Hepimizin gözü önünde Diyarbakır Baro Başkanı avukat Tahir Elçi’yi öldürdüler.
28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da Dört Ayaklı Minare’nin önünde “Biz bu tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz” dedi ve ardından öldürdüler.
Dört Ayaklı Minare’yi ayağından, Tahir’i ensesinden vurarak alçakça öldürdüler.
Her gün sabah “acaba bugün kim öldü?” sorusuyla uyanmak ve yaşamak!
Daha kötüsü ise “acaba devlet bu gün ne yaptı” sorusunu sorarak güne başlamak!
Böyle bir ülkede yaşamanın karşılığı ağır bedeller ödemenin eşiti olduğunu anlatıyor bu sorular. Üstüne üstlük böyle bir ülkede yaşamanın dayanılmaz acılarına dayanmayı da...
Bu ülkede yaşamak denince bizim anladığımız böyle bir şey… Ölmekle öldürülmek arasındaki sınırda ve bir bıçak sırtında yürümek gibi yaşamak…
Tahir’in Aydın Engin’e dediği gibi… İnsan haklarını savunmak kolaydır ama dediği gibi; onun yaşadığı topraklarda insan haklarını savunmak kelle koltukta yaşamaktır.
Çatışmanın ortasında kaldı dediler, derler! Sakın inanmayın.
Adli ve idari soruşturma açılmış ve detaylar inceleniyormuş. Sonra konuşmak lazımmış! Faili meçhul kalmayacakmış derler, dediler, inanmayın. Bırakın artık “görüşlerine katılmıyoruz ama iyi insandı” gibi laflarınızı, sizden bahsetmiyoruz, alçakça öldürülmüş Tahir Elçi’nin ölümüdür yürekleri yakan… Cinayete giden yollara döşenmiş kilometre taşlarına adı yazılan hedefteki insan Tahir’di. Öldürülen bir Baro Başkanının katli ve alçakça işlenmiş cinayetlerin hiçbirisi; siyasette haklılığın veya terörle mücadeledeki kararlılığın örneği olarak gösterilemez.
Acı, keder, kan, gözyaşı, cinayet ve ölüm; kelle koltukta yaşayanların hanelerine düştü. Düşmeye devam ediyor ve “…tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında…” ateş düştüğü yeri yakıyor.
Burası hukuk devleti derler, pek öyle demediler ama eğer derlerse, asla ve asla inanmayın!
Herkesin hayatı namlularına kurşun sürülmüş silahların önüne atılmayacak kadar değerlidir.
Cinayetlerden kim sorumlu? Baro Başkanı Tahir’i öldürenler olduğu ileri sürülen hangi katiller yakalanınca hangi sorumlular yakalanmış sayılacak? Hayatları parça parça eden patlayıcıları patlatanlar mıdır, tetiği çekenler midir acaba sadece sorumlu olanlar? Yoksa bu topraklar üzerinde işledikleri suçların üstünü örtmek için tetiği çekenleri çoğaltarak cinayet işleyen ve bir türlü hesap sorulamayan asıl sorumlular mıdır?
Ölenleri unutmayın. Öldürenleri, tetiği çekenleri ve onlara “öldür” emrini veren asıl sorumluları asla bağışlamayın.
Demokratik hukuk devleti…
Hangi hukuk, kimin devleti! Hangi devlet, kimin hukuku?
Ülkenin en cesur ve en iyi yüreklerinden biri olan Tahir’i alçakça katlettiler. Barış istedi, bu kadim bölgede halklara tarih boyunca ev sahipliği yapmış topraklarda savaş, çatışma ve operasyon istemiyordu. Sözlerini bitirdi ve biraz sonra öldürdüler.
Unutmayın!
Bu topraklar üzerinde onun gibi toprak olan, alçakça öldürülen iyi ve cesur yüreklerin hiç birini unutmayın, hatırlayın.
Tahir Elçi’yi unutmayın! (Fİ/HK)