Sürekli yazıyoruz; eğer tribünler milliyetçi-ırkçı girdabın içine savrulursa, bu “yetkisiz-sorumsuz” bu alelade kitle birden bire sanıldığından daha tehlikeli hale gelir diye. Özellikle son dönemde yaşanan gelişmelere bakınca bunun ne kadar haklı bir öngörü olduğunu bir kez daha üstelik “canlı yayında” yaşadık.
Yer Bahçeşehir üniversitesi. Üniversite, konferans salonunu ATV’nin meşhur programı “Siyaset Meydanı”na tahsis etmiş. Programda tribünler, futbol ve siyaset konuşulacak. Türkiye’nin Güneydoğusu'nda yeniden başlayan savaşa, hayatını kaybeden askerlere, tribünlerin yaşanan olaylar karşısındaki tutumuna dair söyleyecek sözü olanlar bir arada.
Her şey geçtiğimiz perşembe akşamı oluyor. Programa çağrılan dört konuktan biriyim. Diğer katılımcılar Radikal Gazetesi spor yazarı Bağış Erten, Akşam Gazetesi’nden Gülengül Altınsay, Fenerbahçe’de oynarken attığı gollerden sonra asker selamı vermesiyle hatırlanan şimdinin Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun…
Gece yarısı savaş çığırtkanlığı
Gece saat 00.45 civarında başlayacak program öncesinde salonda hummalı bir hazırlık var. Fenerbahçe taraftar gruplarından “Genç Fenerbahçeliler”, liderleri amigo Sefa başta olmak üzere salondaki yerini almış. Galatasaray’ın meşhur taraftar grubu “Ultra Aslan” da orada. Birileri kendisini “Ultra Aslan’ın Genel Koordinatörü” diye tanıtıyor.
Sanırsınız uluslararası bir sivil toplum örgütünün yöneticisi. Hasılı herkes kendisini pek ciddiye alıyor. Programın sunucusu Ali Kırca, açılışta tribünleri “en büyük sivil toplum örgütü” olarak takdim ederek bu ciddiye alma işini daha da abartıyor. Salona bakınca Beşiktaş’ın ünlü Çarşı grubundan kimsenin olmadığını fark ediyoruz. Kırca da en başta bunu söylüyor ve program başlıyor.
Şimdi birazcık geriye saralım ve Siyaset Meydanı’ndan hemen önce yaşananları biraz anlatalım.
Atom bombası ve nefret suçu
Konferans salonunun yarısına 140 metrekare büyüklüğünde bir Türk Bayrağı serilmiş. Taraftarlar yavaş yavaş salonu dolduruyor. Bu arada tezahürat yapıyorlar: Önce “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganı duyuluyor. Sonradan kitle kendinden geçip “Kuzey Irak’a atom bombası” diye bağırmaya başlıyor. “Nereye geldim?” diyorum kendi kendime.
Milliyetçilik dozajı çoktan aşılmış, bildiğin ırkçılık yapılıyor, kimi zaman kontrolden çıkan taraftarlar işi nefret suçu işlemeye kadar vardırıyor. Erten, Altınsay ve benim dışımda herkesin çok normal karşıladığı bir atmosfer oluşuyor: Hep beraber bağırıyorlar, “Irak’a atom bombası”… “Neyse ki yayında değiliz” diye düşünüyorum, neyse ki…
Herkes yerini alınca Ali Kırca programı açıyor. Sürekli şehitlerden söz ediliyor. Ölüm kutsanıyor. Oysa yaşamak her şeyden kutsal, her şeye rağmen yaşamak gerek. Ancak tribünler ikide bir milliyetçi sloganlar atmayı sürdürüyor. Bu atmosferde bırakın siyaseti, futbolu da tribünü de konuşmak mümkün değil. Anlatmaya çalışıyorum sıra bana geldiğinde.
Tribünün bir sivil toplum örgütü olmadığını, kontrolsüz ve refleksif bir kitle olan futbol izleyicisinin böylesi hassas konular ile ilgili olarak kışkırtılmaya çok müsait olduğunu, bazı kötü olayların tribün kaynaklı olarak yaşanabileceğini, medyada özellikle futbol yorumcularının bu milliyetçilik sarmalında taraftar kitlelerini boğduğunu, kontrolsüz savaş kışkırtıcılığı yapıldığını, sağduyuya ihtiyaç olduğunu filan söylemeye çalışıyorum.
Savaş karşıtı olmanın önemine değiniyorum, sağduyuya duyduğumuz ihtiyacı anlatıyorum: Medyaya yansımayan olaylardan bahsediyorum, bazı Anadolu şehirlerinde futbol izleyicisinin aynı şehri paylaştıkları Kürtlere saldırdığını, linç kültürünün eskiye oranla daha da yaygınlaştığını…
O sırada salonda üzerinde “Türk - Kürt kardeştir” yazan bir pankart açılıyor.
Irkçılık ve kabuslar
Benim söylediklerim tuhaf bir biçimde alkış da alsa, az sonra atılan ırkçı sloganlar ile birlikte söylenenlerin bir kulaktan girip diğer kulaktan çıktığını fark ediyorum. Bu ülkenin gittiği yeri görmek acı veriyor. Türk’ün Kürt ile kardeş olduğunu pankartlara yazanlar bu sırada, üstelik canlı yayın sırasında “Kuzey Irak’a atom bombası” diye bağırmaya başlıyorlar, başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor.
Az önce açılan ve kardeşlik önerisi içeren pankartın da, benim söylediklerimin de hiç bir anlamı kalmıyor. Ali Kırca ise yüzünde müstehzi bir ifadeyle “İyi ki atom bombamız yok” demekle yetiniyor. İncirlik Üssü’nde uluslar arası hukuk kurallarına aykırı biçimde bulundurulan nükleer başlıklar ne güne duruyor?
Sabaha karşı 04.30… Uzun süren, sinir bozucu bir gecenin ardından yatağıma uzanıyorum. Uyumayı deniyor, beceremiyorum. Bu ülkenin gittiği yerden hoşnut olmadığımı, ırkçılığın her yeri sardığını fark ediyorum. Neden sonra dalıp gidiyorum. Tribünlerin de tıpkı tüm Türkiye gibi savaş çığırtkanlarının, ırkçıların, milliyetçilerin eline geçtiğini görüyorum kabusumda. (BT/NZ)