“Mutfak sertifikasını aldığımda şefler beni Ayşe Abla olarak biliyordu, geçmişimi o kadar bilmiyorlardı.
“Şefin boynuna sarıldım, ağladım. Sonra diğer şef geldi onun boynuna sarılıp ağladım. Neye ağladığımı bilmiyorlar tabi. Vesikadan sonra eline ilk defa sertifika almak ne demek biliyor musun? Özgürlük Heykeli’nin tepesine çıkmak gibi bizde…”
Ayşe Tükrükçü, “Hayatsız Kadın Ayşe” isimli kitabında, hayatının en önemli anlarından birini böyle anlatıyor.
En baştan hatırlatmış olayım, kitap, Beyoğlu’ndaki Hayata Sarıl Lokantası’nda satılıyor ve geliri, dört seks işçisi kadının çocuklarının eğitimine destek amaçlı kullanılıyor.
Ülkenin en üst düzey yetkilisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi Direnişi’ne katılan binlerce kişiye “Sürtük, çürük” dediğinde, merak ettim, cumhur halk demek olduğuna göre, halkın başı, en tepedeki insan, halka nasıl bu hakaretleri edebiliyordu?
Bir kadın kendisini orospu, sürtük, seks işçisi veya bambaşka bir şey olarak tanımlayabilir, bir insan, biyolojik var oluşundan bağımsız olarak kendisine çürük diyebilir fakat hiyerarşi sıralamasında, kamusal alanda, daha görünür olan bir yetkilinin bu kelimeleri kullanması düpedüz hakaret.
Bunu düşünürken, kendimi Beyoğlu’nda evsizlerle dayanışmak için kurulan ve akşam 7’den sonra sistematik bir şekilde evsiz insanlara yemek dağıtan Hayata Sarıl Lokantası’nda buldum.
Lokanta’nın kurucusu ve öncüsü Ayşe Tükrükçü’yü hatırlayanlarınız vardır.
Hatırlamayanlar için kısaca özetleyeyim.
Ayşe, hayatının bir döneminde genelevde çalışmak zorunda bırakılan, yani devletin vesika verdiği kadınlardan.
Kendisi gibi kadınları “hayatsız bırakılan kadın” olarak tanımlayan Ayşe, genelevden çıkmak için çok önemli bir mücadele verdi. Kamuoyu onu 2007’deki genel seçimlerde İstanbul’dan milletvekili adaylığını açıklaması ile tanıdı.
Bugün Ayşe, hakkında kitap yazılan, defalarca haberlere konu olan örnek bir girişimci, iş insanı.
Bir araya geldiğimizde, Hayata Sarıl Derneği’nin ve lokantasının yönetiminde olduğu için kullandığı her kelimeyi seçerek konuşuyor.
"Bana ne dendiği önemli değil, herkes kendine baksın"
“Geçmişi bıraktım ben, gelecekle ilgileniyorum. Buraya benim yüzümden bir zarar gelirse, buna dayanamam, devlet bana vesika vermiş, orospu demiş, toplum bana orospu demiş, diyor, çok önemli değil” diyor.
Erdoğan’ın kelimelerini sorduğumda gülümsüyor. Boş ver onu der gibi.
Bak diyor, “Dün 142 kişiye yemek verdik, ondan bir gün günce 160, daha önceki gün de 122. Biz her gün bunun çetelesini tutuyoruz. Benim telefonumda dört yılın sayıları var. Ben, dört yıldır dayanışma gösterdiğimiz evsiz dostlarımızın çetelesini tutuyorum. Ben yapmadım bu başarıyı bu ekip yaptı. Gönüllülerimiz var bir de burada çalışan profesyonel arkadaşlarımız…”
Lokantada evsiz insanlar da çalışıyor. Pandemi olunca herkes gibi onların işletmesi de kötü günler geçirmiş fakat Ayşe bugünleri “çok daha iyiyiz” diye anlatıyor. Aklı fikri evsiz dostlarında “Nasıl destek olabiliriz?”, “Ne yapabiliriz?” konu döne dolaşa buraya geliyor.
“Bak bugün ne var?” diye giriyor söze…
“Orman kebabı, pilav, helva, ayran, ekmek, su. Haftanın beş günü tavuk, et yemek çıkartıyoruz. Saat 18.00’da lokanta kısmını kapatıyoruz, lokantayı evsiz dostlarımız hazırlamaya başlıyoruz. Tencerelerle yemekleri sıralarız buraya, gönüllülerimiz gelir. Evsiz dostlarımız gelir ve hep birlikte saat 20.00 gibi yemeklerimizi vermeye başlarız. Bir keresinde altı dakikada 120 insana yemek verdiğimizi hatırlıyorum. Artık tecrübemiz oldu. Ekibimizin başarısı bu” diyor.
Bir gazeteci olarak, “Sürtükler” kelimesinin ne anlam ifade ettiğini soracağım, tepkisini alacağım fakat Ayşe, hayatının bu kısmını çoktan geçmiş, aşmış, kendisini defalarca kez yeniden doğurmuş bir kadın olarak, sorularımı sabırla geçiştiriyor. Yine “Hayata Sarıl” Lokantası’na getiriyor.
“Bugün kimse için hayat kolay değil. Bizim için de hiç kolay değil. Genelevlerindeki insanlar için de hiç kolay değil. O kadınlar yıllarca çalışıyor hiçbirinin sigortası yok. Karaköy’deki genelevler yıkıldı, kültür merkezi yapılacakmış. Oradan çıkan kadınlara iş hakkı mı sağladınız? Yaşama hakkı mı tanıdınız? Bizim burada bir sistemimiz var, politikamız ve ilkelerimiz var. Devletin sürtükler dediği kesimler için bir politikası var mı? Bu kadınların can güvenliği sağlanıyor mu?” diye soruyor.
Saatler ilerliyor. Az önce sözünü ettiği gönüllüler geliyor, birazdan “evsiz dostlar” gelecek.
Birkaç kez gözleri doluyor, çoğu kez gülümsüyor, kaç kez sarıldık birbirimize, hatırlamıyorum.
Giderken, “Bak biz bu sistemin tam tersini yapıyoruz. Hayat çalmıyoruz, hayatı destekliyoruz. Burası sadece lokanta ile sınırlı kalmayacak, bir de çamaşırhane ve duş alanı açma planımız var. Evsiz dostlarımız için duş alanı olacak burası” diyor.
“Gezi” diyorum, “sürtük” diyorum…
Yine gülümsüyor… “Gezi’ye gitmeyen mi vardı? Claudia Roth* da Gezi’deydi. Konuşturma beni…”
TIKLAYIN - Tükrükçü: 2,5 Yıl Sigorta Parası Kestiler, 200 Küsur Gün Yatırmışlar...
(EMK)
*Claudia Benedikta Roth, Almanyalı siyasetçi. 2004 yılından bu yana Birlik 90/Yeşiller partisinin başkanı. Bavyera'nın Augsburg kentinden aday olup 2002 yılındaki genel seçimlerin ardından milletvekili olarak Alman parlamentosuna girdi.