Öğrencilerin okullarda dağıtılan sütlerden zehirlenmesinin ardından süt gündemimize geliverdi. Daha önceleri "süt için içirin" şiarıyla pazarlanan bu endüstriyel ürün birkaç gün daha gündemimizde olacağa benziyor. Ne yazık ki faturasını yine çocukların ödediği bir gündem olarak karşımıza çıkan sütü gündeme gelmeyen bir özelliğiyle ele almanın vaktidir diye düşünüyorum.
İnsanların ne zamandan beri süt içtiğine dair sorular sormaya başlarsanız cevabı sizi sütün aslında sandığınız kadar beyaz olmadığı sonucuna doğru götürür.
Sanıldığının aksine süt çok eskilerden beri insanların tükettiği bir içecek değil. Andrea Willey'in Re-imagining milk kitabında da bahsettiği gibi sütün içecek olarak tüketilmesi aslında 1870'lere denk geliyor.[1]
7500 yıl öncesine kadar gittiğimizde insanlar süt ürünlerini kullanıyorlar yoğurt, peynir gibi. Ama süt içecek olarak tüketilmiyor.
Sütün 19. Yüzyılda daha çok Avrupa ve Kuzey Amerika civarında yeterince güneş alınamadığı için D vitamini eksikliğiyle beraber tüketilmeye başlandığı düşünülüyor. Bir endüstriyel içecek olarak sütün kullanılması ise endüstri devrimi dönemine denk geliyor.
Asıl olarak süt işçilere, özellikle güçten düşen kadın ve çocuklara içiriliyor. Fakat sütün çabuk bozulması ve mikrop taşıması yüzünden bunun götürüsü getirisinden fazla oluyor.
1867'de Lous Pasteur'un sütü pastörize etmesinin ardından 1870'de süt seri üretimle pazara sunuluyor. Bugün her derde deva, sağlık küpü, kalsiyum deposu süt, aslında hayatımıza içecek olarak Willey'in de kitabında özetlediği gibi kapitalizmin zoruyla giriyor diyebiliriz.
Fakat süt pazarı 1960'larda önemli bir engelle karşılaşıyor, laktoz intoleransı (lactose intolarance). Sütün verdiği rahatsızlık, isminden de anlaşıldığı gibi anormal, olumsuz bir durum olarak değerlendiriliyor pazarlayıcıları tarafından. Laktoz intoleransı kısaca sütün hazmedilememesi olarak özetlenebilir.
Bilindiği üzere insan evladı bebekken süt içer. Sütün içindeki laktoz şekeri bu dönemde laktaz enziminin aktif olması sayesinde sindirilebilir. İnsan evladı sütten kesilince bu enzimin aktivitesi azalır veya kaybolur. Yani yetişkin bireylerin çoğunda (dünya nüfusunun %75'i[2]) bu enzim aktif olmadığından süt içilince gaz yapar, hazımsızlık oluşur ve içtiğiniz süt burnunuzdan gelir. Bu nedenle süt çok önceleri yoğurt, peynir gibi şekillerde yani laktoz şekerinin bakteriler tarafından parçalanmış haliyle tüketilmekteydi. Günümüzde is bu ürünler sütün işlenmiş haliyle üretildiği için bunlarda da laktoz sıkıntısı yaratan sonuçlar görebiliyoruz.
Laktoz intoleransı özellikle Amerika'daki eğilimle ırkçı bir söyleme dönüştü. Bunda süt pazarını geliştirmenin etkisi kuşkusuz söz konusuydu. "Got milk"[3] kampanyası başlatıldı (bizdeki süt için süt içirin benzeri). [4]
Kampanyanın ana fikri beyaz olan bu içecek beyazların sağlıklı, gelişkin ve evrimsel olarak üstün olmasının bir göstergesiydi çünkü onlar sütü sindirebiliyordu. Asya ve Afrika kökenli olan renkli insanlar özellikle siyahlarda ise laktoz intoleransı en üst seviyedeydi. Bu nedenle okullarda dağıtılan sütü içemeyen siyah çocuklar, tüm rahatsızlığına rağmen süt içme çabasına girebiliyordu.[5]
"Got milk" reklamlarının ırkçı gösterisine internette de bulabileceğiniz reklamlarıyla tanık olabilirsiniz. Sütün aslında normalde tüketilen bir içecek olmamasına rağmen ve henüz 200 yıldır içecek olarak kullanılmasına rağmen bütün dünyada eskiden beri içilen ve evrimsel olarak güçlü olanların onu sindiren enzimi geliştirmesi fakat daha geriden gelenlerin bunu beceremediği gibi bir yanılsama yaratıldı.
Günümüzde ise, hayvan yemlerindeki tüm atıkları içinde barındıran, hayvanlara verilen antibiyotikler nedeniyle içeriği bakterilerimizi azdıran bir nitelik kazanması gibi özellikleriyle beraber süt gerçekten sağlıklı mı, yoksa zararlı mı tartışmalarının merkezine oturdu. Birçok araştırmacı süt içiminin, obeziteden kansere kadar birçok hastalığı tetiklediğini öne sürüyor. Özellikle hamile kadınlara süt önerilmediği göz önüne alınabilir. Daha fazla bilgi için "Not milk" sitesine bakılabilir.
Sütün çok sağlıklı olduğuna dair inancımızın 200 yıllık bir pazarlama stratejisinin sonucu olabileceğini gözeterek bugün okullarda dağıtılan sütlerin ne anlama geldiğini bir kez daha düşünebiliriz.
Her şeyden önce de bugün içtiğimiz sütün 200 yıl önce piyasaya sürülen sütle aynı şey olmadığını, tamamen endüstriyel bir ürün olduğunu, bir yığın katkı taşıdığını da unutmamak gerekiyor. Aslında insan evladının bebeklikten çıktıktan sonra yetişkin olduğunda bile başka bir türün sütünü içmekteki ısrarı mantığı biraz zorlayan bir durum olarak değerlendirmeye açık.
Sonuç olarak süt zaten tartışmalı bir meseleyken bunun bir de bozuğunu çocuklara içirmek bizim devletimizin güzide mantık sıyrılmalarından bir örnek sunuyor bize. Sonuçta "süt bozuk mu" tartışmasına "süt sağlıklı mı, süt içmemiz normal mi" tartışmasını da eklemek daha sağlıklı bir aşama olacak gibi görünüyor. (MŞ/HK)
* Mine Şirin, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yüksek Lisans
[1] Willey, Andrea. 2011,Re-imagining Milk: Cultural and Biological Perspectives (Routledge Series for Creative Teaching and Learning in Anthropology)
[2] Pribila BA, Hertzler SR, Martin BR, Weaver CM, Savaiano DA. 2000, Improved lactose digestion and intolerance among African-American adolescent girls fed a dairy-rich diet". Journal of the American Dietetic Association,
[3] Melanie Dupuis'in aktardığı üzere 1920'lerde ünlü bir beslenme uzmanı olan E.V. McCollum süt hakkında şu cümleleri kuruyor: "Başarılara ulaşmış, büyük, güçlü, dinç insanlar, bebek ölüm oranlarını düşürebilmiş, dünyanın en iyi ticaretine sahip, sanatın, edebiyatın, müziğin keyfine varan, bilim ve insan zekasının her alanında ilerlemeci olan insanlar süt ve süt ürünlerini bol bol ve özgürce kullanmış insanlardır." (Kendi çevirim)
[4] Melanie Dupuis, Nature's Perfect Food: How Milk Became America's Drink (New York: New York University Press, 2002) 10. P.117
[5] Milk Programs: Helpful or Harmful to Negro Children? David M. Paige, M.D., M.P.H.; Theodore M. Bayless,M.D.; and George G. Graham, M.D. . This paper was presented before the Food and Nutrition Section of the American Public Health Association at the Ninety-Ninth Annual Meeting in Minneapolis, Minnesota on October 14, 1971.