Nedense, mevsimlik tarım işçilerinin, iş görecekleri yere ulaşmalarını sağlamak üzere nakledildikleri sırada meydana gelen kazalara trafik kazası denilmesine devam ediliyor. Geçen sefer Isparta’da meydana gelen ve o zaman da 17 tarım işçisinin ölümüne neden olan kazaya trafik kazası denmişti, şimdi de.
Üstelik, medyada haber olarak verilen bilgilere bakıldığında, rahatlıkla tarım işçisi sıfatı kullanılıyor. Dayıbaşından söz ediliyor. Son kez yaprak için oldu, başka bir ürün de olabilir, bunların toplanması işi için tarlaya gidiliyor. İşin ücret karşılığı yapıldığından söz ediliyor ve en önemlisi çalışanın tarım işçisi olduğu vurgulanıyor ama nedense onlara işi veren, çalıştıran ortada yok. Peki bu tarım işçilerini toprağında çalıştıran, ücretini veren kim ! sıfatı ne ?
İş ortamı maden, fabrika veya inşaat olsa ve işçiler işyerine nakledilirlerken taşıyan araç kaza yapsa meydana gelen olayın adı bellidir. Tartışmasız iş kazası. O halde konu mevsimlik tarım işçisi için olunca, iş görmek üzere gidilirken meydana gelen kaza neden iş kazası değil de trafik kazası.
Mevsimlik göç eden tarım işçileriyle ilgili olarak TBMM Araştırma Komisyonu tarafından düzenlenmiş Mart 2015 tarihli rapora bakıldığında da, mevsimlik göç eden işçilerin ulaşım sorunu göç veren yerle göç alan yer arasındaki ulaşım sorunu olarak görülmüş ve buna çare aranmaya çalışılmıştır. Halbuki bu kaza da, bir süre önce Isparta’da meydana gelen kaza da, şehirler arası ulaşım sırasında değil, gün içinde kalınan yerden işin görüleceği tarlaya gitmek amacıyla yola çıkıldığında meydana gelen kazadır. Bir çeşit servis kazasıdır.
Bu nedenle, ister yerleşik isterse göç eden mevsimlik tarım işçileri olsun, işi verenle kurdukları ilişkinin, tıpkı sanayide ve ticarette olduğu gibi işçi-işveren arasında kurulmuş iş ilişkisi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Böylece kazalarda öncelikle maden sahibi, inşaat işvereni gibi toprak sahibinin de işveren olarak sorumluluğunu öne çıkarmak gerekiyor. İşçi işveren ilişkisi kurulduğunda meydana gelecek iş kazalarında tarım sektörü de olsa sanayi ve ticari sektörlerde meydana gelen iş kazalarında uygulanacak mevzuatın uygulanması olanaklı.
4857 sayılı İş Kanunu, en az 51 ve daha fazla işçinin çalıştığı tarım işyerlerini kapsama aldığından, bu kapsama girse bile işin niteliği gereği 30 günden az süren işleri süreksiz işlerden sayarak-ki mevsimlik tarım işçiliği bu gruba girebilir- bazı hükümler dışında bu çalışanlara Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağını söylediği için bu sınırları temel bir sorun olarak kenara koyduğumuzda, tarım işçileri 6098 sayılı Borçlar Kanununa göre de ücret karşılığında bağımlı olarak iş sözleşmesiyle iş gördüklerinden, tartışmasız işçidir. Onları çalıştıran toprak sahipleri de işverendir.
Borçlar Kanunu da işverenin borçlarını düzenlemiştir. Toprak sahipleri Borçlar Kanunu bağlamında işveren olup, Kanunun işverenlere yüklemiş olduğu borçlardan tarım işçisine karşı sorumludur. Hem Borçlar Kanunu hükmü olarak hem de kapsam dışında bırakılmadıkları için 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu tarafından işverenlere verilmiş yükümlülüklerden tarım işçisine işi veren toprak sahipleri de işveren olarak sorumludur. Bu nedenle tarım işçisinin naklinden de, göç eden mevsimlik tarım işçisinin barınmasından da, işyeri risklerinden korunmasından da, sigortasından da işi veren toprak sahibi işveren olarak sorumludur.
Tarım işçisinin ikamet ettiği yerden işin görüldüğü yere götürülüp getirilmesi sırasında meydana gelen kazalar da iş kazası olduğundan işi veren toprak sahibinin de işveren olarak öncelikle muhatap alınması gerekir.
Ancak toprak sahibi ile mevsimlik tarım çalışanı arasında tartışmasız işçi-işveren ilişkisi bulunduğu halde, sigorta yönünden mevsimlik tarım işçisinin doğrudan işvereni olan toprak sahibi tarafından sigortalanması yaklaşımından çok kendisini sigortalaması yöntemi öne çıkarıldığından yine, tarım sektörü istisnasız İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında olduğu halde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu da bu alanı denetlemek üzere uygun yapılanma içine giremediğinden, mevsimlik tarım işçilerinin yaşadıkları bu sorunların daha bir süre devam etmesi kaçınılmaz gözüküyor. Halbuki, Manisa da meydana gelen ve 15 tarım işçisinin ölümüne neden olan kaza, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bağlamında açık olarak tanımlanmış iş kazası niteliğinde olduğundan maden, inşaat, fabrika gibi yerlerde iş kazası meydana geldiğinde nasıl hemen soruşturma başlatılıyorsa, bu kazanın da iş kazası olarak değerlendirilerek hemen soruşturulması gerekir. İş kazası tespiti yapılıp işveren ve kusuru kesinleştiğinde, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun iş kazalarında uygulanacak hükümlerinin uygulanması beklenir. Aksi takdirde, bu kaza da mevzuatın olmamasından değil, toprak sahibinin maden sahibi gibi işveren olarak görülmemesinden dolayı trafik kazası olarak kayıtlara geçmiş olacaktır.