Benim adım Subhi Nahas. Suriyeli’yim. Eşcinselim. Mülteciyim.
Üç yıl önce Suriye’den kaçtığımda, ya da hatta üç ay önce ABD’ye geldiğimde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne benim gibi lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel mültecilerin durumu hakkında tarihi bir konuşma yapmak için seçileceğimi hayal bile edemezdim.
Tıklayın: EŞCINSEL SIĞINMACILAR BM'DE IŞİD ZULMÜNÜ ANLATTI
Pazartesi günü, Güvenlik Konseyi ve diğer BM diğer üyeleri arasındaki Konsey’in ilk LGBT mülteciler ve insan hakları konulu kapalı tartışmayı sunan elçiler Samantha Power (ABD) ve Christian Barros Melet’ten (Şili) ile konuşmak benim için büyük bir onurdu.
Suriye’de eşcinsel olmak hiçbir zaman kabul edilmedi. Yurdumu 2011’de mahveden iç savaştan önce de, pro-İslamist militanlar başa gelince de. Eşcinsellik yasaktı. Diğerleri yürüyüş, konuşma, giyim ya da davranışlarınızdan dolayı sizin gey olduğunuza inanıyorsa aslında gey olup olmamanız fark etmezdi. Herhangi bir sebeple polis tarafından tutuklanabilir, toplum tarafından sokakta tacize uğrayabilir, darp edilebilir, hatta evinizin içinde ailenizden zarar görebilirdiniz.
2011’de iç savaş patlak verdiğinde, hükümet özellikle LGBT bireyleri hedef aldı. Bizim korunmasız bir topluluk olduğumuzu bildikleri için televizyonda bütün muhaliflerin eşcinsel olduğunu söyleyen eşcinsellik karşıtı bir propaganda kampanyası yürüttüler. Hükümet eşcinsellik karşıtı yasaların dayatılmasını bir adım ileri götürerek, LGBT topluluğunun buluştuğu bilinen kafe ve parklara baskınlar düzenledi.
El-Nusra Cephesi toplum tarafından kabul edilen cinsiyet kalıplarına uymayan (gender nonconforming) bir erkeği tutuklayıp telefonunu aradıktan sonra, şehri “sodomi”ye bulaşmış herkesten temizleyeceklerini camide duyurdular. İnsanları sorgulamaya ve günahlarını itiraf etmeleri için onlara işkence etmeye başladılar. Bazıları öldürüldü.
Hükümet LGBT bireylere ya da gey olduğunu düşünülen şahıslara karşı şiddeti onayladı ve onu meşrulaştırdı.
Bu cinayetlerin hiçbiri dış dünyada bilinmiyordu. Militanlar eşcinselleri öldürme anlarını internete yükleyen IŞİD kadar cüretkar değildi. Silahlı militanların gözleri bağlanmış kişileri binaların tepesinden insanların üstüne attığı, aşağıdaki kalabalığın da izleyip düşen kişiyi taşlayarak katılım gösterdiği fotoğraflar ve videolar internette yayıldı.
Sonra bir gün hedef ben oldum. 2012’de İngilizce çeviri sertifikam için okuduğum üniversiteye giden otobüsteyken denetim noktasında durdurulduk. Otobüse askerler bindi ve genç insanları, beni de, alıp terk edilmiş bir bölgedeki bir eve götürdüler. Yakınımdaki sandalye ve masaların üstündeki kan lekelerini hemen fark ettim. Korkmuştum, özellikle askerler yürüme ve konuşma şeklimi fark edince. Benimle alay etmeye başladılar. “İbne”, “hanım evladı” ve çevrilemeyen Arapça aşağılayıcı sözler söylediler.
Sonra hayatımın en uzun 30 dakikasını yaşadım. Beni diğerlerinden ayırıp taciz etmeye devam ettiler. Bana tecavüz etmelerinden ya da beni öldürmelerinden korkuyordum.
Şanslıydım. Gitmeme izin veriler. Eve gittim.
Ancak evim de güvenli bir yer değildi. Sürekli babamın gözetimi altındaydım. Her saniye nerede olduğumu biliyordu. Askerler gibi o da giyimimle, konuşmamla, kişisel özelliklerimle ve yürüyüşümle alay etti. Bir akşam eve geç döndüğümde tartışmaya başladık. İtişiyorduk, ama sonra bana şiddetli bir şekilde saldırdı, beni arkamdan tutup kafamı seramik mutfak tezgâhına sürttü. Çenem tezgâha çarpıp parçalandı. Hastaneye gittim. Şu an sahip olduğum yara izi o korkunç gecenin bir anısıdır.
Suriye’yi bırakmam gerektiğini o zaman anlamıştım. Ya ölüm, ya da hayatımdı. Lübnan’a kaçıp bir LGBT sığınağında altı ay kaldım. Lübnan’da zorluk çektikten sonra iki yıl yaşayıp geleceğimin getireceklerini bekleyerek Türkiye’de yaşadım.
Türkiye’de daha güçlü bir aktivist oldum ve ORAM’ı (Mülteci, Sığınmacı ve Göçebeler Kuruluşu) buldum. Hayatımda ilk kez yanız hissetmiyordum. Etrafımı beni ve arkadaşlarımı korumak isteyen tutkulu aktivistler sarmıştı.
Bu, aktivizmim Suriye’deki militanların dikkatini çekince daha da önemli oldu. Beni öldürmekle tehdit ettiler, özellikle de bir arkadaşım IŞİD’e katılıp ortak bir arkadaşımıza gey olduğum için beni öldürmek istediğini söyleyince. Bana kaygı verici bir şekilde “yakında yüzünü göreceğimi” söyledi. Aynı zamanlarda ailem arayıp eve dönmemi istedi. IŞİD’le işbirliği mi yapıyorlardı yoksa onlar da mı tehdit edilmişti bilmiyorum. Tek bildiğim hala güvenli olmadığımdı.
Birkaç ay önce ABD’de yeni hayatıma başladım. ORAM’daki işime devam ediyor ve kendim gibi mültecilere yardım ediyordum. Görüyorsunuz, bitmedi. Aslında, durum belki her zamankinden daha ümitsiz ve acil hale geliyor.
Türkiye’de şu an en az 400 Suriyeli LGBT mülteci var, güvenli bir ülkeye gitme sıralarını bekliyorlar. Mülteciler için geçici ev sahipliği yapan Türkiye LGBT’lere karşı gün geçtikçe daha da saldırganlaşıyor. Her gün arkadaşlarımın Haziran’daki İstanbul Onur Yürüyüşü’nde polisler tarafından saldırıldığı fotoğraflarını görüyorum ve bana gey bir aktivistin evinde tecavüze uğraması gibi, LGBT’lere yönelik artan taciz ve şiddeti anlatıyorlar. İstanbul ve Ankara’da bazı gruplar geylerin öldürülmesi çağrısı yapan pankartlar açtılar. Arkadaşlarım yalnız hissediyor ve başlarına gelebileceklerden çok korkuyorlar; benim bir zaman hissettiğim yalnızlık ve korkunun aynısı.
ORAM üzerinden arkadaşlarım ve diğer mültecilerin güvenli bir sığınağa kaçıp evleri olacak yeni bir yere taşınmaları için önlerini açmak için çalışıyorum; insan hakları savunucuları, LGBT’ler, dindarlar, kadınlar ve kişilikleri ya da inançları yüzünden yargılanan herkes için.
Suriye, Irak ya da diğer ülkelerde LGBT bireylerin durumlarını düzeltmek için çok bir şey yapamıyor olabilir. Ama kaçmayı başaran kişilere yardım edebiliriz. (ET/ÇT)
* Subhi Nahas’ın Huffington Post için kaleme aldığı bu yazıyı Ege Öztokat bianet için Türkçeleştirdi.