"her yerde düşmüş bir şey hep vardır
kırılmış bir kalbi bulup sevmek de incelmeye değer..." Ömer Erdem
Ahmet Güneştekin'in coğrafyaların kederli hallerinden kopup gelen kaderlerini, hafızadan söküp alarak yüzümüze yüzümüze çarpıp her birimize yeniden hatırlatmasına artık alışıyoruz!
İzmir'de önceki gün açılan sergi "Gâvur Mahallesi" ismi, geçtiğimiz Nisan ayında öte yakaya göçen, Diyarbakır Ermenilerinden Mıgırdiç Margosyan üstadın ilk kitabının adıdır aynı zamanda.
Güneştekin'in sergisine ad olması ironik olmuş ve oturmuş. Malum öteden beri cumhuriyetin "müesses nizam"ında tasarlanan taşlar yerli yerine otursun diye tuhaf bir tektipleştirme pratiği birçok yerde uygulandı.
İzmir de bu yerlerden biri oldu! İzmir'in kimliğinde kayıtlı olan Rum tebaa iki ülke (Türkiye-Yunanistan) arasında yapılan bir anlaşmayla "Mübadele"ye tabi tutuldu. O süreçte sadece Rumlar değil, Ermeniler ve bir kısım Hristiyan tebaa da politikanın kararı olarak yersiz yurtsuzlaştı.
100 yıllık o tarihi geçmişten bu yana (1922-1923) akıllarda iki şey kaldı. Biri zorunlu göçün simgesel ifadesi "Bavul", diğeri de şehre yükümlenen "Gâvur İzmir" vurgusu! Aslında sergiye ad olan ve "mahalle" diye imlenen, özünde adı Smyrna ya da İzmir olan şehir veya koca bir coğrafya!
Bu anlamda Kürt coğrafyasının kadim şehrinde sanatçının Hafıza ve Yüzleşme Sergisinde Halepçe'den Otuz Üç Kurşun'a varıncaya kadar "Tabut" simgesi ne idiyse, Ege coğrafyası için de bir anlamda "Bavul" aynı simgeselliği işaret etmiş oluyor.
Ülkenin ve dünyanın gündemine oturmuştu Diyarbakır'daki Hafıza Odası sergisi. Sergi böylesine gündemdeyken İzmir'den bir heyet sessiz sedasız şehre ulaşıp sergiyi dolaşır ve İzmir sergisinin kararı böyle olgunlaşır.
Ahmet Güneştekin sergilerinde, sergi mekânı coğrafyanın travmatik, acılı geçmişine özellikle vurgu yapan bir sanatçı. Bu olmazsa olmazı. Adeta hafızayı diri tutma, unutturmama ya da yeniden hatırla(t)ma adına bunu yapıyor. İyi ki de yapıyor.
Gâvur Mahallesinin bir yerlerinden sanki üstat Yaşar Kemal serginin koridorlarında sizinle beraber yürüyor, "'Bir ada hikâyesi'nin mübadilleriyle ben de buradayım işte" diyor.
Çünkü muktedirin unutturma, unutturup silerek yeni bir algı yaratma resmî politikası hep var. İşte, tam da buna tam karşıdan bir varoluşa ihtiyaç gibi duruyor Güneştekin'in işleri.
Gavur Mahallesi sergisi Güneştekin'in ifadesine göre "2012'de başlayan hafıza ve yüzleşme sergilerinin en kapsamlı ve en görkemlisi."
Sergilerini ev sahibi coğrafyaların geçmişte yaşadığı acılarla yeniden hemhal olma üzerine kurgulayan sanatçı açılışta "Gelecekte tarih hakkaniyetle yazılırken 'karanlık günlerde ne yaptın' sorusuna yüz akıyla cevap verebilme isteğimin vücut bulma hâlidir işlerim" diyor.
Ve, ve karaya, kayalıklara vurmuş bir tekne! Üst üste yığılı çeşitli boyda sandıklar, bavullar, valizler, çantalar; her birinde yılların biriktirdiği ah û vah! Teknenin bordasında eğri büğrü tek kelime bir yazı; hem teknenin adı hem de kaderdaşlarının alnına yazılanı: "Karayazı"...
İşte o alna yazılan karayazı'nın üzerinde hiçbir çalışma yapılmamış, kırıldığı parçalı hâl üzerinden arada ezilmiş bavulların içindeki yitik dünyalar, hayaller, hatıralar üzerinden bir iç ses; yitik ve çok ötelerden asli coğrafyasına seslenen...
4 Kasım 2022, İzmir
(ŞD/AÖ)