Siyasi kariyerlerinde Benito Mussolini ve Adolf Hitler'in birer yıldız gibi parladığı yıllardayız. Halk desteğini arkalarına alarak yalnız tüm Avrupa'ya değil, denizaşırı coğrafyalara hükmetme hayalleri de çoktan yeşermiş durumdadır.
Roma İmparatorluğu’nun gücüne, görkem ve azametine öykünen ve başkenti üstünlük hezeyanlarının sahnesi haline getiren Benito için Adolf'u Roma'da ağırlamak olağanüstü bir fırsattır. Faşistlerce kurulan Cinecitta'da çekilmiş büyük bütçeli ilk tarihî filmler şehrin makyajı için ilham verici olur; Almanya'dan teşrif eden misafire fiyaka çekmek için tüm imkânlar seferber edilmiştir. Halk şakşakçılık için sokaklara dökülür, tüm şehir bayrak ve flamalarla donatılır.
Fakat gözden kaçan bir ayrıntı vardır: Liderlere rehberlik ve tercümanlık yapmak üzere, en tecrübeli arkeologlar arasından seçilip bu asil görevi ifa etmesi istenen kişi aslında antifaşist bir akademisyendir.
Dört gün sürecek gezi boyunca iki diktatöre eşlik eden Ranuccio Bianchi Bandinelli'nin aklından şeytanî düşünceler geçer. Ne de olsa insanlığın kara lekeleri olarak tarihe geçecek gaddarlıklara mani olmak adeta onun elindedir. Bir taşla iki kuş vurması işten bile değildir. 1938'de Benito ve Adolf ile başbaşa geçirilen saatlerin ayrıntılarını Bandinelli'nin günlüklerinden öğreniyoruz…
Venedik Film Festivali kapsamında gösterilen L'uomo che non cambio' la storia (The Man Who Didn't Change History/Tarihi Akışına Bırakan Adam) adlı belgesel arşiv görüntüleri ve animasyonların etkin bir kolajı sayesinde seyirciyi inanılması zor bir docu-thriller'in içine çekiyor.
31 Ağustos- 10 Eylül tarihleri arasında 73. kez organize edilen etkinlikte yer almış, yönetmenliğini Enrico Caria'nın gerçekleştirdiği sürükleyici yapıt, lider psikoljisi hakkında birbirinden enteresan anekdotlarla da seyredilmeyi hak ediyor.
Zor karar
Pisa Üniversitesi’nde profesörlük yapan arkeolojinin yetkin ismi Bandinelli nazikçe yapılan ilk teklifi pek önemsemez ve cevap vermekte gecikir. Derken emrin yüksek yerden geldiği ve mutlaka itaat edilmesi gerektiği tehditkâr bir tonla kendisine hatırlatılır. Rejim tarafından empoze edilmiş, üniversite profesörlerinin saflarını belli etmesine yönelik manifestoyu da imzalamak zorunda kalmıştır. Faşist üniforma derhal diktirilir; törenlerde kullanılan haşmetli feslerden biri de başa geçirilmek durumundadır.
Sektördeki engin tecrübesinden kuşku duyulmayan Bandineli'den, Roma ve Floransa'daki arkeolojik alan ve müzelere yönelik ziyaretin organizasyonunu yapması da istenir. Gizli tutulan ayrıntılara sahip birkaç kişiden biridir artık.
Elindeki müthiş fırsatın farkına varan muhalif akademisyen olası bir pusu ve suikast için kafasında plan yapmaya başlar. Almanya'daki tanıdık ve akrabalarından Adolf'un o zamana kadar Avrupa'da pek konuşulmayan icraatı hakkında bilgi edinmiş olan Bandinelli yaklaşan tehdidin farkındadır.
İtalyanların lideri Duce'nin katılmadığı gezinin bir etabında Hitler, ihtişamlı Panteon'un boyutlarını tam anlamıyla duyumsamak üzere yanında rehberden başka kimseyi istemez. Bandinelli'nin niyetini gerçek anlamda tarttığı anlar yuvarlak tapınağın kubbesinin tam altında, Führer'le başbaşa kaldığı dakikalardır. İkisi de bir süre konuşmaz, gerilim had safhaya ulaşır; sessizliği bozan dersini iyi çalıştığını kanıtlamaya çalışan ve binanın ezberlediği ölçülerini rehbere nispet yaparcasına tekrarlayan Adolf'un ta kendisidir.
Bandinelli asil bir ailenin imtiyazlı çocuğu olarak büyütülmüş, saygın bir kişiliktir ve aklındaki teşebbüs için gerekli bağlantılara veya bir silaha sahip değildir. Mütemadiyen durum muhakemesi yapar, dönemin önde gelen muhalif simalarından Togliatti ve Croce'nin fikirleri ve sözleri kafasında dolaşır durur, fakat bir türlü aksiyona geçemez.
Hayatları boyunca çeşitli suikast teşebbüsünden kurtulmayı başarmış iki diktatörün sonunu hepimiz biliyoruz, zaten filmin amacı da bildik gerilim kodları içinde olayların iç yüzüne ve çok özel ayrıntılara vakıf olmamızı sağlamak. Benito ve Adolf'un bir insan sarrafı tarafından yapılan analizi zaten evlere şenlik!
Nevrotik Benito, Kompleksli Adolf
Bir soytarı gibi hareket eden Benito'nun gülünç davranışları Bandinelli'nin notları dışında arşiv görüntülerinden de gayet güzel teyit edilebilir. "Göbeğinin üst kısmına sıkıca bağladığı kemerle iyice sarsak bir görüntü arz ediyor" diye ifade ettiği gözlemleriyle liderin rahatsız doğasını dışa vuran Bandinelli, Adolf'u Benito'ya kıyasla gayet alçakgönüllü, hatta saygın buluyor. Bir tramvaydaki bilet kontrolörü kıvamında, hareketlerine nispeten hakim olmayı başaran Almanya'nın liderini çok daha ciddi biri olarak betimliyor.
Fakat iki diktatörün birbirinden hazzetmediği, sanat, tarih ve arkeoloji hususunda aralarında geçen konuşmaların bir sidik yarışına dönüştüğüne de tanık oluyoruz. Benito konu hakkındaki gayet kısıtlı bilgisi yüzünden sık sık rehberin imdadına yetişmesi için çeşitli numaralar çeviriyor, ama genelde Adolf kendini muzaffer katına çıkarmayı başarıyor.
Tabii Bandinelli, ressam olma hayalleri suya düşmüş Adolf'u da notlarında rezil bir pozisyona düşürmekten geri durmuyor. Bazı tabloların karşısında aşırı tepkilerle duygulandığını dışa vuran, gayet yüzeysel ve bayağı yorumlarını küçümsediği Hitler'in, gençken resim kariyerinde yükselmesine mani olan hocalarından akabinde intikam aldığı da belgeselde verilen bilgilerden biri.
Almanca dilini makul bir seviyede bildiğini kanıtlayan Benito'nun Emilia-Romagna şivesinden kurtulamaması ise İtalya liderinin sakarlık ve küstahlığının bir kanıtı olarak seyirciye aktarılıyor.
Ego'yu bastırabilmek
Görevini kusursuzca yerine getiren Bandinelli'yi, egoları tavan yapmış iki liderin arasında egosunu sıfırlamış halde takip ediyoruz. İstituto Luce'nin muhteşem arşiv görüntülerinde her zaman gayet dikkatli, arka planda kalma konusunda özenli, biraz gergin ama bir o kadar da saygılı.
O aslında "hiç kimse" ve kendisinden beklenen de sadece etkin bir şekilde görevini yerine getirmesi. Centilmen Bandinelli lafa ne zaman gireceğini bilen, ama fazla konuşmayan, gerektiğinde smaçları patlatabilmeleri için diktatörlere gayet elverişli paslar atan usta bir voleybolcudur sanki.
Müzelerde bilhassa çıplak kadın figürlerine diğer sanat eserlerinden daha fazla vakit ayrılmasına "Adolf'un eşcinselliğine paravan oluşturan bir aksiyon" yorumunu getirecek kadar da cesur bir beyefendi.
Gelecekte Avrupa'nın belli başlı müzelerinin en değerli eserlerine el koyduktan sonra inşa edeceği dev müzesini onlarla doldurma hayaliyle yanıp tutuşan Hitler'in takılmış bir plak gibi Bolşevikleri sanat vandallığı ile suçlaması da Bandinelli'nin eğlenerek aktardığı bölümlerden bir başkası.
Führer'in İtalya'yı küçümseyen tavrını herkes fark etmiştir aslında. Sıkıntı ve sinirden sık sık anlamsız laflar gevelerken görüntülenmiş kibirli Mussolini'nin, Myron'un Discobolus (Disk atan atlet) heykelinin bir kopyasını Adolf'a hediye etmesi aralarında sürüp giden tatlı rekabette müstehzi bir rövanş gibi.
Pop alaşımlı belgesel
Hakikiliği konusunda insanın kuşkuya kapıldığı olası suikast planları bir yana, yönetmen Enrico Caria ortaya çıkardığı eseri geleneksel tarih belgesellerine göre pop bir tavırla çektiğini kesinlikle kabul ediyor. Filmin sonunda kahramanına ait "…Arkasında bir halk hareketi olmadığı sürece bireysel atakların bir faydası yok…" sözlerinde ifade bulan Bandinelli'nin pragmatik mazeretiyle de bizi başbaşa bırakıyor.
Müziklerde Daniele Sepe, Stefania Graziani, Tony Carnevale, Pivio ve Aldo de Scalzi imzasını görüyoruz; çeşit çeşit tarzların yanında rock müziğinin gücünün de layıkıyla kullanıldığı 76 dakikalık belgeselde mizah, atmosfer ve ritm konusunda hiçbir sıkıntı yok.
Floransa'da iki liderin muhteşem balkon konuşmasıyla ziyaret sona erdirilirken Bandinelli'nin fark edilmeyecek şekilde, kimseye veda etmeden histerik coşkuya kapılmış halkın arasına karışıp sahneyi terk etmesi gayet manidar.
İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde komünist partiye kaydolan Bandinelli, şarap üretilen Toskana'daki geniş arazilerini çiftçilerle paylaşmaya karar vermiş. Mıntıkadaki 20 kadar bina da çiftçilerin satın alabileceği makul bir fiyata satılmış.
Günümüzde halen aktif olan bir üretim kooperatifi kurması bir yana, siyasi inisyatiflere ev sahipliği yapmış, 1527'den beri ailesine ait olan Geggiano Villası‘nda hayatının sonuna kadar Etrüsk ve Roma sanatında uzmanlaşmaya devam etmiş.
Arkeoloji ve tarih konusunda yazdıkları kendisinden sonra gelen nesillere temel oluşturmayı sürdürüyor. (MT/YY)