Psikiyatri Kış Okulu'nun beşincisi bu yıl Antalya'da 15-17 Şubat tarihlerinde yapıldı. "Onaran ve İnciten Adalet" temasıyla gerçekleştirilen okulun ilk konuşmacılarından birisi de “Sağ’ın Adaleti” başlıklı konuşması ile Tanıl Bora idi.
Kış Okulu’nun yapıldığı günlerde kadın hakları alanında yaşanan bir gelişme, Bora’nın anlattığı adalet ve eşitlik temaları ile bağlantısı açısından ilgiye değer. YÖK Başkanı’nın “Türkiye’nin değerleriyle mütenasip değil” diyerek iptal edildiğini açıkladığı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi” ve bunun yerine hazırlıkları yapılan “Adalet Temelli Kadın Çalışmaları” düzenlemesini, bu sunum çerçevesinde değerlendirmek önemli olsa gerek. Konu, kadınlar açısından sadece YÖK’ün iptali değil tabii. Meclis takvimine eklenen yeni kanun teklifinde kadınların, erkeklerin saygı duyulan eşleri olarak yetiştirilmeleri kararını da içeren bir tüzüğün onaylanması isteniyor. Ki bu tüzük, CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi gibi uluslar arası anlaşmalar, anayasanın eşitlik ve eşitlik için pozitif ayrımcılığı öngören maddesi ve yasalarımız doğrultusunda uygulanamaz nitelikte bulunuyor.
Sağ zihniyette adalet, eşitliğin rakibi ve alternatifi
Tanıl Bora Kış Okulu’ndaki konuşmasına “sağ zihniyet” derken kastını açıklarak girdi:
“Dünyanın, toplumun, insanın değiştirilemezliğine, nasılsa öyle olduğuna inanan bir zihniyeti, buna bağlı olarak bir müesses nizam ve ona bağlı geleneğe sıkı bağlılığı ve evrensel eşitlik fikriyle problemli olmak…”
Sunumla ilgili düşünmeye, dünyada ve Türkiye’de adında “adalet” olan partileri araştırarak başladığını ekleyen Bora; Türkiye’de sağ siyaset geleneğinin iki köklü partisinin (Adalet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi) dışında, dünyada Arjantin, Polonya, Endonezya, Rusya ve Macaristan’da isminde adalet olan partilerin hepsinin sağ partiler olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Dünyada siyasi partiler arasında sağ partiler adalet partisi oluyor. İlginç. Adalet sağ siyasi söylemlerde nasıl bir işlev görüyor, nasıl bir işlevle kullanılıyor? Öncelikle ve güçlü bir şekilde eşitliğe karşı bir alternatif olduğunu görüyoruz. Sağ zihniyette, sağ ideolojide evrensel olarak adalet, eşitliğin rakibi ve alternatifi. Sol sağ ayrışmasında sol eşitlikse, sağ adalettir. Bu ikisi arasında uzun bir münakaşa görürüz. Sağın liberal kanadı için eşitlik, özgürlükle ilgili bir problemdir. Liberalizmin ana doğrultusu eşitlikçi politikaları, eşitleme kaygısını özgürlüğü zedeleyebilecek, farklara dokunabilecek bir şey olarak görür. Sağın muhafazakâr kanadı açısından ise eşitlik fıtraten olmayacak bir şeydir. Fıtraten eşitsizlik vardır. Varlıklar fıtraten eşit değildir. Dolayısıyla eşitlik değil ancak adalet olabilir, o da herkese layığını vermekle olur.”
Adaletin etimolojik kökeni
Tanıl Bora; adalet kelimesinin etimolojik kökenlerini araştırdığında Arapça “adele” köküne ulaşıldığını, bunun da ‘denklik, iki nesneyi denkleştirme’ anlamına geldiğini belirtti. Semantik olarak başlangıçta zıt anlam taşıyan, bağlamına göre hem eğrilik hem doğruluk anlamlarında kullanılan kelimenin, zamanla eğri anlamının zayıflayıp doğruluk anlamının öne çıktığını da belirterek, buradaki paradoksa dikkat çekti. Köken anlamıyla denkliğe işaret eden, ancak kullanımda adaletle eşitlik arasındaki gerilimi düşündüren bir semantik hikâye olduğunu düşündürdüğünü de ekledi.
Necip Fazıl’da adalet denklemi
Bugünkü iktidarın kurucu kadrolarının siyasi terbiyesinde çok etkili olan Necip Fazıl’ın bir tür siyasal program gibi ortaya koyduğu kitabı ‘İdeolocya Örgüsü’nün adalet bölümüne bakıldığında, adaleti hep zıtlıklarla tarif ettiğinin görüldüğünü belirten Bora, bunu şöyle dile getirdi:
“Necip Fazıl adaleti tarif ederken der ki; ‘Öksüren tek serçeye eczahaneler dolusu imdat, sapıtan binlerce kişiye caddeler boyu darağacı’. Ya da ‘İnsanlar gerektiğinde sinekler gibi öldürülecek gerektiğinde bir sinek için dünya yakılacaktır’ der. Ama hep terazi sallanır ve dikkatli baktığınızda, ceza yönüne doğru çok daha şiddetli savrulduğunu görürsünüz. Adaletin alameti adeta şiddetli cezanın varlığıdır. Merhametin karşılığında Necip Fazıl’ın çok daha coşkulu bir şekilde tarif ettiği bir cezalandırma arzusu görürsünüz. Yani adeta ceza, adaletin garantisi ve esas alâmetidir. Yani biz, caddeler boyu darağacı gördüğümüz zaman rahatlarız ve o öksüren tek serçeye de eczaneler dolusu imdat yetişecek diye rahatlayacağızdır sanki. Böyle bir terazi kurar. Zulüm ve tahakküm adaletin teminatı gibi gösterilir. Bunun illâ Necip Fazıl’dan referans alınarak değil, güçlü bir popüler zihniyet kalıbı da olduğunu düşünüyorum. Yani adaletin istenmesinde, arzulanmasında, adalete inanmakta güçlü bir şekilde yüklenen bir kalıp; ‘Bir yerde sıkı bir zulüm varsa bu adaletin teminatı ve alameti olabilir’ gibi.
Daire-i Adalet: Reayayı padişaha kul eden adalet
Dini literatürdeki ilahi adalet tartışmasının da ilginç ve önemli olduğunu belirten Tanıl Bora, İslam’daki Eş’âri ve Mutezile okullarının adalet yaklaşımları arasındaki farkları anlattıktan sonra Osmanlı adalet anlayışını içeren Daire-i Adalet olgusundan bahsetti:
“Adalet hakim olandan, muktedirden beklenir ve siyaset felsefesinde de adalet hem Makyavelli’de hem Farabi’de devleti yönetene, hükümrana atfedilir. Hükümdar adil olmalıdır. Ondan beklenen bir şeydir ve rasyonel bir şekilde temellendirilir. Osmanlı devlet felsefesinin kuvvetli kavramıDaire-i Adalet’tir. Padişah adil olmalıdır ki reayası huzur içinde ekip biçebilsin, rıza ile vergisini versin. O vergi biriksin ki bu sayede hükümdar kuvvetli bir ordu tutsun, iç/dış barışı sağlasın, döngü devam edebilsin. Daire-i adalet anlatısının son cümlesi şudur: ‘Reayayı kul eder padişah-ı aleme adalet.’ Yani adalet reayanın kulluğunu garantiler. Adalet, devlet hakkıdır, ahalinin rızasını almak içindir, kendinde bir değer değildir. Sağ siyasi ideolojiler babında adalet asayiş faktörüdür.”
Tüm bu anlatıların ışığında adaletin müphemliğinden dolayı, adil olanın ne olduğu ve buna kimin karar vereceğinin zorluğunu belirten Bora, konuşmasını şöyle sonlandırdı: ”Müphem olmayan, çok billur olan bir şey vardır; adaletsizlik. Gördüğünüz yerde tanırsınız. Hiç şüphe bırakmaz. Bana öyle geliyor ki, şu anlattığım adalet tasavvuru, adaletsizliğin ne olduğunu çırçıplak gösteriyor…”
Tanıl Bora’nın “Sağ’ın Adaleti” sunumunun daha ayrıntılı olarak Birikim Dergisi’nde yer alacağı bilgisi ile de okuldan notlarımı tamamlıyorum. (AT/HK)