Tiranlar, işgalcilere davet çıkarırlar.
İbni Haldun
Yazı yazmak giderek zorlaşıyor, hatta imkansızlaşıyor. Gerçeklerin sıvı gibi akıp gittiği, yerine gelen “sözde gerçeklikler” arasında hangisini, neye dayanarak seçeceğinizi bilemeden, el yordamıyla karanlıkta yürür gibi yazmak.
Tahminler, olasılıklar, olamayacaklar veya olabilecekler arasında gidip geldiğimiz 7-13 Nisan 2018 tarihlerini içimizden kaç kişi, eğer hala yaşıyorsak, hatırlayacak.
Muhtemelen hiç kimse, çünkü daha yeni, daha seksi yeni yalanlarla donatılmış olacağız.
Belki söz kalır, birileri bizden sonra dünyanın çıldırdığı bu günlerin nasıl yaşandığını öğrenmek ister. Yazabilmek için uydurduğum bir teselli. Mesleki bir deformasyon da denebilir, yaşam boyu Ortadoğu ile ilgili çok fazla düşündüğüm, okuduğum, daha güzel günlerin umuduyla yaşama tutunduğum için. Ama bir çok şeyi bilmediğim gibi bunu da bilmiyorum.
Tweet
12 Nisan sabahı yatağının sağ tarafından kalkan sayın Trump, bir gün önce söylediklerini gece uykusunda unutmuş olmalı ki güne tweet'le başladı.
“Suriye'ye hava saldırısı yakında olabilir, olmayabilir de... Ben Suriye'ye ne zaman saldırılacağını hiç söylemedim. Her durumda benim yönetimim altında ABD, bölgenin IŞİD'den temizlenmesi için büyük katkı sağladı. Teşekkürler Amerika niye denmiyor?”
Suriye'deki hava üslerine, kimyasal silah üretim merkezlerine ve depolarına hava saldırısı bekleyenlerin hevesleri kursaklarında kaldı. Saldırı hem olabilir, hem olmayabilirdi.
FBI
Kaldı ki sayın Trump'ın Suriye'de ölenlerden daha acil ve önemli işleri vardı. FBI [Federal Soruşturma Bürosu] başına yeni çoraplar örmekle meşguldü.
Güvendiği ve bütün işlerini yürüten özel vekili Michael Cohen'in Trump kulelerindeki ofisi, kaldığı otel odası ve evi, FBI tarafından Güney New York Eyalet savcılarından alınmış arama izini ile basılmış, Cohen'in tüm evraklarına (bunlar herhalde hard disk olmalı) el konulmuştu.
Karışık bir paket
Özel işleri ile devlet işleri birbirine girmiş, Playboy kapak kızlarına ödenen paralar, çeşitli görevlere yapılan atamalar, görevden alınanlar gibi konulardan oluşan karışık bir paket bilgi FBI'ın eline geçmişti.
Bu durumda bir de savaş açmak Trump için ne getirir, ne götürür sorusu ortada duruyordu.
Ertesi gün atacağı tweetleri de düşünmek zorundaydı. Ne de olsa dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücünün başkanıydı.
Macron açıklaması
ABD kadar akıllı, hızlı ve unutkan olmayı beceremeyen Avrupa, Trump'ın Suriye'ye açacağı savaşta yanında nasıl yer alacakları konusunda tartışmaya, kendilerini haklı gösterecek gerekçeler aramaya başladılar.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Beşar Esat hükümetinin Duma'da sinir gazı kullandığına dair elinde belgeler olduğunu açıkladı.
Nasıl, nereden buldunuz gibi sorulara gizlilik nedeniyle yanıt verilmedi.
İngiltere’nin duyurusu
İngiltere ise eski Rus casusu Serge Skripal ve kızı Yulia Skripal’i zehirleyen maddenin Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü'nün yaptığı bir açıklama ile “Noviçok” olarak bilinen sinir gazının saf hali olduğunu tüm dünyaya duyurdu.
Rusya’nın itirazı
Kremlin, bütün bunların Rusya'yı itibarsızlaştırmak için İngiltere hükumeti tarafından yürütülen faaliyetlerin bir parçası olduğunu iddia etti.
Rusya, ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için eski casus Skripal (halen hastanede) ve kızının iadesini talep etti. Skripal'in kızı Yula ağlayarak asla Rusya'ya geri dönmek istemediğini ve İngiltere'de güvende ve huzur içinde olduğunu söyledi.
Trump
12 Nisan günü böyle biterken, Suriye'deki gerçek veya sözde gaz veya başka bir maddenin gökten atılması veya yağma sonucu ölen en az 70 insan çoktan unutulmuştu.
Biz, saat farkı nedeniyle, uyurken Başkan Trump muzaffer bir eda ile televizyonlarda ABD koalisyon ortakları Fransa ve Britanya ile birlikte Suriye'deki kimyasal silah üreten ve depolayan askeri hedeflere hava saldırısı yapıldığını açıklıyordu.
Teresa May
Bu ortak hava saldırısı koalisyon ortaklarından Britanya Başbakanı Teresa May'ın sözleriyle “Suriye'deki iç savaşa bir müdahale değildi, amaç rejim değişikliği ve bölgedeki savaşı körüklemek de değildi. Belirli hedeflere yönelik sınırlı bir girişimdi”.
Londra merkezli Independent yazarları Robert Fisk ve Patrick Cockburn'ün bu hava saldırısına ilişkin görüşlerini paylaşarak, sözü onlara bırakıyorum.
Fisk’in yazısı
Robert Fisk'in 12 Nisan tarihli yazısının başlığı şöyle: Kimyasal Silahlar İki Yüzlülüğü.
“Hiç bir ulvi amacı olmayan ikiyüzlülük. Kafa dağıtmak için söylenen yalanlar ve yaratılan gerekçeler. Macron şimdi de kendini İran'a karşı kalkan Suudi Arabistan trenine atmış durumda. İran'ın bölgedeki yayılmacılığına karşı olan bu trene binmesinin arkasında kuşkusuz ki Krallığa yapılması muhtemel silah satışları var.
“Genç bir Fransız lider olan Macron, Napolyon olmak hevesinde, savaşa karşı duracağına kendisini savaşa adıyor. Rusya'nın Suriye'deki varlığını kendi gözlerimle görmüş birisi olarak, Putin'in bu savaşı bir an önce bitirmek için sabırsızlandığını sezinliyorum.
"Ama ben bir başka savaşı,1980-88 yılları arasında İran-Irak savaşını hatırlıyorum Bu savaşta Saddam, İran topraklarını işgal etmiş, daha sonra işgal altındaki kendi topraklarına giren binlerce İranlı asker ve sivil üzerinde zehirli gaz kullanmıştı.
“Unutmayı seçtik”
“Ne tuhaf, bütün bunları unuttuk. Artık hiç konuşmuyoruz, hafızadan silindi. Kimyasal silah kullanımının normalleştirilmesi o zaman başlamadı mı? Sınırda ölen binlerce İranlı askerden ‘Pers böcekleri’ olarak söz eden Irak radyosu, insanların böcek gibi öldürülmesini onaylamadı mı?
“Asıl normalizasyon o zaman yapıldı, ama biz unuttuk, unutmayı seçtik. Ya Halepçe'de Saddam tarafından gazlanan Kürtler? Ortadoğu tarihinin çok kötü bir dönemini yaşıyoruz. Bunun acısını da her zaman olduğu gibi Filistinliler çekecek.”
Cockburn’un görüşleri
Patrick Cockburn'un 13 Nisan yazısının başlığı ise: “Kıyamet Çağrısı yapan Tweetler, Sınırlı Saldırılar”
“Eski bir Çin atasözü ‘Merdivenlerde çok patırtı var ama odaya giren hiç kimse yok’ der. Bu söz tam da bugün Suriye'de yapılan sınırlı hava saldırılarını tarif ediyor.
“ABD ve koalisyon ortakları Fransa ve Britanya'nın yaptığı minimal saldırılar, Esat'ın askeri gücünü yok etmekten ziyade ‘tasvip etmiyoruz’ mesajı iletmek için yapıldı.
Duma
“Bütün bu ‘yasal olmayan kimyasal silahlar’ tantanası içinde yaşanan gerçek ise Esat ordusunun 8 Nisan günü Duma'yı ele geçirmesidir. Bu da Esat'ın yedi yıl süren iç savaşta kazandığı en büyük başarıdır.
“Suriye hükümetinin kimyasal silah kullanmaktaki amacı Duma'daki muhalifleri teslim olmaya zorlamak idiyse, bunu gerçekleşti. Duma'da dalgalanan Suriye bayrağı da bunun göstergesidir.”
2003 yalanları
Her iki gazeteci ile aynı yaşta olduğum için, ben de unutmam gereken bir çok şeyi, hala hatırlıyorum.
Bush ve Blair ikilisinin Saddam Hüseyin'i devirmek bahanesiyle Irak'a asker sokmaya karar verdikleri 2003 yılında söylenen “Kitle imha silahları var” yalanlarını sonradan itiraf edip rezil olmalarına rağmen, tarihten hiç ders çıkarmamaya devam ediyorlar.
Irak Dünya Mahkemesi
Benim de aralarında olduğum Türkiye ve bütün dünyada “Irak'ta Savaşa Hayır” diyenler 23-27 Haziran 2005 günlerinde İstanbul'da Irak Dünya Mahkemesi adıyla sivil toplum kuruluşlarının ve mağdur Iraklıların katıldığı bir mahkemede ABD ve savaşa katılan tüm koalisyon ortaklarını yargıladılar.
Bu çok etkileyici mahkemeye katılan yazar ve aktivist Arundhati Roy şöyle diyordu:
“Irak'a saldırı, hepimize saldırıdır: Onurumuza, zekamıza, geleceğimize saldırdılar. Irak Dünya Mahkemesi kararının uluslararası hukuk çerçevesinde bağlayıcı olmadığını biliyoruz.
“Ama bunun çok ötesinde hedeflerimiz var bizim. Irak Dünya Mahkemesi kenarda durup Irak halkının katledilmesini, zapt edilmesini ve aşağılanmasını izlemek istemeyen dünyanın dört bir yanından milyonlarca insanın vicdanına güveniyor.”* (MUT/APA)
Yarın: Suriye Bombardımanı öncesi günler ve üçlü fotoğraf
* Irak Dünya Mahkemesi, Nihai İstanbul Oturumu, 23-27 Haziran 2005, Hazırlayan Müge Gürsoy Sökmen, Metis Yayınları, Birinci Basım, Haziran 2006.
Kaynaklar:
The Atlantic, The Daily Beast, Counterpunch, The New Yorker, The Boston Globedergi ve gazetelerinde 7-13 Nisan tarihleri arasında yayınlanan haber ve makaleler.