İlköğretim okullarına süt dağıtma kampanyasının daha ilk gününde manşetler süt içtikten sonra birçok farklı ildeki çocuğun mide bulantısı, kusma, baygınlık gibi semptomlarla hastaneye kaldırıldığı haberleriyle doluydu.
Öğretmenlerin açıklamalarına göre firma son kullanma tarihi yaklaşmış paketleri dağıtmıştı okullara ve ayrıca sütlerin bozulmadan saklanabilmesi için gerekli ekipman da sağlanmamıştı.
Gözler dağıtımcı firmaya ve hükümete yöneldi. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer kaydedilen vakaların zehirlenme olmadığını ve çocukların süte karşı hassasiyet göstermiş olabileceğini iddia ederken; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Üzücü bir olay ama büyütülecek bir durum değil. İlk kez içildiğinden, aşırı doz nedeniyle rahatsızlanmış olabilirler" ifadelerini kullandı.
300'den fazla öğrencinin hastalandığı Diyarbakır'a vali Toprak, "Bir veya birkaç çocuğumuzun mide bulantısı şikâyetiyle ortaya çıkan bir olay. Onlar hastaneye götürüldü. Psikolojik olarak diğer çocuklar da bundan etkilendi. Bunlar da hastaneye götürüldü. Biz bunun sütten olduğunu düşünmüyoruz''.
Sivas valisinin yorumlaması ise komedi filmlerine konu olacak cinstendi, süt biraz bozuktu ama olay kesinlikle zehirlenme değildi.
Edirne ve Konya'da da psikolojik etkilenme argümanı popüler oldu ve onlardan da benzer açıklamalar geldi.
En alıştığımız kalıp olan "Konuyla ilgili inceleme başlatıldı" yaklaşımını ancak akşam vakitlerinde görebildik maalesef bu üzücü olayda çünkü her olayda olduğu gibi burada da ilk reaksiyon 'sonuna kadar inkar' şeklinde idi.
Aralarında zehirlenme vakası yaşamamış fakat laktoz alerjisi nedeniyle rahatsızlanmış çocuklar olması elbette muhtemel. Ancak durum bu olsa dahi sorumluluğun çocuğa yüklenmesi mümkün değil, zira bu alerjiye sahip bir çocuk sadece evde içilmesine izin verilmediği için bile o sütü içmeye çalışabilir ve bu noktada yetişkinlerin onları koruması gerekir. Kaldı ki "aşırı doz zehirlenmesi", içilen sütün miktarı düşünüldüğünde oldukça komik bir savunma şekli olarak ortaya çıkıyor. Çocuklara dağıtılan 150-200 ml kutu sütün hangi kriterlere göre "aşırı doz" olduğu ise ayrı bir merak konusu.
Ayrıca, Mayıs ayında bu projeyi başlatıp okullara bu sütleri saklayacakları dolapları sağlamamak da bir başka sorumsuzluk örneği iken, Adana'da dağıtılan sütlerin son kullanma tarihinin 2005 yılı olduğuna dair söylentiler de CNN Türk'ten geldi.
Sorumluluk almak ya da almamak
Bu yaşananlar her kriz anında hükümetimizin çekinmeden sergilediği "sorumluluktan kaçma" tavrının yeni bir ürününden başkası değil.
Anayasanın 41. Maddesi uyarınca [1] "özellikle" koruma altına aldığımız çocuklar, bir sebepten korunamadıysa bu noktada sorumluluğun üstlenilmesi gerekir çünkü bu çocukların bozuk olan/bozulan sütten zehirlenmesi, alerjik olanların göz ardı edilip o sütlerin dağıtılması "büyütülecek" bir olaydır ve ortada bir sorumsuzluk olduğunun işaretidir. Kaldı ki, bu çocukların psikolojik olarak etkilendiğine ya da laktoz alerjisine sahip olduğuna inanmak şu durumda pek mümkün gözükmüyor.
Ancak bu olay bize sadece AKP Hükümeti'nin bilinen sorun çözme politikasını bir kere daha gözler önüne serdi. İnkar, inkar sonuna kadar inkar olarak özetlenebilecek bu sorun çözme politikası, konu hastanelik olan çocuklar olduğunda dahi değişmedi.
Bu çocuklar "kaçakçı" değildi, taş atmadılar "terörist" de değillerdi; ama siz şu işe bakın ki süte karşı hassasiyet göstermişlerdi, arkadaşlarının durumundan psikolojik olarak etkilenmişlerdi ve bu da tıpkı diğer olaylarda olduğu gibi hükümeti aklayan ve sorumlulukları konusunda "sorumsuz" bırakan bir nitelikti. İlk verilen tepkiler yalnızca sorumluluğu bir başkasına atmak üzerine kurulu idi.
Ülkemizde çocukların yaşadıkları istismarlarda "sütten zehirlenmek" oldukça alt sıralarda yer alıyor. Eğer Arınç bu açıdan "büyütecek bir şey" olmadığı kararına vardıysa, insan bir an için durup "Haklı olabilir mi?" diye düşünebilir çünkü bu ülkede bir yerlerde bombalar patlıyor, çocuklar ölüyor; "kaçakçılık" yaptıkları vurgusuyla çıkıyor bu ölüm haberleri.
Cezaevlerinde istismarlar yaşanıyor, çocuklar ailelerinden uzak cezaevlerine naklediliyor ve bir kere daha mağdur oluyorlar. Kız çocukları tecavüze uğruyor kocaman hakim amcaları "rıza gösterdikleri" kararına varıyor.
Her yeni olayda değişmeyen tek şey var: ülkemizde yediden yetmişe herkesin bir suçu var, bir tek hükümetimiz "sütten çıkma ak kaşık." (ES/HK)
[1] Anayasa Md 41: Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.