Polisiye edebiyatımızın önemli kalemlerinden Ayşe Erbulak’ın son kitabı “Aile Cinayetleri”, yazarın deyimiyle, “Kitapta geçen olayların tamamına yakını hiç konuşulmayan gerçeklerden ibaret,” olan, içinde aileye dair pek çok soru barındıran bir roman.
Aile denilen yapının Türkiye toplumundaki kutsiyeti, ilkokul çağlarından itibaren bu toplumun fertlerinin zihnine zerk edilir. Hakkında soru sorulamaz, herhangi bir sorgulamaya da tabi tutulamaz. Ne yaşanıyorsa “içeride” yaşanır, orada kalır, “hane” halkı dışında kimse hiçbir şey bilmez, görmez, duymaz. Duysa da konuşmaz. Susar! Zira “içeride” yaşananlar, “dışarı”ya taşarsa, laf olur, söz olur. Fakat nedense bu suskunluk daima kadınlar ve çocuklar için geçerlidir. Evin “reisi” baba, babalığın çok daha ötesinde bir figürü temsil ettiği için onun yaptıklarını görmezden gelmek normaldir. Üzerine tek söz edilmez. Böyle böyle, susa susa, “ailemize zeval gelmesin”den, “devletimize zeval gelmesin”e uzanan bir suskunluk sarmalı oluşur ve o suskunluk, içinde öyle şeyler saklar ki akıl baştan çıkar. Polisiye edebiyatımızın önemli kalemlerinden Ayşe Erbulak’ın Eksik Parça Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Aile Cinayetleri” de tam olarak bu suskunluk üzerinden yola çıkarak kaleme alınmış, yazarın deyimiyle, “Kitapta geçen olayların tamamına yakını hiç konuşulmayan gerçeklerden ibaret,” olan, içinde aileye dair pek çok soru barındıran bir roman.
“Aile Cinayetleri”nin, kitapta yaşanan vakaları da araştıran Cinayet Büro ekiplerini de işin içine katarsak yirmi kişilik kalabalık bir kadrosu var. Polisler haricindeki on yedi kişi birbiriyle akraba. Ancak Bilge Dönmez ve büyük oğlu Baykurt Dönmez romanın başrolünü üstleniyor. Diğerleri, şemanın en üstünde yer alan bu anne oğulla haberli veya habersiz bir şekilde ilintili olan kişiler. Kimisi Baykurt’un kardeşleri, Bilge’nin oğulları, kimisi üçüncü kuşaktan kuzeni. Ama nihayetinde hepsinin kitapta geçen olaylar silsilesiyle ilgili bir ilişkisi mevcut.
Bilge Dönmez henüz on beş yaşında, kendisinden yirmi beş yaş büyük bir askerle evlenir. Babası bu gidişin dönüşü olmaz dese de Bilge, doğup büyüdüğü evden ayrılmak için bu evliliği kabul etmek durumunda kalmıştır. Kocası Salim Dönmez, mesleki tutumunu evde de uygulamaktan kaçınmaz ve henüz ilk gecelerinden itibaren Bilge’ye tecavüz etmeye başlar. Bilge gözyaşlarıyla bu işkencenin ne zaman biteceğini beklerken hamile olduğunu anlar. Böylece ilk çocukları Baykurt dünyaya gelir. Ancak evde yaşanan zulümde bir değişiklik olmaz. Salim askeri komutlarla Bilge’ye tecavüz etmeye devam eder. Aradan iki yıl geçtikten sonra ikinci oğulları Cankurt doğar. Bu arada Salim, evdeki “işini” gördükten sonra dışarı çıkıp gider. Bol anason, sigara ve kadın kokusuyla eve döner.
Yine böyle bir gecede Cankurt rahatsızlanır. Durumu kötüdür. Doktora götürmek icap eder. Fakat Salim, Bilge’yi hiçbir şekilde konu komşuyla görüştürmediği için Bilge kimseden yardım isteyemez. Salim, sadece acil durumlarda araması için ona bir telefon numarası bırakmıştır. Bilge, el mecbur o numarayı arayıp vaziyeti kocasına bildirir. Cankurt helikopterle Ankara’ya götürülse de tedavi için geç kalınmıştır. Menenjit denilen illete tutulan Cankurt, öğrenme zorluğu yaşayacak, kaç yaşına gelirse gelsin akıl çocuk yaşta kalacak ve tüm bunlardan dolayı da babasının tekme ve yumruklarına maruz kalacaktır.
Yıllar geçer. Çocuklar büyür. İşkence bir nebze olsun azalır. Baykurt, önce Robert Koleji’ni sonra da Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirir. Ancak evdeki durumundan dolayı düzenli bir hayat kuramaz. Bu süre zarfında Dönmez Ailesine, yepyeni bir üye katılır. Vedat isimli bu bebek, babasının tıpkısının aynısıdır. Babası artık diğer aile fertleriyle ilgilenmeyi bırakmış, sadece Vedat’ın üzerine düşmüştür. Onu sever, sarıp sarmalar, okula bırakır, teneffüslerde bile yanına gider. Salim eve geldiği zamanlarda Cankurt’a “hiç olmazsa” birkaç tekme yumruk atarak “patronun” hâlâ kim olduğunu göstermekten geri kalmaz. Bilge’nin abisi Yaşar ve annesi Şükriye her ne kadar o evden ayrılıp yanlarına taşınması konusunda ısrar etse de Bilge, kocasından korktuğu için ama en çok da ailesine zarar geleceği için tozpembe bir aile tablosu çizer. Sonrasında kala kala Bilge ile büyük oğlu Baykurt hayatta kalmış, üzerine üstlük karmaşık bir mevzu sonucunda çok büyük bir miktarda da mirasın da sahibi olmuşlardır. Bilge Dönmez, mal varlığının bir kısmını ve bankadaki hesabından büyük bir meblağı Sarı Yaz adlı bir bakımevine bağışlamış, ömrünün son zamanlarını orada geçirmekte karar kılmıştır. Tek ziyaretçisi de Baykurt’tur.
Sarı Yaz, İstanbul’un en lüks bakımevlerinden biridir. Ancak orada da bambaşka bir tezgâh kurulmuştur. Bakımevinin sahibi doktor Aziz Büker ile eşi Berna Büker, yaşlı ve zengin kadınları, Sedef adlı bir kız vasıtasıyla ağına düşürüp, onlardan akıl almaz meblağlarda para koparmışlardır. Emniyeti, maliyeyi, yargıyı “yemleyerek” kocaman bir ağ kuran ikilinin ipliği, Baykurt’un annesini Sarı Yaz’da öldürülmesiyle, aynı gün içinde kendisinin de vefat etmesiyle açığa çıkar. Olayı en ince ayrıntısına kadar soruşturan Cinayet Büro ekibinden üç polis, sadece bu olayı değil, bütün bir kitapta yaşananları ortaya çıkarır, kimin kiminle nasıl bir bağlantısı olduğunu, neyi neden yaptığını tek tek masanın üzerine koyar. Böylece, ta 1950’li yıllardan başlayıp günümüze kadar gelen tüm olaylar açığa çıkmış olur…
Ayşe Erbulak “Aile Cinayetleri”nde çok sert bir zeminin üzerine inşa ediyor öyküsünü. Yaşanan cinayetleri, girizgâhta bahsettiğim gibi “hane” içindeki sessizlikle başlatıp ucu birçok kişiye dokunan, herkes kendinden önce, kendinden olanlara bir şey olmasın diye sustuğu için bu sessizlik inanılmaz boyutlara ulaşan bir sarmala dönüşüyor. Özellikle her gün önümüze düşen vahşet haberlerini göz önüne bulundurduğumuzda, Erbulak’ın kitabı, herkesin bildiği ama hiç kimsenin üzerine tek laf etmediği, ettirmediği bir “kurumun”, “perde arkasında” yaşananları apaçık anlatmasıyla güncel ve hayati bir meseleye ışık tutuyor.
UFAK BİR NOT: Kitapta çok fazla tashih mevcut. Birkaç tanesi görmezden gelinebilir ancak göze bu kadar fazla batan, bazen peş peşe gelen yazım hatasıyla karşılaşmak ister istemez bir konsantrasyon bozukluğuna neden oluyor. Ben sadece bir okur olarak gördüğümü yazıyorum. Bu yüzden de ufak bir not düşmek istedim…
(BS/RT)