2011 yılının Mart ayında, Arap Baharı olarak adlandırılan isyan dalgasının ana talebi hâline gelen "Halk rejimin devrilmesini istiyor" sloganını duvarlara yazdıkları için tutuklanan 17 yaşın altındaki gençler, Suriye'de Esad'a karşıtı ayaklanmayı tetiklemişti.
Ülkenin güneybatısındaki Deraa kentinde başlayan gösteriler, kısa süre içinde Suriye'nin birçok kentine yayıldı. Rejimin protestolara insan kaçırma, tutuklama ve öldürme gibi yollarla cevap vermesi, muhalefet cephesinin günden güne büyümesine ve sokakta daha etkin bir güç hâline gelmesine neden oldu.
Suriye'deki halk ayaklanması, Mısır ve Tunus'ta diktatörlerin devrildiği günlerde solun kimi kesimleri tarafından daha sessizce belirtilen bir itirazın yeniden dile getirilmesine vesile oldu: Arap Baharı, Batı emperyalizminin Ortadoğu'yu yeniden şekillendirme sürecidir, sol tarafından desteklenmemelidir.
Sesin yükselmesinin nedeni, ABD'nin müttefikleri olduğu şüphe götürmeyen Mübarek ve Bin Ali rejimlerinin aksine, Esad'ın rejiminin -tıpkı Kaddafi'nin Libyası gibi- meşru ve "anti-emperyalist" olarak görülmesiydi.
Nasıl bir anti-emperyalizm?
Bu iddia, Suriye'nin son dönemde Hamas ve Hizbullah gibi bölgedeki direniş hareketleriyle ve İsrail ile ABD'nin hedefinde olan İran rejimiyle olan ilişkilerine dayandırılıyordu. Peki, Beşir Esad'ın babası Hafız Esad ile birlikte düşündüğümüzde 40 yıldır ülkede iktidarı elinde tutan Esad ailesinin rejimi, gerçekten de anti-emperyalist miydi?
Öncelikle, Suriye'nin, İsrail'le en büyük sorunu olan işgal altındaki Golan Tepeleri hakkında bu ülkeyle defalarca "barış görüşmesi" denediği ve bunların başarısızlıkla sonuçlandığı biliniyor.
Üstelik Suriye, 1982'deki ufak istisnalar dışında, 1973 yılından beri İsrail ile ciddi bir silahlı çatışmaya girmedi. 2006 yılında İsrail'in Lübnan'a gerçekleştirdiği saldırı sırasında Suriye topraklarından İsrail ordusuna tek bir kurşun dahi sıkılmadı.
Esad rejimi, İsrail 2007 yılında kendi topraklarını "şüpheli bir nükleer reaktör" gerekçesiyle vurduğunda da buna askeri bir tepki vermemişti.
Türkiye sınırları içinden Esad'ı savunanlar, emperyalizme karşı bu kadar "uysal" bir ülkenin kendi halkı ayaklandığında katliam üzerine katliam yapmasını ise "anti-emperyalizm" ile açıklıyor. Kimisi işi akıl almaz bir boyuta vardırarak Esad'ın karşı-devrimcileri yok ettiğini söylüyor! Deraa'da ayaklanan göstericilerin, kendilerine saldıran
Suriye ordusuna karşı attıkları "Golan'ın ödlekleri, baskının kahramanları!" sloganı bu bağlamda oldukça anlamlı.
Esad'ın kuzeni Rami Makhlouf'un 2011 Haziran'ında, ayaklanmalar sürerken, Suriye'de istikrarın bozulmasının İsrail'de de istikrarın bozulması anlamına geleceğini söylemesinin yanı sıra, Suriye'nin ABD ile olan ilişkileri de pek "antiemperyalist" durmuyor.
Hafız Esad'ın yönetimindeki ordu, 1991 yılında ABD'nin liderliğindeki koalisyon dahilinde Irak'a karşı yürütülen savaşa katılmış, 2003 yılında Suriye bir kez daha Irak'taki işgal karşıtı direnişin ezilmesinde rol oynamıştı.
Ayaklanma meşru mu?
Mısır, Tunus ve Libya gibi, Suriye'de de ayaklananların Batı işbirlikçisi "gerici" gruplar oldukları iddia ediliyor. Bu iddia, her kitle hareketinde olduğu gibi Suriye halk hareketinde de örgütlü ve örgütsüz güçlerin bir arada olduğunu, farklı siyasal fikirlerin yer aldığını ve bir dizi parametrenin etkisi sonucu bu fikirlerden bazılarının taban kazandığını görmezden geliyor. Örneğin, muhalifler arasında Esad'ın devrilmesi yerine diyalog yoluyla reformlara ikna edilmesi gerektiğini savunanlar olduğu gibi, Batı'yla doğrudan işbirliği yapma eğilimi taşıyan güçlerle birlikte her tür dış müdahaleye karşı çıkanlar da yer alıyor.
Ülkeye uluslararası medyanın girişine izin vermeyen Esad'ın resmi haber ajansı Sana'yı referans alanlar, "katliamları Esad'ın değil, muhaliflerin yaptığını" iddia ediyorlar. Oysa Suriye'deki gösterilerin ilk altı ayı boyunca muhalifler tarafından silahlı hiçbir eylem yapılmadı.
Ocak 2012 ayına gelindiğinde ülkede 461 ayrı barışçıl gösteri yapılmıştı. Zaten Esad karşıtları, ayaklanmanın üç temel özelliğini; barışçıl olması, farklı etnik köken ve mezheplerden insanları bir araya getirmesi ve devrimin Suriye halkına ait olması, yani dış güçlerden gelecek askeri müdahaleye karşı çıkılması olarak tanımlıyorlardı.
Zaman içinde Suriye ordusunda bir bölünme oldu, muhalif askerler de protestocuları koruyabilmek için bir ordu kurdular. Ancak Özgür Suriye Ordusu, eylemcileri Suriye ordusuna karşı korumakta askeri olarak oldukça zayıf kalıyor. Bu durum da, 11 ayda 6 binin üstünde insanı katleden Esad'a karşı Batı'nın askeri müdahalesi talebinin isyancılar arasında yaygınlaşmasına neden oluyor.
Esad devrilecek mi?
Suriye'nin diktatörü, ayaklanmalar başladığı andan itibaren, ülkede kontrolü kaybetmemek için her zaman başvurduğu yolu deneyerek, sünni müslüman çoğunluğu göstererek korkuttuğu azınlıkların kendisine bağlılığını garanti altına almak istedi. Bunun için, "Hayaletler" adı verilen ölüm mangaları tarafından öldürülen sünni müslümanların cesetlerini onların yaşadıkları mahallelere attırarak, Alevilere yönelik saldırılar düzenlenmesini sağlamaya çalışıyor.
Buna rağmen, devrim şu ana kadar farklı mezhepleri ve etnik kimlikleri kapsamak konusunda bir dizi adım attı; örneğin Alevilerin kanaat önderlerinden muhalefetin saflarına katılanlar oldu.
Esad'la muhalifler arasındaki güç dengesini belirleyen bir diğer unsur da, rejime bağlılığıyla bilinen başkent Şam ve ülkenin ticaret merkezi -ve en büyük şehri- konumundaki Halep'te isyanların karşılık bulup bulmayacağıydı.
Geçtiğimiz haftalarda isyan bu iki kente da sıçradı. Gösteriler Esad'ın birkaç kilometre ötesine kadar yaklaştı, muhalifler Şam'ın bazı bölgelerini geçici olarak ele geçirdi, rejimin ordusu Halep'i bombaladı. Fakat buralardaki kırılma, henüz Esad'ın gücünü tamamen kaybetmesine yetecek boyutta değil.
Ve elbette, Esad'ın yaşamasını sağlayan bir diğer faktör de, bölgede ABD ve İsrail ile gerçekten zıt kutuplarda bulunan Hamas, Hizbullah ve İran'la olan yakın ilişkisi.
Hizbullah liderliği bu ilişki sebebiyle Esad'ın savunulması yönünde çağrı yaptı, ancak Hamas ise merkezini Şam'dan Katar'a taşıma kararı aldı. Batı'nın Suriye'de Esad rejiminin devrilme ihtimaline bu kadar ilgi göstermesinin asıl nedeninin ve Lübnan ve Filistin'deki direnişleri izole etmek olduğunu eklemek lazım.
Sosyalistlerin pozisyonu ne olmalı?
Batı emperyalizminin veya Türkiye gibi bölgede alt-emperyalist bir güç olmaya çalışan ülkelerin Suriye'ye fiili müdahalesinin, tabandan gelen ayaklanmanın, yani Suriye halkının taleplerini savunma amacı taşımayacağı açık. Bunu, yalnızca 1990'larda Balkanlar'daki duruma değil, 2000'lerde Irak, Afganistan ve son olarak Libya'daki "insani" müdahelelere bakarak da saptamak oldukça kolay.
2003 yılındaki Irak işgalinin bir milyondan fazla Iraklının canına mal olması, ABD'nin "demokrasi götürme" projesinin dünya çapındaki devasa savaş karşıtı hareket tarafından teşhir edilmesi hafızalarımızda duruyor.
Bunun yanı sıra, Libya'da Arap Baharı'yla birlikte başlayan ayaklanma günlerinde Kaddafi güçlerinin saldırıları sonucu ölen insanların sayısı, BM verilerine göre, NATO müdahalesinden sonra gerçekleşen ölümlerin kat kat altında.
Dolayısıyla, Ortadoğu'da krallara, diktatörlüklere ve hanedanlara karşı büyüyen kitle hareketlerini destekleyenlerin, BM kararlarıyla gerçekleşecek "yardımları" elbette ki reddetmesi gerekiyor. Suriye'de ayaklananların kazanmasının yolu, Tunus'ta ve Mısır'da harekete geçen kitleleri takip etmesinden geçiyor.
Batı'nın müdahalesi talebinin Suriye'deki muhalifler arasında da alıcı bulmasını sağlayan, yalnızca muhalefet içinde buna eğilimli islamcı veya liberal grupların bulunması değil, bizzat Esad rejiminin bombardımanları ve bunun sonucunda ölen insanlar. Örneğin, ayaklanmaları örgütleyen tabandaki aktivistlerin iletişim ağı olan Yerel Koordinasyon Komiteleri (LCC), uzun süre her türlü askeri müdahaleye karşı çıktıktan sonra, son dönemde "Suriye halkının isteklerine zarar vermemesi kaydıyla", gösterileri korumak üzere bir uluslararası koruma fikrine sıcak bakmaya başladı.
Dolayısıyla, Batı müdahalesine karşı çıkmak için Esad'ı savunmak değil, muhalifler içinde gerçekten değişim ve özgürlük isteyenlerin siyasi çizgisinin kazanması için mücadele etmek gerekiyor. (OT/HK)