"Kendiniz için bir şeyler düşünün!"
Bu cümle Tımothy Snyder’e aittir ve “araştırmacı gazeteciliğe” destek verilmesini isterken herkese “araştırın” diyor…
Bir yanda gerçekler, öte yanda yalanlar…Olabilir ama araştırın.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 26.09.2007 tarihli; "Araştırmacı Gazeteciliğin Sağlanması ve Korunması Bildirgesi" araştırmacı gazetecilerin konumuna özel önem vermektedir. Üye devletleri gazetecileri ve örgütlerini korumaya, cesaretlendirmeye ve desteklemeye davet etmektedir. Bu nedenle gazetecilerin korunması gazetecinin kişisel güvenliğini, bağımsızlığını ve dürüstlüğünü sağlamanın dışında başka bir öneme daha sahiptir.
İfade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. İki temel haktan söz etmeliyiz. Herkes haber, enformasyon, bilgi ve düşünceleri iletme hakkına sahiptir ama ayrıca herkesin haber, enformasyon, bilgi ve düşünceleri alma hakkı vardır.
İletişim hakkı ile iletişimleri alma hakkının sağlanması gazetecilerin etkili biçimde korunmasına bağlıdır. Bu “koruma” gazetecilerin fiziksel korumaları ile sınırlı değildir. Aynı zamanda haberi, enformasyonu, düşünceleri toplayanların ve kamuya yayanların da bağımsızlıklarının ve mesleksel dürüstlüklerinin korunmasıdır. Koruma yalnız gazetecileri değil (yazılı ve görsel-işitsel) kitle iletişim araçlarında görev yapan ve kamuya yönelik haber, enformasyon, imge ya da düşünce toplayıp dağıtmaktan sorumlu olan bütün kişileri de kapsamına almalıdır.
Gazeteciler çoğu kez bir olaya tanık oldukları için sıkıcı olurlar. Sevilmezler ve kendilerine karşı düşmanca duygular beslenir. Saldırılara hedef olurlar. Çatışma dönemlerinde fiziksel tehlikelerle karşılaşırlar (ilan edilen, edilmeyen savaşlarda, iç savaşlarda) hatta kamusal güçler tarafından bastırılan toplantı ve gösterilerin izlenmesinde öncelikle hedef alınan kişilerdir. Hapse atılırlar, işkence görürler ve öldürülürler.
Savaşlar, terörist saldırılar, insan eliyle yaratılan ya da doğal felaketlerle ortaya çıkan kriz zamanlarında özgür bilgi/haber akışının güvenlik ve kamu güvenliği nedenleriyle sınırlandırılması, gazeteciler için ortaya çıkan zorlukların başında gelir.
“UNESCO’nun 1978 yılı Kasım ayının yirmi sekizinci gününde benimsediği Kitle İletişim Araçlarının, Barış ve Uluslararası Anlayışın Güçlendirilmesine, İnsan Haklarının Yaygınlaştırılmasına ve Irkçılık, Irk Ayırımı ve Savaş Kışkırtıcılığına Karşı Çıkılmasına Katkısına İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi”nin 1. maddesinde barışın ve uluslararası anlayışın güçlendirilmesi, ırkçılık ve savaş kışkırtıcılığına karşı çıkılmasının sağlanabilmesi için daha yaygın ve daha dengeli bir bilgi dağılımının gerekli olduğu kabul edilmiştir.
UNESCO Genel Konferansı'nın XX toplantısında onaylanan İletişim Araçları Deklarasyonunun 1. Maddesinde yer alan; “barış ve uluslararası anlayışın güçlendirilmesi, insan haklarının geliştirilmesi, ırkçılığa, apartheide ve savaş kışkırtıcılığına karşı savaşım, Enformasyonun daha geniş ve iyi dengelenmiş biçimde yayımlanmasını gerektirir. Bu hedeflere varmada kitle iletişim araçlarının katkısı olmalıdır. Enformasyon herhangi bir konuda daha aydınlatıcı olup, onun yeni yeni yönlerini yansıttığı sürece kitle iletişim araçlarının bu katkısı daha da etkinleşecektir.” görüşüne sadık kalmaya karar verilmiştir.
İletişim araçları ve iletişimciler; kendi aralarında kesin ve net bir ayırım yapılması mümkün olmamakla beraber beş ayrı kategoride değerlendirilmiştir:
Birinci kategoriye giren iletişimciler (gazeteciler) görevlerini sadece enforme etmek, “ham” haber vermek olarak görenlerdir. O nedenle yaptıkları işi ve sonuçlarını savaş ya da barış açısından değerlendirmeyi düşünmezler. Belki buna gerek dahi görmezler.
İkinci kategori ise; karşılaşılan sorun ne olursa olsun, mesleklerinin kendilerinden tam bir tarafsızlık beklediğine inanan gazetecilerdir.
Üçüncü kategoride bulunan gazeteciler ise kitle iletişim araçlarının amaç ve görevini toplumsal uyumu geliştirmenin aracı varsayarlar. Kendilerini her türlü şiddete karşı çıkmakla yükümlü kabul etmişlerdir. Barışın hizmetinde olmayı görev sayarlar. Başka bir otoritenin değerlendirmesi bu bakış açısı içinde eleştirilir veya kınanır. Bunun dışında kendilerini sürekli ve her zaman bu bakış açısı içinde görevli saydıklarından yazılarında ve görüşlerinde sert tavır takınırlar.
Dördüncü diyebileceğimiz bir kategoride ise görevlerinin o anda işbaşında bulunan hükümeti desteklemek olduğuna inandığı için savaş ve barışta kitle iletişim araçlarının önemini bu görevle sınırlar ve bu görev bilinci ile hareket etmeyi ödev sayar. Amaç hükümetlerin desteklenmesidir. Hükümetler savaş gerekli derse, savaş gereklidir. Aksi halde ise barış gereklidir.
Beşinci kategoride ise; barışın bir hayli tehlikede olduğu gerçeğini göz önünde tutarak kamuoyunu tüm olasılık ve sonuçlara hazırlamayı uygun görürler.
Bu kategorilere girmeyen daha özel bir kategori ise; uluslararası gerilim ve bunalım dönemlerinde kendilerini hemen barışa hizmet içinde bulan ve bu çok önemli görevleri nedeniyle de çok ağır sorumluluklar yüklenmeye hazır olan özel muhabirler de vardır.
Ortaya yeni bir kategori daha çıkmıştır. Talimatla alınan yalanları haber yapmak…
Bu kategoride bulunan gazeteciler hükümet (veya otoriteler) tarafından kendilerine hangi bilgi ve/veya haber verilirse sorgusuz sualsiz onu yayımlamaktadırlar. Bu kategoride yer alan gazeteciler hükümet adına, hükümetin sesi gibi hareket etmektedirler. Yalan aktarıcılarıdırlar.
Böyle hareket eden gazeteciler gazeteci sayılabilir mi?
8 Aralık 2024 tarihli bianet'in haberine göre;
İslamcıların iktidara el koyduğu Şam'da son güne dek resmi görüşün sözcülüğünü yapan El Vatan gazetesi, iktidar değişikliğinden birkaç saat sonra "gerçek" olduğunu iddia ettiği şu açıklamayı yaptı:
"Bize verilen haberleri yayımlamaktan başka bir şey yapmıyorduk, şimdi hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı. Suriye medyası ve gazetecilerinin bir suçu yok; onlar da bizim gibi, talimatlara uyarak kendilerine verilen haberleri yayımlamaktan başka bir şey yapmıyorlardı; şimdi bunların hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı.”
MEDYA GÜNAH ÇIKARIYOR
Esad rejiminin baş sözcüsü El Vatan: "Bugüne kadar verdiğimiz haberlerin hepsi yalandı"
Dosdoğru haberler hem doğru ve hem gerçektir. Gazeteci gerçekleri eğip bükmez, dosdoğru haber olarak haberleştirir ve yayımlar.
Yargıda aranan gerçek nedir? Kanunda şöyle yazmışlar; “Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim”. Herkes duruşma sürerken ayağa kalkar ve tanıklar tanıklıktan önce böyle yemin ederler. Aslında çeşit çeşit gerçeğin var olduğu bir düzende bildiğiniz, gördüğünüz gerçek üzerine yemin etmenizdir. Beklenen dosdoğru söylemeniz ve dosdoğru gerçeği anlatmanızdır.
Açıkça yalan söyleyenler olabilir. Gazeteciler haberlerinde gerçeklerin aksine haber yapabilirler. Haber gerçek olmayabilir. Herkes gibi gerçekleri eğip bükerek yalanlarla dolu haberleri yayımlayabilirler.
Verilen bilginin doğru olmadığını bile bile, talimatla verilen haberin gerçeğe uygun olup olmadığını araştırmadan haber yapılmaz ve yayımlanmaz. Talimatlı haberin gerçeğini sorgulamadan, gözünüzün önünde olup bitmiş olsa bile izlemediğiniz, yazmadığınız olayların haberlerini haber diye elinize tutuşturduklarında; haber olarak yayımlamak çok büyük yalandır, talimatlı kuyruklu yalandır.
Yalan aldatır. Aldatmak maksadıyla söylenenleri haber yaparak yaymak demek bilerek gerçeğe aykırılıktır. Yalan asılsızdır, ama haber yaparsanız; gerçek gibi algılanır. Gazetecinin tehlikelisi böyle yapar ama asıl tehlike yaptığı yalan haberden çok daha tehlikelidir.
Yalan yaşanan ve bilinen gerçekleri örter. Çok daha vahimi daha büyük gerçekleri gizler.
El Vatan gazetesi yayımladığı yalanlarla gerçekleri toplumdan gizledi. Yalanları haber yaptı. Biliyordu, talimatların yalan olduğunu biliyordu ve bile bile yalanları tekrar tekrar haber yaptı ve yaydı. Bu haberler yalanların tekrarı demekti ve gazetecilik değildi.
Talimatları gazetecilere veren tiranlar ve otorite yanlıları kaçtılar.
“Suriye medyasının ve gazetecilerin suçu yoktu” demekle, yalanlarınız suçsuzluğunuzun kanıtı mıdır? Çok mu korktular, olabilir! Haklı olduklarını kabul etmeli miyiz? İşkenceden, hapsedilmekten ve ölmekten kaçmak için yalanlara teslim olmak mıdır gazetecilik yoksa bütün bunları ve baskıları göze almak mıdır?
Aldatıldılar mı? Aksine gazeteler ve talimatla yalanları yayımlayanlar ne yaptığını biliyordu.
Kandırılmadılar ve aldatılmadılar… Biliyorlardı, talimatla verilen yalan haberleri haber diye yayımlamakta hiçbir mahsur görmediler. Gazeteciliği kötüye kullandılar. Tıpkı diktatörlerin gazetecileri kötüye kullanmasına ses çıkarmayanların kendilerini gazeteci sayması gibi; toplumun güvenini yok ettiler.
Talimatla gazetecilik yapanlar tüm diktatörlerin kendi amaçları için gazetecileri bir araç gibi kullanmalarına bile bile ses çıkarmayan ve gerçekleri eğip bükenlerdir. Yaptıkları gerçeklere ihanettir.
Toplumu yalanlara teslim etmeye hiç kimsenin ve hiçbir gazetecinin hakkı yoktur;
T. Synder’e göre; “Elinizden geldiğince cesaretli davranın…Şayet hiçbirimiz özgürlük uğruna ölmeye hazır değilsek, o halde hepimiz bir diktatörlük altında öleceğiz demektir”
Talimatla haber yapan gazeteciler kategorisi bir yana aslında savaş zamanı ve barış zamanlarının en önemli sorunu; yalanlar karşısında gerçek nedir? Gerçeklerin haberi nedir?
Savaşta ve barışta talimat gazeteciliği yapmak, gazetecilik değildir.
Yalanın ortaya çıkması için gerçeğin gün yüzüne çıkmasını beklemek farklıdır; yayınlanacak haberi hükümet talimatına uyarak yayınlamak çok daha farklıdır. Gazetecilik sahibinin sesi olmak değildir. Gazeteci; toplumun gözü kulağıdır. Kör göz, sağır kulak; toplumun bekçi köpeği olamaz.
İletişim araçlarının ve gazetecilerin ilk işlevi, kamuyu rahatsız etse bile tüm olay ve gerçeklerden toplumu haberdar etmektir.
Kitle iletişim araçlarının savaş karşıtı olabilmesi ve sürekli barış için donatılması zorunluluktur.
Kâr elde etmeye dayalı olan tüm sistemlerde silah üretimi, satışı veya kaçakçılığı kazançlı bir iş sayılabilir. Ama savaşa karşı barış mücadelesi ile aydınlatılmış kamuoyu etkin görev yapar. Tepkisini dile getirir. Tepki silah lobilerinin çalışmalarını engeller ve engellemelidir.
İnsanlığın barıştaki üstün çıkarı her türlü ulusal ve siyasal çıkarların üzerindedir.
Dönelim T.Snyder’e… “Tiranlık Üzerine” (Olvido yayın. 2017) adlı kitabında şunları yazmış:
“İnternetteki birtakım bilgilerin size zarar verebileceğinin farkına varın (…) Başkalarıyla kurduğunuz iletişimin sorumluluğunu üstlenin… “Gerçek nedir?” Bazen insanlar hiçbir şey yapmak istemediklerinde bu soruyu sorarlar. Kendi vatandaşlarımızla birlikte kayıtsızlık bataklığına düşerken bile kapsamlı bir kinizm içinde olmak bizi hep daha kabiliyetinizse, bizi bir toplum yapan da ortak doğrularımızdır. Araştıran bir birey, inşa eden bir vatandaştır. Araştıran insanlardan hoşlanmayan bir lider potansiyel bir tirandır”
Çanak Çömlek Mahkemesi
O halde El Vatan gazetesinin yalanlarına dair talimatlı haberlere tanıklıklarımızdan sonra gelecekte ne yapabiliriz?
Ortak doğrularımızla gerçek nedir sorusuna vereceğimiz yanıtlarımızı çoğaltmalıyız, örgütlenmeli ve araştırmalıyız. Tiranlara karşı dosdoğru, insan haklarına ve özgürlükler üzerine kurulu yeni bir gerçek dünya kurmalıyız.
(Fİ/HA)