"Madem halkı zora başvurarak kontrol etme gücünü yitirmeye başladık, o zaman insanların düşüncelerini kontrol etmeye başlamalıyız." Noam Chomsky ve Edward Herman, Rızanın İmalatı'nda ABD medyasının durumunu ya da işlevini böyle özetler.
Son günlerde, özellikle, Taraf, Sabah ve Zaman gazetelerinin inşa ettiği suni gündemler, tam da Chomsky ve Herman'ın medyaya yönelttiği bu eleştiriyi hak eder. Çünkü halkı, YSK, gaz bombaları, gözaltılar ve tutuklamalarla -yani zorlamalarla- kontrol edemeyen iktidar, belli ki ikinci ve biricik müttefikine bazı görevler vermiş durumdadır. Bu müttefikin medya olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırım; sadece yukarıdaki gazetelerin 'düşünceleri kontrol etme' durumunda iktidarın kendilerine nasıl bir rol atfettiğinden biraz bahsetmek gerek.
Suni Gündemler
Taraf Gazetesi, Ajansa Nûçeyan a Fıratê (ANF)'de, Abdullah Öcalan'ın son görüşme notlarına dair yayınlanan bir yazı üzerinden kendi suni gündemini yarattı. Habere göre, 'haber ajansında yer alan süreci eleştiren bir yazı ile Özgür Gündem gazetesi ve ANF birbirine ters düşmüş' ve bu da gösteriyormuş ki, "Kürt medyası bölünmüş, parçalanmış."
Sabah Gazetesi, Madımak Katliamı'nın faili olarak PKK'yi gösteren manşet haberi ile yapay gündemini oluştururken, bununla da yetinmeyerek, Balyoz Davası ve PKK arasında da gene 'belgelere dayalı' bir ilişki kurup, ikisini evlendirdi. Aynı gazete, birkaç gün önce de -ki emniyet dahi konuya dair bir açıklama yapamadı henüz- YSK protestolarına katılan kitle ile Etiler'de patlayan bomba arasında akıllara zarar bir bağ kurmuştu.
Zaman Gazetesi, 'Bese kod adlı Sara E. diye birinin Abdullah Öcalan'ın tecavüzüne maruz kaldığını' gündemleştirerek, diğer gazetelerle aynı çizgide ilerlemişti.
Tekrar Rızanın İmalatı'na dönersek eğer: Chomsky ve Herman, kitapta bahsi geçen, Propaganda Modeli'nde üç temel unsurdan bahseder. Birinci en temel unsur, kitlelerin tutum ve görüşlerinin manipülasyonunu gerçekleştirmek 'akıllı azınlıkların' işidir; halkı baskıyla denetleme gücünü yitirdiysen en iyisi onlara doktrin aşılamaktır, fikrini içerir. İkinci unsur ise, Propaganda Modeli'nin akla yatkın olması gerektiği esasına dayanır. Üçüncüsü de halkın Propaganda Modeli'nin temel nitelikleriyle hemfikir olma eğiliminin gerekliliğine dikkati çeker.
Buradan yola çıkılırsa ve Türkiye'deki malum gazetelerin gündem maddelerine tekrardan bir göz atılacak olunursa eğer, gazetelerin 'ortak bir paydada, iktidarın paydasında' nasıl birleştikleri de apaçık görülecektir.
"İstanbul polisi ilginç bir mesajlaşma yakaladı", "gizli kaynaklardan öğrenildiği kadarıyla", "ulaşılan belgelerde de görüldü ki...", "çok gizli soruşturmadan alınan kaynaklar doğrultusunda," gibi cümlelerle süslenen haberler, üretilmiş gerçekliklere gerçekmişgibilik katmanın bir yolu olarak okuyucuya sunuluyor. Burada gerçekmişgibilik'ten daha önemli olan mevzu ise, tüm bu haberlerin zamanlaması ve hepsinde ortak olan noktanın "PKK" olması.
Zaman Sendromu
Gazetelerin PKK'ye yüklenmesinin, vurmasının sebebi, bu kez, geçmişten gelen bir alışkanlıktan ziyade, BDP'ye, yani yaklaşan seçimlerdeki 'Barış, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu' adaylarına ufak da olsa bir darbe indirmek isteğidir. Ya da "ne koparsam kâr" mantığıyla olaylara yaklaşan zihniyetlerin, onca aydın, sanatçı ve sivil toplum kuruluşunun kimlere destek olduklarının farkına varmaları için son çırpınışları, son sefil hamleleridir. "Bakın PKK bunları yapmış bir örgüt ve bu partide onlarla birlikte hareket ediyor" demenin propagandasıdır tüm bunlar. Ama öyle tahmin ediyorum ki, Hakkâri travmasından sonra, -tüm bu çırpınışların sonucunda da- iktidar partisi tekrardan daha yoğun travmatik bir sürece girecektir.
Eğer Madımak Katliamı'nda PKK'nin parmağı varsa, bu neden onca zaman sonra gündeme getiriliyor. Devletin yegâne düşmanı olan PKK, Madımak'tan yaftalandırılmak için neden seçim arifesine kadar bekletiliyor? Abdullah Öcalan'dan bu kadar nefret ederken bu iktidar ve türevleri, sözde tecavüz skandalı için neden seçim öncesini bekliyor? Kürt hareketinde kuruluşundan beridir var olan "eleştiri-özeleştiri" modeli sevgili Yıldıray Oğur'un dikkatini neden seçimlerden hemen önce çekiyor da başka bir zaman gözünden kaçıyor? İşte zaman ya da zamanlama bu yüzden önemlidir; "Bir propaganda aracı olarak medya"nın durumunu gözler önüne serdiği için önemlidir.
Tarkovski'nin Aynası
Madımak'ı Kürt çocuklarının attığı 'Molotof kokteylleri' yakmadı, YSK'nın veto kararını Kürt halkı vermedi, üç-dört evliliği yasal gören, eşcinselliği hastalık olarak değerlendiren de Kürtler değil, Aleviliği meydanlarda yuhalatan da tabii. Hükümet kendi 'narsis aynasında' Kürtleri görüyor, oraya Kürt halkını, onları temsil edecek insanları yerleştiriyor. Kendi yanlışlarını ve eksiklerini onlara atfediyor. Ancak Kürtlerin paramparça ettiği bu ayna, Tarkovski'nin Ayna'sı gibi tuzla buz olmuş olsa gerek ki, malum hükümet Tarkovski'nin filmlerinden çıkmış izleyici profili çizeduruyor. Sudan çıkmış bir balık gibi, neyi nereye aksettireceğini şaşırmış bir profil.
İşte malum gazeteler bu yanlış akis'in parçalı temsillerinden başka bir şey değil. Gerçekten de her şeyin bir adabı olmalı: Kapitalizmin, liberalizmin, milliyetçiliğin, taraflı haberciliğin, hırsızlığın, propagandanın... (BA/ŞA)