3 Kasım 1996 günü Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında saat 19:30 'da meydana gelen trafik kazası Türkiye’nin gündemini değiştirdi.. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us kazada öldü. DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak yaralandı. 06 AC 600 plakalı Mercedes'de, 2 MP-5 otomatik tabanca, Sedat Bucak adına kayıtlı Sig Sauer ve Kocadağ'a ait Baretta marka ruhsatlı silahlar, Irak yapımı 22 milimetrelik Baretta marka iki tabanca, Özel Tim tarafından kullanılan bol sayıda mermi ve iki adet susturucu çıkmıştı. Daha sonra “Susurluk Davası” başladı. İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 1997/180 Esas, 2001/36 Karar ve 12.2.2001 günlü hükümle Susurluk’ta ortaya çıkan çete hakkında mahkumiyet kararı verdi. Bu karar Yargıtay 8.Ceza Dairesinin 2001/16176-125 sayılı ve 15.1.2001 günlü ilamı ile onandı.
Ceza Dairesi; “Susurluk kazasından sonra Mehmet Özbay sahte kimlikli şahsın, yurt dışında uyuşturucudan mahkum olmuş ve yurt içinde de katliam sanığı olarak aranan Abdullah Çatlı olduğunun anlaşılması, aracı kullananın Emniyet görevlisi, araç sahibinin de Milletvekili olması karşısında, söz konusu kazanın, ilk değerlendirmede dahi olayın derinliğine, devlet içini de kapsayacak şekilde çok yönlü araştırılması gerekli kılmakla, bu bağlamda yapılan soruşturmalarda, ulaşılan bilgi ve belgelerin olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesinin güç, karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu ortaya çıkardığı, haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar dışındaki kimi görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi devletin yetkili organlarında olmakla birlikte emniyet teşkilatında görevli olup haklarında kamu davası açılan sanıkların terörle mücadele adı altında yola çıkıp bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam sanığı ve hükümlüsü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle eylemlerinin suç tarihi itibariyle TCK.nun 313.maddesindeki suçu oluşturmasının ötesinde Anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz” hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittiklerinin görüldüğü, bunun ise hukuk devleti kuralları içinde savunulur yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın, devleti, hukuk devleti olmaktan çıkaracağı, bu koşullarda da güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasa dışılığın egemen olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun da bir anayasa ve Yasa ihlalinin ötesinde tam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı göz önüne alındığında…” gerekçesiyle hükmün ONANMASINA karar vermişti. Sanıkların eylemleri eski TCK.ndaki 313. maddesine tanımlanan “çete” niteliğindeydi…
Daha sonra, Serhat Bucak hakkında verilen beraat kararının bozulmasına karar veren Yargıtay 8 Ceza Dairesi 2003/12151 Esas, 2004/1545 Karar ve 27.02.2004 günlü kararında, dosya içeriği ve çete üyesi olmak suçundan haklarındaki mahkumiyet hükümleri kesinleşen Emekli Yarbay Korkut Eken, Emniyet Müdürü İbrahim Şahin, polis memurları Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça ile kumarhane işleten Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir ile katliam hükümlüsü Haluk Kırcı ile yakın ilişkileri ve Siverek’te ağırlanmalarını değerlendirilmiştir. Yargıtay’a göre “olağan yaşam koşulları içinde bir araya gelmeleri ve tanışmaları dahi olanaksız olan tüm bu kişiler ile sanık (S.E.B.) arasındaki ilişkiler ağının yasal bir zeminde gerçekleşip, resmi bir takım gerekçelerden kaynaklandığını, rastlantısal ve meşru kabul etmek mümkün değildir.” gerekçeleriyle beraat kararının bozulmasına karar vermiştir.
Susurluk döneminde Emniyet Müdürü olan Mehmet Ağar yargılanacak mı?
Anımsayın, 2008 yılı sonlarına doğru Danıştay 1. Dairesi, Ağar'ın, Susurluk davası nedeniyle hakkındaki suçlama için “lüzum-u muhakeme”sine ve eylemine uyan yeni TCK' nun ''suç işlemek için örgüt kurmak'' başlıklı 220. maddesi gereğince yargılanmasına karar vermişti. Danıştay İdari İşler Kurulu 1. Dairenin bu kararını onadı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen dosya üzerine açılan davada Mehmet Ağar’ın ''vali'' statüsünde olduğu gerekçesiyle yargılanmasına Yargıtay 8.Ceza Dairesinde başlandı. Görülen davada Ağar, suç tarihinde ''emniyet müdürü'' statüsünde olduğu için ''görevsizlik'' kararı verildi. Bu defa Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlanan davada da ''görevsizlik'' kararı verilerek dava dosyası, CMK'nın 250. maddesiyle yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Buna göre, 12 yıl sonra Mehmet Ağar'ın, Susurluk davası sırasında Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili ''cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak'' suçundan yargılamasına yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde 9 Şubat 2009 tarihinde yapılacak olan duruşma ile başlanacak…
Susurluk dosyası ile gündeme gelen “kayıp silahlar” ve bu silahların “sırrı” nedir?
Kayıp silahlar o yılların Emniyet Genel Müdürü Ağar’ın talimatı ile Korkut Eken’e verilmişti. 3 Kasım 1996 tarihindeki kaza sırasında Mercedes’te kayıp silahlardan biri bulunmuştu ama, 31 silahtan sadece 20’si Eken tarafından geri getirilmiş ancak diğerleri bulunamamıştı. Anımsarsanız kayıp silahlarla ilgili dava açılmıştı. Bu davada Korkut Eken ve İbrahim Şahin’e bir yıl hapis cezası verilmiş, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin verdiği bozma kararı üzerine İstanbul 6. Nolu DGM, 2001 yılında İ.Şahin ve Korkut Eken’i 6’şar yıl hapse mahkum etmişti.Yargıtay 8. Ceza Dairesi, hükmü, "eksik soruşturma" gerekçesiyle bozmuştu. O dönemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olan Sabih Kanadoğlu buna itiraz ederek davanın zamanaşımına uğrayacağı uyarısında bulunmuştu. Bunun üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 6 yıllık cezaların onanmasına karar vermişti.
Anımsayın, İbrahim Şahin 20.02.2002 tarihinde Metris Cezaevi’ne girdi ama Adli Tıp’tan aldığı “hafıza kaybı” raporu üzerine Cumhurbaşkanı Sezer tarafından affedilmişti…
Susurluk yargılamasında “devlet sırrı”na takılan kayıp silahlar hakkındaki sır ne zaman kalkar? Silahlar, “sır” ve/veya “devlet sırrı” olduğu için mi gazete kağıdına sarılır? Susurluk’tan sonra kayıplara karışan “kayıp silahlar” nerede? Kim bilir? Kim saklar?
Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin’in evinde silahlar bulundu…Evindeki krokiye göre 2004 yılının gazete kağıtlarına sarılı mermiler, patlayıcılar ve mühimmat gömüldüğü toprak altından çıktı…Susurluk sanığı, Adli Tıptan raporlu ve “hafıza kayıplı” İbrahim Şahin, 12 yıl sonra Ergenekon Soruşturmasından tutuklandı ve 6 yıl sonra yeniden Metris Cezaevinde… (Fİ/EÜ)
FİKRET İLKİZ'den
Susurluk, Kayıp Silahlar ve Hafıza
Susurluk yargılamasında “devlet sırrı”na takılan kayıp silahlar hakkındaki sır ne zaman kalkar? Silahlar, “sır” ve/veya “devlet sırrı” olduğu için mi gazete kağıdına sarılır? Susurluk’tan sonra kayıplara karışan “kayıp silahlar” nerede? Kim bilir? Kim saklar?
ilgili haberler
Hak odaklı, çok sesli, bağımsız gazeteciliği güçlendirmek için bianet desteğinizi bekliyor.
ilgili haberler
diğer yazıları