Ağırlıklı olarak Yunanistan üzerine çalışmalar yapan bir akademisyen adayı olarak ülkemizde Yunanistan'ın seçimlerinin yapıldığı günden önce hiç konuşulmuyor olmasından çok şikayetçiydim. Her yerde, herkese sonucun ne olursa olsun Avrupa’ya, Yunanistan’a dolayısıyla Türkiye’ye birtakım yansımaları olacağını söylüyordum. Her ne kadar seçim günü itibariyle olsa da bu konunun bu derece çok konuşulup tartışılması beni çok mutlu etti.
Asıl konumuza gelecek olursak şunu söylemeliyim ki; SYRIZA, kesinlikle birkaç yıldır Yunan siyasetine taptaze bir kan getirdi. 25 Ocak itibariyle demokrasinin yeniden yürürlüğe konduğu 1974’ten bu yana süregelen 41 yıllık bir oligarşiyi demokratik bir yolla alaşağı etmeyi başardı.
SYRIZA’nın sol söylemler kullanarak böylesi bir başarı sağlaması elbette ki sadece Yunanistan’da değil sol eğilimli kesimler nezdinde hem Avrupa’da hem Türkiye’de çok büyük bir heyecana sebep oldu. Konudan biraz sapmış olacağım fakat bazı temelsiz benzetmelerle insanlarımızın özellikle sosyal medya üzerinden SYRIZA fanatizmi yaptığını görüyorum ve bu beni maalesef Türkiye’deki sol kesim için ümitsizliğe sevkediyor. Bu sitemimden sonra sevgili hocamız Vangelis Kechriotis beni haklı bir gerekçeyle uyardı. Bana 25 Ocak’ın, Türkiye’de 70’lerde yükselen Sol’un 80’lerde yok oluşuna şahit olmuş solcuların bayram günü olduğu söyledi. Bunun doğruluğuna şüphesiz katılıyorum ancak yine de SYRIZA’nın bu seçimi kazanmış olması Yunanistan’da ve çevresinde her şeyin bugünden yarına değişmeyeceği kanaatini taşıyorum. Çünkü Alexis Tsipras, son 41 yılın en ateşten gömleğini giydi.
Seçimlerden evvelki yazımda SYRIZA’nın ANEL ile ittifak yapma ihtimalinden bahsetmiştim. Ancak bu koalisyonun daha seçim gecesi netlik kazanması bu olasılığın seçim öncesinde görüşüldüğü ihtimalini ortaya çıkarıyor. Her ne kadar ideolojik olarak birbirine zıt iki parti bir araya geldiyse de, mevcut konjonktürde iki taraf da kendilerince bunun en makul seçenek olduğunun farkındaydılar. Ama birlikteliklerinin Yunanistan’a neler getireceğini biraz irdeleyebiliriz.
2012 seçimlerinden önce yapılan bir araştırmaya göre SYRIZA seçmeninin yüzde 35,6’sı işsizdi. Şimdiki oranı bilemiyorum ama yüzde 30 olarak bile kabul etsek bu çok ciddi bir oran ve bu demek oluyor ki; SYRIZA’ya oy veren ciddi bir kesim hükümetten acil çözümler bekliyor. Bu noktada SYRIZA’nın tek şansı koalisyon kurduğu Bağımsız Yunanlılar’ın (ANEL) kendileriyle benzer ekonomi politika görüşüne sahip olduğunu açıklamış olması. Bu sayede yeni hükümetin ekonomik reformlar yaparken elini asıl bağlayan şey Yunanistan dışındaki aktörlerin kendilerine karşı tutumu olacaktır.
Öte yandan SYRIZA, yeni bir oluşum ve çok kısa bir süre içerisinde önemli oy oranına geldi. Her ne kadar 41 yıllık bir hegemonyayı bu seçimle sandığa gömmüş olsa da kendisinin sağlam bir seçmen tabanı olduğunu söylemek zor. PASOK ve Yeni Demokrasi Parrtisi'nin (ND) oy oranlarındaki düşüş aldatıcı olmamalı. Kendilerinin on yıllar boyunca toplamda yüzde 80 oranlarına oluşan seçmen kitlesi oldu ve bunun büyük bir kısmı halen kendilerinin köklü hatta fanatik tabanı. Oysa SYRIZA’nın PASOK ve ND gibi ne kadar batırırsa batırsın kendisine sürekli oy verecek bir sağlam seçmen tabanı mevcut değil. SYRIZA’nın aldığı oran bizleri yanıltmamalı çünkü bu oyların bir kısmı sadece değişim için başka partilerin seçmenlerinden alınan emanet oylardır. Ayrıca ND, sadece SYRIZA’ya emanet oy vermedi. Daha evvel kendisinden kopanların yer aldığı oluşumlara da ciddi oylar kaptırdı. Saymak gerekirse LAOS, ANEL ve Altın Şafak bunlardan en önde gelenleri. Yani SYRIZA’nın kötü gidişatı, ND’nin tecrübeli siyasetçileri aracılığıyla verilen emanet oyları geri toplama vesilesi haline gelebilir.
Sanırım SYRIZA’nın en çok zorlanacağı konulardan birisi de ülke içindeki yaşayacağı bürokratik sıkıntılar. Bunun nedeni de uzun yıllar boyunca ülkenin bütün bürokratik mevkilerinde PASOK ve ND destekçilerinin kadrolaşmış olması. SYRIZA’nın bu noktalarda birtakım direnişlerle karşılaşacağını öngörmek mümkün. Öte yandan SYRIZA, her ne kadar hükümetin büyük bir çoğunluğunu elinde tutsa da koalisyona girdiği ANEL milliyetçi ve muhafazakar görüşlere sahip bir parti. Bu noktada, Tsipras’ın hayalini kurduğu sosyal hayatı bağlayan politikaların (eşcinsel evlilikler, esrarın yasallaşması, vs.) hayata geçirilmesi pek mümkün olmadığından gündeme dahi gelmeyebilir.
Samaras: "Alex, ülkeyi sana teslim ediyorum". |
Seçim gününden bu yana ANEL’in bu koalisyondaki konumu ne olacak diye merak ediliyordu. Tsipras’ın kabinesinde sadece ANEL’in lideri Panos Kammenos yer aldı. Ayrıca ANEL’den birkaç milletvekili de Bakan Yardımcılıkları’na atandılar. Her ne kadar hükümet içerisinde ANEL pasifize edilmiş gibi gözükse de Kammenos çok kritik olan Savunma Bakanlığı’nı aldı. Bu demek oluyor ki; SYRIZA milli meselelerde çok büyük hamleler yapamayacak. Hatta Türkiye ile olan ilişkilerdeki ciddi konularda da statükonun korunacağı görev dağılımlarından anlaşılıyor. Zira koalisyon içindeki anlaşmazlıklar sonucu oluşabilecek bir çatlak hükümetin dağılmasına yol açabilir. Her ne kadar sadece iki vekil eksiği yüzünden tek başına iktidar olamadıysa da SYRIZA’nın yaşayabileceği bir koalisyon krizinden yeni bir hükümetle çıkması çok zor olur. O yüzden önünde iki seçenek var:
1- ANEL ile milli ve sosyal meseleler haricinde ekonomi odaklı bir hükümet planı ortaya koymak.
2- Olası bir başarısızlık durumunda ANEL ile koalisyonu çekişerek sürdürmek ve orta vadede halka “Bakın ANEL vaat ettiklerimizi yapmamıza engel oluyor, bize tam yetki verin” diyerek ihaleyi ANEL’e çıkartmak ve ülkeyi yeniden seçime götürmek.
Sonuç olarak, SYRIZA’nın asıl seçimi şimdi başlıyor. Her ne kadar kabinede akademisyen ağırlıklı çok birikimli kimselere yer verdiyse de siyaseten tecrübesiz bir kadro iktidara gelmiş durumda. Bundan sonra uygulanacak her politika -iyi niyetli dahi olsa- ciddi anlamda sorgulanacak ve SYRIZA’nın arkasına aldığı müthiş rüzgarı olumlu veya olumsuz etkileyecek. Andreas Papandreou’nun da PASOK’u kurmadan evvel çok benzer söylemler kullanarak ünlendiğini ve kısa sürede popülizm sayesinde kazandığı iktidarın şehvetine kapılarak merkeze kaydığını unutmamak lazım.
SYRIZA’nın seçim zaferi Türkiye’de kendisini Sol olarak gören birçok parti tarafından kutlandı hatta benimsendi. Herkes, “Ben SYRIZA gibiyim” yarışına girdi fakat yapılması gereken bu değil sanki. SYRIZA’nın iktidarda ne kadar başarılı olacağını kestirmek şu anda güç; hele ki işlerinin sıraladığım birçok sebepten ötürü zor olduğunu göz önünde bulundurursak. Siyasi partilerimizin henüz bu aşamada SYRIZA’ya benzeme çabasından ziyade, SYRIZA’nın seçim zaferini getiren etkenleri ve söylemleri mercek altına almaları daha gerçekçi gözüküyor. (EMB/HK)
Emre Metin Bilginer, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Programı'nda Türk-Yunan İlişkileri ve Yunanistan ekseninde Avrupa'da yükselen Aşırı-Sağ üzerine çalışıyor |