Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter demesi mi?
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine
Sevginin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın..
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
W. Shakespeare “Hamlet”
Bundan tam 46 yıl önce, ülkemi terk etmek zorunda kaldım. Ya göğsüme bir bıçak saplayacak, ya da başkalarının bıçakları altında can verecektim.
Göğsüme bir bıçak saplamak yerine, komşu ülke Suriye'ye sığındım. Kaçak geçtiğim mayınlı sınırdan sonra konuk olduğum evin Suriyeli sahibi erkeklerin arasında oturan bu genç kadını hemen gördü ve korumasına aldı.
Hiç konuşmadan her şeyi anladı ve ülkemin dışında geçirdiğim ilk geceyi atlas yorganlar ve tertemiz bir yatakta sundu bana. Bu ince konukseverliği hiçbir zaman unutmadım ve her zaman minnetle andım o asil adamı.
Nasıl bilebilirdim, aynı sınırdan 40 yıl sonra Suriyelilerin geçip bize sığınacaklarını, bela denizlerinde yok olup gideceklerini... Zorbaların kahrı altında yaşayan tüm insanlar gibi onların da “yeter” diyeceği bir gün gelecekti elbet.
Suriye'den sonra sığındığım ikinci ülke olan Lübnan'da, Filistin halkı kucak açtı bana. Mülteci kampının zor koşullarında evlerini, yüreklerini, sevgilerini sundular.
Ben de onlar gibi mülteciydim, ne yurdum, ne evim, ne de ailemden kimse vardı yanımda. Ama Filistinli ailem beni öyle büyük bir sevgiyle sarıp sarmaladı ki, onların yanında güvende ve korunmada hissettim kendimi. Yaşadığım sürece nerede olursam olayım, Filistin halkının yanında olacağıma söz verdim.
Lübnan o günlerde iç savaşın eşiğine gelmiş bir ülkeydi. Bir yandan ülkede giderek güç kazanmış olan Filistin kurtuluş örgütleri, diğer yanda İsrail ve Lübnan'daki uzantıları. Hava elektrik yüklüydü, fırtınadan önceki kara bulutlar inmişti ülkenin üzerine.
Filistin kampları ve Beyrut sokakları Feyruz'un billur sesiyle çalkalanıyordu. Her şeye rağmen umut vardı, direniş vardı.
Mültecilik serüveninin devamını Avrupa'da yaşadım. Mültecilik ne demek orada anladım. Yabancıydık, oraya ait değildik ve tek dostlarımız bizim gibi olan diğer mültecilerdi. Türkiye'de af çıktı ve hemen geri döndük.
Yıllar geçti ve ne acı ki Filistin halkının acıları dinmedi, Irak ve Suriye korkunç saldırılarla parçalanmanın eşiğine geldiler. Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi komşu ülkeler yüz binlerce Suriyeli ve Iraklı mülteciye kapılarını açtı. Filistin kamplarına binlerce yeni kamp eklendi.
Mülteci olmanın zorluğunu bilen birisi olarak, ülkesini terk etmek zorunda bırakılan her insanın sorduğu soruyu bugünün mültecilerin dilinden anlamaya ve anlatmaya çalıştım.
Gitmek mi, kalmak mı? (MUT/BA)
MELEK ULUGAY TAYLAN'IN YAZI DİZİSİ
* Suriye-Irak: Gitmek mi, Kalmak mı?
* Khaled Khalifa: Suriye'de Kalmak Bana Güç Veriyor