Yıl 2010. Diyarbakır sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan tarihi Cemilpaşa Konağı’nın yaşayan varislerinden Nejat Cemiloğlu dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile bir protokol imzalıyor. Buna göre Cemilpaşa Konağı belediyeye devredilerek, restorasyon ve röleve çalışmaları başlatılacaktı.
2012 yılında restorasyon süreci tamamlanan ve üç gün süren arama konferansının ardından konağın Diyarbakır Kent Müzesi’ne dönüştürülmesi kararlaştırıldı. Artık binlerce yıllık tarihe ve onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır’da geçmişi bugünle, bugünü geçmişle buluşturacak toplumsal bir hafıza merkezi oluşacaktı.
Ancak şimdilerde konak Sur’da yaşanan 104 günlük sokağa çıkma yasağının ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Acele Kamulaştırma kapsamına alınan birçok tescilli mekânlarından biri olarak yerini aldı.
Bu durum; 17. yüzyılda Diyarbakır’da konut olarak yapılmış mimari yapılardan biri olan konağın gerek varisleri gerekse yapının kendisinin başına ilk kez gelen bir şey değildi.
Cemil Paşa Ailesi; Hevî Cemiyeti (1912-22), Kürt Teali Cemiyeti (1917) ve 1925 Şeyh Sait Hareketi içerisinde yer almıştı. Şeyh Sait Hareketi ardından Cemil Paşa ailesindeki bireylerin hepsi tutuklanıp yargılanmış, daha sonra her ne kadar beraat etseler de sürgünden kurtulamamışlardı. 1927 yılında ailenin bir kısmı İzmir Buca’ya, 1933 ve 1936 yıllarında aile hısımlarıyla birlikte Türkiye’nin birçok iline sürgüne gönderilmiş, devlet tarafından mallarına el konulmuştu.
Bu sürgünlerde dağılan aileden; Kadri, Ekrem, Mehmet Ferid, Bedri ve Miktat beyler Suriye tarafına geçer. Ardından Vecdi Cemil Paşa, Mustafa Nühzed ve ailenin birçok bireyi 1932’de Xoybûn (Hoybûn) ve Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında yer alır.
1936 - 46 yılları arasında Cemilpaşa Konağı “İsmet İnönü İlkokulu” olarak trahom hastalığına yakalanan öğrencilerin okuduğu bir okula dönüştürülür. 1946’da sürgün dönüşünde ailenin bir kısmı yine konağa yerleşir ve 1965’lere kadar konakta yaşarlar. Daha sonra bakımsızlıktan aile konağı aile çalışanlarına bırakır. Onlar da konağın selamlık bölümünü Sami Hazinses ve Yakup Bostancı’ya puşicilik işletmesi için verirler. Daha sonra konağın müştemilat kısmı bir kısım varisler tarafından satılır, diğer bölümler de viraneye dönüşür.
Cemil Paşa ailesinin talebi üzerine ilk röleve çalışmasını yürütmesi için Çekül Vakfı görevlendirilir. 1998 yılında Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 2094 sayılı kararı gereğince araştırma kazısı, yıkılmış bölümlerin ortaya çıkarılması ve rölevesi kararı verilir. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Diyarbakır Valiliği'nin ortak kararıyla 25 Aralık 2010 tarihinde konağın röleve ve restorasyonu resmen başlar. Belediye’nin konak varisleriyle anlaşarak açtığı kamulaştırma davası 2012 yılında haklarının belediyeye geçmesiyle sonuçlanır. Ardından Diyarbakır Kent Müzesi olarak işlevlendirilmesine karar verilir.
Müzenin tema başlıkları belirlenirken Diyarbakır’ın binlerce yıl çeşitli kültürlerin ve inançların bir arada yaşadığı ortak bir alan olması göz önünde bulundurulur. Sıfır malzemeyle işe başlanır. Ancak eğer bir kentte 8 bin yıllık geçmiş varsa derlenip toparlanacak çok şey de vardır demektir. Müze’nin Suriçi’nde bulunması, buradaki hafızanın toparlanması açısından da ayrı bir özellik taşır.
Yok edilmiş tarihin yeniden gün yüzüne çıkarılması için somut ve somut olmayan kültürel miras olan binlerce dijital eser, bilgi ve belgeye ulaşılır.
Müzede aynı zamanda araştırmacılara hizmet vermek amacıyla bir hafıza merkezi oluşturulur. Geçmişten bugüne kadar kent belleğini derleyip toparlamaya yönelik bir çalışma yapılarak, burada yaşayan bütün halkların kendisinden geriye bıraktığı bir olay, insan ilişkisi, hikâye, eser ne varsa toparlanmaya çalışılır.
Kültürel farkındalık yaratan Kent Müzesi’ne dışarıdan gelen biri kenti her yönüyle tanımış olacaktı. Kentin kuruluşundan bugüne kadar bir bütün olarak burada yaşayan halkları görebilecek, buradaki inançları, çocukların nasıl büyüdüğünü, kültürler arasındaki dayanışmayı hissedecek, komşuluğu, köylülüğü, kentliliği görebilecek, melodisini duyumsayacaktı.
27 Mayıs 2015’te Kent Müzesi olarak açılan müzeyi çatışmaların başladığı Ağustos ayına kadar yaklaşık 30 bin kişi ziyaret etti. Ancak yasaklamayla birlikte 104 gün müzenin kapısına kilit vuruldu.
Kentin geçmişi, hatıraları, kültürü, tarihi, toplumsal hafızası Müze ile korunmaya çalışılırken, bugün bambaşka bir durumla karşı karşıyayız. İnsanların başlarına yıkılan evlerinde bulunan tüm hatıraları kamyonlara doldurulup, moloz muamelesi yapılıp çöplere atılıyor. Bir yandan 8 bin yıllık geçmişe dair hatıralar korunmaya çalışılırken, öte yandan bir kentin geçmişi, bugünü ve geleceği sistematik bir biçimde yok ediliyor.
Kültür Bakanlığı’nın Müzeler Müdürlüğü’ne bağlı, kamuya ait bir mekan olan ve belediye tarafından zaten kamulaştırılmış olan müze şimdi yeni bir akıl tutulmasıyla yeniden kamulaştırma kapsamında. Acele Kamulaştırma Kararı ile bundan sonraki akıbetinin ne olacağı belli olmayan bu yorgun konak bir kez daha sürgüne mahkûm edilmeye çalışılıyor. (BD/EKN)