*Fotoğraf: AA (Arşiv)
Son dönemde Türkiye'deki en çok konuşulan gündemlerden bir tanesi Suriyeliler meselesi. Bayramda ülkesine giden Suriyeliler'den tutun da, denize girmelerine izin verilmeyen Suriyelier'e kadar birçok konu konuşuluyor.
Sosyal medyadaki en hararetli konuların da başında Suriyeliler var. Suriyelilerin ülkemizde asgari ücretle çalışan kişilerden daha iyi koşullarda yaşadığı ve ülkemizden gitmeleri konuşmaları yapılırken Iğdır da bulunan Geri Gönderme Merkezinde kalan 2 Sığınmacı Tüberküloz a karşı yaşam mücadelesi veriyor.
Peki geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin Türkiye de asgari ücretle çalışan Türkiye vatandaşlarından daha koşullarda yaşadıkları doğru mu?
Türkiye'deki genel kanı mültecilerin iyi koşullar altında Türkiye de yaşadıkları, sağlık hizmetlerinden ayrıcalıklı olarak yararlandıkları, çalışmadan aylık maaş aldıkları ve üniversitelere sınavsız giriş yapma haklarına sahip oldukları.
Nitekim Aralık 2017'de yapılan "Suriye Barometresi: Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşamanın Çerçevesi" adlı araştırmaya göre, her 10 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından neredeyse dokuzu, Suriyelilerin ana gelir kaynağının devlet yardımı olduğunu düşünüyor.
Yaşam koşulları sağlıklı mı?
Oysa ki bayram tatili sonrası ortaya çıkan bir iddia bunun aksini doğrulamakta. Mültecilerin bulundukları kamplarda sağlıksız yaşam koşulları nedeniyle salgın hastalıklar ve önemli sağlık problemleri ile karşı karşıya kaldığı gerçeğini görmekteyiz.
Iğdır da bulunan Göç İdaresine bağlı Geri Gönderme Merkezi'nde kalan Afganistan, Suriye ve Iraklılar' dan oluşan yaklaşık 870 göçmenin bulunduğu kampta 400'e yakın kişinin kanser, verem ve tüberküloz teşhisi konulduğu iddiası gündemde.
Konu ile ilgili görüşülen Iğdır Valiliği konu ile ilgili yaptığı açıklamada "Geri Gönderme Merkezinde bulunan 861 göçmenden ikisinde tüberküloz tespit edildiğini, hastalık şüphesi olan 47 kişinin de ayrı bölümde tetkiklerinin devam ettiği" açıklamasında bulundu. Geri Gönderme Merkezi'nde bulunan kişilerin yaşam koşullarına ve sağlık durumlarına ilişkin resmi açıklamalar durumun vahametini gözler önüne seriyor.
Sadece ahlaki gereklilik mi?
Türkiye'de mülteci ve sığınmacı olarak Suriyeliler gibi görünse de geçmişten bu yana mültecilik ve sığınma hareketleri olan farklı gruplar da vardır. Zulüm ve baskı nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan, geldikleri ya da vardıkları yerde insan hakları ihlalleriyle karşılasan kişilerin, ulusal ve uluslararası seviyede korunması, ahlaki olduğu kadar hukuki de bir zorunluluktur.
Bu nedenle de kişilerin hayatlarını sürdürebilmeleri için beslenme, barınma hizmetlerinin sağlanmasının yanında sağlık hizmetlere erişimi gerekliliğinden uluslararası düzenlemelerle birlikte ulusal mevzuatta da yer almaktadır. Türkiye'de en son yürürlüğe giren genel sağlık sigortası uygulaması ile öncelikle uluslararası göç edenler kapsamında olan vatansız ve sığınmacılar kapsam dâhiline alınmıştır.
1982 Anayasasının 17. maddesindeki "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına sahiptir "ifadesi ile yaşam hakkına yer verilmektedir.
1982 Anayasası'nın 56. maddesinde ise sağlık hakkı şu şekilde yer buluyor:
Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Sağlık hakkının uluslar arası mevzuatta ve ulusal mevzuatta temel dayanakları incelendiğinde, bireylere bu hakkın o ülke vatandaşı olsun ya da olmasın, yani çeşitli nedenlerle uluslararası göç edenler de dahil olmak üzere en temel insan hakkı olması dayanağı ile devletlerin bunu sağlaması zorunluğu vurgulanmıştır.
Geçici Korunma statüsü verilen sığınmacıların ise sağlık hizmetlerinden yararlanması Geçici Koruma Yönetmeliği'nin 27. maddesine göre, sağlık hizmetleri geçici barınma merkezlerinin içinde ve dışında Sağlık Bakanlığının kontrolü ve sorumluluğunda yapılır ve yaptırılır denmektedir.
Oysa ki yasal düzenlemeye rağmen geri gönderme merkezinde bulunan sayısı 400'e yakın sığınmacının verem, kanser ve tüberküloz hastalıklarına yakalandıkları iddiasının yanısıra valilik tarafından resmi olarak teyit edilen 49 kişinin sağlık hizmetlerinden yararlanamadıkları gerçeği sosyal medya da yapılan paylaşımların bilinçsizce yapıldığını gözler önüne sermektedir.
"5 yıldızlı merkezlerde kalıyorlar" algısı
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 16 Mayıs 2019 tarihi itibarıyla Türkiye'deki Geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısının 125 bin 936 kişi olarak açıklandı.
Resmi açıklamaya rağmen Türkiye'deki genel kanı Suriyelilerin ülkemizde asgari ücretle çalışan kişilerden daha iyi koşullarda yaşadığı düşünülüyor.
Suriye'de yaşanan iç karışıklık sonrasında Türkiye'ye sığınan mültecilerin geri gönderme merkezlerinde ve kamplarda uygun olmayan yaşam koşullarında hayatlarını devam ettirmek zorunda kaldıkları durumu siyasetçisinden hukukçusuna akademisyeninden sade vatandaşına kadar kimseyi ilgilendirmiyor.
Bu kişiler bazı medya kuruluşları tarafından yaratılan 5 yıldızlı merkezlerde kaldıkları algısın aksine genellikle çadır veya konteynırlardan oluşan geçici barınma birimlerinde yaşamlarını sürdürüyor.
Ancak gerek çadırlar gerekse konteynırlar, hastalıklara ve dış etkenlere karşı yeterince korunaklı olmadığı için hastalıkların görülme sıklığını artırıyor.
Bununla birlikte toplu barınma alanlarında su ve kanalizasyon altyapısının çoğu zaman yetersiz kalması hijyenik açıdan kötü yaşam koşulları ortaya çıkarıyor.
Hastalıklardan korunmak için gerekli olan hijyen kurallarına riayet edilememesi de Iğdır da meydana gelen olay gibi sağlık sorunlarında artış meydana getiriyor.
Kamplarda sağlık ihlallerinin işaretleri
Türk Tabipler Birliği Unesco Chair in Bioethics tarafından biyoetik, medikal etik ve sağlık hukuku üzerine 27-29 Ekim 2018 tarihleri arasında düzenlenen 13. Dünya Konferansında yaptıkları konuşmada "suriyelilerin kalabalık olarak bulundukları şehirlerde açılan Göçmen Sağlık Merkezleri'ni ziyaretlerine izin verilmediğini, bu merkezlerde çalışan hekimlerle resmi ilişki kurma girişimlerinin yanıtsız kaldığını belirtmesi" kamplarda sağlık ihmallerinin yaşanabileceğini önden göstermiştir.
Oysa ki sağlık hakkı, uluslararası ve ulusal hukuki belgelerde teminat altına alınmış temel insani haklardan biri. Sağlıklı yaşam, vatandaşlık bağından bağımsız olarak sadece insan olmanın sağladığı bir hak.
Devlet ister kendi vatandaşı olsun isterse kendisine sığınan yerinden edilmiş kişiler olsun herkesin sağlığını imkanları ölçüsünde korumakla görevlidir.
Sığınmacıların bulundukları kamplarda da sağlık personeli sayısının az olması, bulaşıcı hastalıklar konusunda uzman kadronun yer almaması ve personelin her konuda donanımlı olmaması, dil konusunda sorunların yaşanması ciddi sağlık sorunlarının yaşanmasına neden olacağı açık. (RP/PT)