bianet’te bir ay staj yapmak benim için; yaz tatili boyunca “boş yapmamış olmanın” getirdiği mutluluk, kişisel gelişim ve tecrübelerden de öte bir anlam kazandı. Eğitim sisteminin sıkıcı zorunluluklarına hiç benzemeyen bir anlayış, dayanışma ve tadında kalan “rahatlık” dolu bir çalışma ortamının mümkün olduğunu görmek gibi. Tembellik, panik, çekingenlik gibi ruh hallerimden az da olsa sıyrılabilme fırsatı gibi...
Çevremdeki ulusalcı, faşist insan topluluğuna alışmış –daha doğrusu son çare olarak görmezden gelmeye çalışan- İstanbullu bir lise öğrencisi olarak böyle bir kadroyla bir ay boyunca çalışmış olmaktan dolayı; mutluluk duymuş, hatta biraz olsun avunmuş oldum.
Bütün yazı boyunca her gün buraya hoplaya zıplaya gelip gittiğimi anlatmayacağım tabii. Ofiste sıkıldığım, bunaldığım zamanlar olmadı değil. Onun da nedenini gündemin boşluğuna, Onur Haftası’nın bitişine veririm, başka da bir şeye değil.
O zaman da utana sıkıla “şunu yapmasam olur mu”, “bugün erken çıkabilir miyim” sorularına; Ekin’in hep güleryüzle, sorarken bu kadar kıvrandığım için dalga geçercesine; istediğimi yapabileceğimi söylediğini gördüm. Bu anlayış da bana çalışma boyunca motivasyon verip rahat hissetmemi sağladı.
Tabii bir de kendinden memnun olma ve takdir etme duygusu var. Yazdığım yazı yayınlanınca okuyup da gülümsemek gibi. “Habere çıkmak” lafı bile beni ürkütürken, en çok keyif aldığım iş haline geldi. Basın açıklamaları, anma, panel, eylemlerin peşinden koşturduktan sonra; Cihangir’in tatlı bir sokağında bulunan klimalı, havadar olan bu çalışma ortamına dönmek; hatta iyice şımarıp kendime bir müzik açıp haber yazmak keyifliydi.
Eylemlerde karambole uğrayınca “Ben basınım” demek, “Bianet’ten arıyorum” diye kendini tanıtmak, insan ve mekan tanımak, iletişim becerilerinin gelişmesi gibi onlarca kişisel fayda sayabilirim. İlk kez kentsel dönüşüm mağduru bir mahallede saha ziyareti yapmak ve bir türlü başından sonuna kadar bulunmamış olduğum Cumartesi Anneleri’ni dinlemek güzel bir kişisel takdir kaynağıydı benim için.
Tipik bir yargı olarak “Stajda adamı köpek gibi çalıştırırlar valla”nın burada geçerli olmadığını rahatça söyleyebilirim. Daha 18’i doldurmamış olmama rağmen “çocuk işçi çalıştırıyoruz ayol” şakaları dahil olmak üzere hiçbir zaman küçük düşüren, otorite delisi, emeğin hakkını yiyen bir kişi ya da anlayışla karşılaşmadım. Güleryüz gördüm, sıkılınca masasından kalkıp dart atan insan gördüm, sonu kahkahayla biten muhabbetler, sıcak başa vurunca ve çalışma temposundan dolayı çocuklar gibi deliren ve ardından işe ciddiyetle dönen insanlar gördüm, tanıdım.
Şimdi yazıyı bitirip de bir daha okuyunca, her ne kadar uğraşmış olsam da hala cümlelerimin sonunun gelmediğini farkettim, anlaşılma zorluğundan ötürü kusura bakmayın. Beş satırlık, fiilimsi dolu cümlelerimi okunulabilir hale getirmemde yardımcı olan Çiçek’e ne kadar teşekkür etsem de tam olarak başarmış sayılmam sanırım. Herkesin ismini saymama lüzum yok sanırım, bütün bianet ailesini sevgiyle kucaklarım. Affınıza sığınarak bir tek “patron” Haluk Abi’ye özellikle teşekkürlerimi, sevgilerimi iletiyorum. (PA/YY)