeli bakımından bir çok üstünlüğü olan “tarım” da kuşkusuz buna dahil edilmelidir.
başka bir deyişle insan beslenmesi için varlığı zorunlu olduğu ileri sürülen “tarımdan vazgeçilmeli”, beslenme bireysel düzlemden başlayarak yeniden düzenlenmeli ve buna yönelik faaliyetler örgütlenmelidir.
beslenmeyi yeniden kurgulamak
işte tam da bu yüzden öncelikle bireysel düzlemden başlayarak beslenme olgusunun bir daha ve yeniden irdelenmesi, yinelenen ezberlerin, doğruluklarının tartışılması, yanlışlığı ortaya konulanların reddedilmesi, ve yaşamı mümkün kılacak yeni fırsat ve olanakların yaratılmasına uğraşılmalıdır.
tüm canlılar gibi insanın da önce “varolmak”, sonra da “varlığını sürdürmek” ve “yitirdiklerini yerine koymak” için beslenmesi gereklidir.
beslenme aynı zamanda insanın yarattığı “kültür”ün ve yine insanın oluşturduğu “ekonomik yapı”nın de temel ve olmazsa olmaz bir unsurudur. diğer yandan beslenme bireyin sosyal ve psişik evreninde, “entelektüel” dünyasında da bir “ifade” aracı ve “bedensel haz ve doyumu”nun da kaynağı, gerçekleşme ortamı ve olanağıdır.
beslenme bir yandan “bilimin” önemli çalışma konuları arasında yer alırken, öte yandan da içinde bulunulan toplumun sahip olduğu “geleneklerin”, yaşam alanı yani “çevre”nin, hatta içinde yaşanılan toplumun yarattığı “iktidar”ın da bir dayandığı bir “unsur”, bir “nesne” ve “aracı” olarak da insan ve toplum yaşamının vazgeçilmez öğeleri arasındadır.
beslenme burada söz edilen ve edilmeyen bir çok unsuru kendisinde taşıyarak “alternatif ve doğayla uyumlu ve barışık yaşamda” da varlığını sürdürecek olgulardan birisidir. dolayısıyla onun yeniden tanımlanması gereklidir.
bunu yaparken bu varlık ve faaliyet alanının da tek başına insanı değil, bütün unsurlarıyla birlikte “toplu/ortak yaşamı” önceleyen “temel ilke ve kurallar”ın belirleyiciliği altında gerçekleştirilen, bir eylem, bir edim ve bir etkinlik alanı olarak düşünmek ve tasarlamak gereklidir.
öte yandan olguyu yalnızca “insan”, “üreten insan”, “sahip/mülk sahibi insan”, “erk sahibi insan” olarak toplumsal konumu ne olursa olsun, “insan” öncelenerek yapılan bir tasarımın, hem doğaya, hem de doğadaki bu yaşama aykırı olacağı, ona zarar vereceği ve belki de şimdi öngördüğümüz riskler doğrultusunda yaşamı yok edeceği de göz ardı edilmemelidir.
insandaki karşılığını doğru tanımlamak!
insan da tüm diğer canlılar gibi doğar, belirli bir noktaya kadar gelişir ve olgunlaşır; bu noktada bir süre belirli bir denge halinde kalır, sonra bir yıkım –ölme, ölüş, küçülme, yokoluş- süreci başlar, bu dönemde giderek bazı nitelik ve unsurlarını yitirir ve parça parça ve yavaş yavaş ortadan kalkarak doğa içinde mevcut varlığını yitirerek başka bir biçime dönüşür ve tüm yaşam boyunca aldıklarını geri vererek yeniden, ama başka bir boyutta yaşama karışır. tıbbın ve teknolojinin olanakları ne kadar gelişirse gelişsin, “biyo(meka)nik” bir formda varolana kadar bu süreç yürürlükte olacaktır. dolayısıyla bunun girdilerini sağlayacak unsurlar “beslenme” yoluyla ve dışarıdan alınacaktır.
bu döngü sırasında beslenme “gelişirken ve yitirirken” en büyük öneme sahip olur.
çünkü beden kendini geliştirirken fiziksel ve biyolojik olarak bir şeyleri “kendine almak/katmak” durumundadır.
doğa, üzerinde yaşayan diğer tüm canlılar gibi insana da bunun için gerekli tüm olanakları sağlar. öyle olmasaydı, beslenme için zorunlu sayılan tarımsal faaliyetin ortaya çıkmadığı dönemde insanın yaşamını sürdürememesi gerekirdi.
öte yandan insan da başka canlılar gibi varlığı için gerekli yapıtaşlarının bir çoğunu kendisi, kendi içinde sağlayabilir. bu özelliğiyle kendi kendisini yaratan, geliştiren bir makinedir. bazı temel yapıtaşlarını yaşamı boyunca sürekli dönüştürerek sonsuz bir çevrimle kendi içinde yeniden var edebilir.
bazılarını ise ya “yapıtaşı” olarak ya da “besin(*) halinde olduğu gibi” yani “birçok unsuru bir arada içeren maddeler” olarak dışarıdan alma durumundadır. aldıklarının varlığı için gerekli olan parçalarını kendisine ayırır, ya da değiştirip, dönüştürür, işine yarar hale getirir, kendi bedeninde ya gerekli olduğu şekilde yerleştirir ve ya da kullanır ve gerekmeyeni doğaya geri vererek, bir boyutta “doğal çevrim”in içine dahil olur.
bu bağlamda bedensel gelişim ve yenilenme için “proteinler ve onların yapı taşı olan aminoasitler”, bu canlının her türlü faaliyeti için gerekli enerjiyi sağlayan “karbonhidrat ve yağlar”, organizmanın çeşitli süreçlerinde “aracı anlamda” çok önemli rolleri olan “mineraller ve vitaminler” ve bunların tümünün yeterli ve dengeli biçimde alınması gerekli unsurlardır. bu temel yapı taşlarının hangi biçim ve özellikte alınacağı ise tümüyle kültürel özelliklere göre şekillenir.
nasıl alınacağına yönelik seçim ve tercihler ne yönde olursa olsun, öncelikle “yaşam için gerekli olan” kadarını almak, beslenmeyi bu “gereksinim” temelinde kurgulamak gereklidir.
besinlerin elde edilmesi
insana gerekli, onun varlığını sürdürmesini sağlayacak her türlü besin şu ya da bu biçimde aslında doğada vardır.
insanın varolması için gerekli, ancak doğada olmayan ve ancak bir “özel faaliyet”le var edilebilen hiçbir “besin” yoktur. dolayısıyla tarımsal ve onun sağladığı maddeleri, bir işlemden geçirerek onları gıda haline getiren tüm süreçler, asıl olarak insanın fiziksel varlığı ve varoluşu ile ilişkili ve yaşamı için de gerekli değildir. en zor koşullarda yaşandığı sırada bu gereksinimin karşılanma biçimleri, bu noktada insana belki de en büyük “açılımları” sağlayabilir. zor koşullarda beslenme için bulunan çözümlerin pek çoğu, insana alışageldiği besin üretim faaliyetlerini terk edebilmesi için ışık sunabilir.
beslenmeyi özel bir faaliyet alanının işi olarak tarif edenlerin, insan yaşamı için zorunlu saydıkları “tarım ve hayvancılık” işleri aslında insanın salt “kendisi için” doğaya yaptığı bir “müdahale”dir.
bu ise doğaya yapılan her müdahale gibi “doğada bazı (olumsuz) etkilere ve sonuçlara” yol açar. oysa yaşamdan yana olmak, bu etki ve sonuçların “ne şimdi, ne de gelecekte” doğaya bir zarar vermemesi, bir olumsuzluğa yol açmamasını sağlamayı gerektirir.
doğada gözlemlediğimiz bazı canlılarının yaşamlarının, başka canlılar tarafından kendi çıkarları için yok edilmesine yönelik örneklerin hiç biri doğada süren yaşamı ortadan kaldıracak nitelik ve güçte değildir. yalnızca insanın “kendisi” için yaptığı müdahaleler sürüp giden doğal yaşamı yok etmeye yönelik ya da bunu gerçekleştirebilme potansiyeline sahiptir.
burada da ince ayrım, insanın yaşamını sürdürmek için yaptıkları ile, yaptıklarının bizatihi kendi arzu, duygu ve aklıyla yaptıkları arasındadır. ilki içgüdüsel iken, ikincisi doğrudan “bilinci” ve “insanlığın tarihsel evrimi”yle ilgilidir. bunu bireyin yaşamak için bir şeyle mücadele ederken, onu yok etmesiyle, onu, örneğin iktidarını sürdürmek için yok etmesi arasındaki farka benzetebiliriz.
bu nedenle eğer amaç insanın yaşamını sürdürmesi ise, tarım ve hayvancılıkla ilgili bir faaliyetten önce, öncelikle ve olabildiğince “toplayıcılık ve doğanın doğal ürünlerinden yararlanma” bu besinlerin elde edilmesi için gerekli yöntem olarak benimsenmesi gerektiği açıktır.
yaşanılan bölgenin bu niteliği ile tanınması, başka canlıları ve doğayı düşünerek onun bu yolla ortaya koyduklarının besin olarak kullanılması çok önemlidir.
insanlığın ilk dönemlerinde “yaşama zorunluluğu ve çaresizlikten” bulduğu yöntemleri bu evrede bizler “bilinçli olarak yeniden var etmek” durumunda olmalıyız.
o nedenle bir tarımsal etkinliğe girişmeden önce “bunun başka ve daha doğal yolunun ne olduğu” ayrıntılı, çok boyutlu ve derinlemesine düşünülmelidir.
doğal çevrime dahil olma
önemli olan nokta, çözülmesi gereken sorunun ne olduğu doğru ve gerçekçi bir şekilde saptanmasıdır. tıpkı insanların kendi arasında olduğu gibi “doğayla da uzlaşma, birlikte varolma ve birlikte ilerleme” ilkesi bu alanda da temel alınmalıdır.
bu amaçla besin olabilecek her türlü unsurun “yetiştirilmesi ve sağlanması” faaliyeti dikkatle üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır.
bu konuda hemen her durumda “doğadaki yaşamın sürekliliğini” önceleyen temel ilkeler ve kurallar göz önünde tutulmalıdır.
bu bağlamda edinilmiş ezberlerle “tarım” değişmez bir insani faaliyet alanı olarak değil, yaşam için gerekli olacak ölçeklerde, gereksiz ve anlamsız çağrışımlardan kurtulmak için de öncelikle adından başlayarak bu alan yeniden tanımlanmalı ve ilgili süreçler de bu temel noktalara uygun bir şekilde tasarlanmalıdır. (ms/hk)
(*) yaşamı sürdürmek için gereksinim duyulan inorganik ve organik kimyasal maddeleri topluca belirten terim. herhangi bir şekilde işlenerek beslenme ürün haline getirilmemiş olanlar kastedilmiştir. (tdk sözlüğü: 1. yenilebilir, beslenmeye elverişli her tür madde, azık, gıda. 2. mec. yaşamak, varlığını sürdürmek için gerekli şey.)