Gece karanlık, gizemli bir yolun daha en başındasınızdır. Duş alıp en güzel parfümleri sıkar ve size en yakışan kıyafetlerinizi giyersiniz. Temizlik, hoş kokular makyaj, saçlar, simli payetli ve rengarenk kıyafetler gecenin loş ışıklarında kaybolmamanız için çok ama çok önemlidir.
Sakın dişinizi fırçalamayı unutmayın. Ve tabii ki Tango ayakkabıları... Birazdan karşı cinsten biriyle çok yakın temasta bulunacaksınız. Milonganın yapılacağı yerden içeri girdiniz. Uzaktan gelen tango müziği ritm duygunuzu uyandırmaya yetti.
Nihayet tek gidiş biletinizi alıp salondan içeri girdiniz. Bir tango yolculuğu başladı. İçeride sizin gibi pek çok yolcu var. Bu gece uzun. Bir o kadar da kısa. Çünkü bu yoldan bir daha hiç inmek istemeyeceksiniz.
Büyü ve nezaket
Masanızı bulup oturdunuz. Dans eden bedenler ve büyüleyici figürler.
Dansa kaldırıldınız ya da siz birini dansa kaldırdınız. Tanışıyor olmanız şart değil. - sadece tangocuların bildiği - Çeşitli nezaket kuralları var uymanız gereken.
Mesela dans etmeye başladığınız kişiyle dans hoşunuza gitmedi mi, en azından iki parçayı sonlandırmanız gerek. Ya da eğer dansın sonunda teşekkür ederseniz bu 'Yeterince dans ettik. Daha fazla dans etmek istemiyorum' demek.
Sakın ha dans etmekten çok hoşlandığınız birine dansın arasında 'teşekkür ederim' demeyin. Yoksa kendinizi bir anda dans pistinin dışında bulursunuz.
Peki tangoyu diğer danslardan ayıran şey ne? Tutku, hüzün, ve kırmızının dansıdır tango...
Dokunmak!
Arjantin kültürünün kuşkusuz dünyaya en büyük katkısı tango dansıdır. Dans eden, tangoya tutkuyla bağlanan insanların ortak duygusu artık onsuz bir hayat olmayacağı üzerinedir.
Zaman içinde körelmeyip daha da büyük bir tutkuya dönüşmesi tangonun içyapısından kaynaklanır. Latince kökeni 'tangere'; dokunmak anlamına gelen bu dans, karşındakinin sadece bedenine değil ruhuna da dokunduğuna işaret ediyor...
Bu dokunuş, bir süre sonra yaşam biçimi haline gelir, daha çok tango müziği dinlenmeye, daha çok Tango Gecesi'ne gidilmeye ve Tango çizgisinde giyinilmeye başlanır. Bu bir çeşit bağımlılıktır artık...
Genelev kapılarından
19. yüzyılda büyük umutlarla Latin Amerika'ya göçen işçi sınıfının hayal kırıklığı ve bunalımlarının içinden, genelev kapılarında doğan tango müziği ve dansı içinde barındırdığı tutkuya ve aşka olan özlemi ile evrensel bir dili, karma bir kültürü yansıtıyor aslında.
Eva Peron'un tangoya olan tutkusu bu dansın bir tür salon dansına dönüşmesine yol açtı, söz yerini bulursa, legalleştirmiş, avam sınıftan üst sınıfa terfi ettirmişti. Daha öncelerde ucuz batakhanelerde yapılan bu dans bir süre sonra iyice popüler hale geldi ve dünyaya mal oldu.
Resmen Atatürk'le
Peki ya Türkiye'de Tango? 1920'lerde çokça popüler olan bu salon dansı ve müziği aslında gerçekten de resmi anlamda Atatürk'le başlıyor.
1920'lerin ortalarında Türkiye'de duyulmaya başlayan tangolar sözleriyle masum ve platonik aşkları anlatıyor ve Türk müziğinden esintiler taşıyan melodileri ile uzun yıllar müzik yaşantısının tek egemeni haline geliyor.
Bu aşamada Necip Celal'in 1928 yılında yazdığı ilk tangosu "Mazi"nin 1932'de Seyyan Hanım tarafından plağa okunması ile başlayan sürecin etkisi yadsınamaz.
Tango bir dönem Türkiye'de öyle sevilmiş ki aslında eski ve unutulamayan bir sevgiliyi anlatıyor olmasına rağmen La Cumparsita düğünlerin vazgeçilmez açılış parçası oldu.
Askeri darbeyle yasak
1950'li yılların sonlarına doğru bütün dünyada önemini yitirmeye başlar tango... İkinci Dünya Savaşı'na kadar zirvede olan tango, bu dönemden sonra, politik nedenlerle gerileme sürecine girdi.
Özellikle de 1955'de Peron'un askeri darbeyle devrilmesi ve ardından birbirini izleyen askeri darbeler neticesinde dans salonları kapatıldı, dans etmek yasaklandı.
1980'lerin ikinci yarısına doğru Arjantin'de askeri cuntanın etkileri ortadan kalkarken tango da Buenos Aires'e eski görkemiyle geri döndü.
Cunta gitti, tango yeniden
Astor Piazzolla'nın müzikte başlattığı, ve kısa sürede dansa da yansıyan yenilikçi akım tangoya büyük bir zenginlik kazandırdı, Arjantin tango ve daha sonralarında Tango Nuevo dünyada ve Türkiye'de yeniden yerini buldu.
2000'li yıllarda tam da insanların birbirine yabancılaştığı ve mümkünse sıfır temasla bir yaşam sürdüğü şu yüzyılımızda, bu yabancılaşmaya bir çeşit isyan bayrağı açmaktadır Tangocular.
Çünkü iki insanın maksimum düzeyde iletişimidir tango. Hem duygular hem de bedenler kontakt kurar. İçinde konuşma barındırmayan ama çok sesli bir iletişim biçimidir çünkü. (BHÖ/BA)