Yazıya başlarken sanırım Alvarlı Muhammed Lütfi ile girizgâhı kalem kılmak evla olmalı; der ki Alvarlı:
"Ben insanım diyen insana düşmez şâd'u handanlık,
Düşen bî-çareyi kaldırmaktır âlemde insanlık."
Geçtiğimiz hafta eşzamanlı olarak iki kitap okudum. İki iyi edebiyat: Abdullah Ataşçı'nın "Susmak Derdi" ile Feride Çetin'in "Annemiz Aşktır" kitapları.*
İki yazar da farklı noktalardan meseleye çentik atarak aynı yerde buluşmuşlar sanki.
Ülkenin toplumsal travmatik hali ile kendi serüvenlerinin izdüşümü üzerinden birer edebi serencam tercüme-i hâl.
"Susmak Derdi"nde önce üst başlık olarak bir tarihle başlıyor hikâye. Akabinde sıradan diye tabir edeceğimiz gündelik hayatta her dem karşılaşma ihtimaliniz olması muhtemel birileri hikâyeleri ile sayfalar boyunca zuhur ediyorlar.
Rukiye, Sarkis, Mıhmığ, Lena, Mazlum, Meryem, Kutay ile Aykut, Emin, İhsan, Fatma ve Samirra... Ülkenin dört bir yanını, yarası olan tarihi kavşak noktaları ile son yüz yıl içinde arz-ı endam ediyorlar.
1915 Rize, 1922 İzmir, 1935 Sivas, 1943 İstanbul-Erzurum, 1953 Elazığ, 1967 Adana, 1973 Isparta, 1982 İstanbul, 1990 Bursa, 2000 Diyarbakır ve 2019 Ankara...
Tarih ve coğrafya okullarda işlenen birer "ders" olmaktan çıkıp, yüz yılın akışkanlığı içinde giderek büyüyen ve adeta içinden çıkılamaz sorunlar yumağına dönüşen kurgusal ama değil bir edebi metne dönüşüyor Ataşçı'nın "Susmak Derdi"nde...
"Annemiz Aşktır"da Feride Çetin, çocuksu naif hayallerini inadına meydan okuyarak hayatıyla harmanlayan ve sürekli adeta kendi ekseninde dönedurarak, alışılageldik değil ama, başka dünyaların şarkılarını söylemekte ısrar edişin edebiyatını yapıyor.
Sürekli filmi sil baştan ederken, oyunculuk ile yazma tutkusu arasında bir döngünün, ailesi üzerinden anlatısına soyunuyor Çetin. "Ne yazarsan yaz, her zaman oyuncu olarak anılacaksın!" diyene de aslında yazdıklarıyla okkalı bir cevap veriyor "Annemiz Aşktır"da.
Öyle ki, kitaplar ile filmler üzerinden bir yol haritası birikiyor son sayfaya geldiğinizde. Adı geçen filmlerin, kitapların, yazarların, yönetmenlerin adlarının altını çizerek dönüp tekrar tekrar baktığınızda bir anlamda kendi edebi geçmişinizle yüzleşme ihtiyacı duyuyorsunuz.
Sonra Ataşçı ile Çetin'i buluşturan çıplak gerçek vurguyu fark ediyorsunuz: Yazar dediğiniz kendi geçmişiyle hesaplaşarak ancak özgün hikâyesini yakalayabiliyor aslında.
İşin özcesi Murathan Mungan'dan müsemma vurguyla; "muhasara altındaki hayatların" savunulası kalelerine ihtiyaç duyulan bir edebi varoluş gerçekliğini yaşıyoruz.
Bu sebeple tekrar başa dönersek; kendini insan safında görenin çaresize umar olmaya dair kelamındadır edebiyatın derdi. Ve ez cümle iyi edebiyat zor zamanların muhkem sığınağıdır. (ŞD/AÖ)
*Feride Çetin, Annemiz Aşktır, Doğan Kitap 2019 Ağustos
Abdullah Ataşçı, Susmak Derdi, EVEREST Yayınları, 2019 Ekim