Buna ne kadar "kara mizah" yakıştırması yapabiliriz bilinmez ama, Rönesans İtalyası'nın kültür dünyasına armağan ettiği "Commedia dell'arte" sanatının en büyük ustalarını hasetten çatlatacak ustalıkta bir "oyun"un, kanlı bir oyunun, hem de Yeni Dünyalılar tarafından sahneye konmuş olduğunu gösteren epey bulgu var elimizde.
Bildiklerimiz var, bilmediklerimiz var. İtalya'nın tanınmış gazetelerinden İl Manifesto'nun muhabiri Giuliana Sgrena, ABD ordusu tarafından ayaklar altında çiğnenen, bombalardan ve kurşunlardan vurulmamış binası kalmamış, yerlebir edilmiş Felluce şehrinden Irak'ın dörtbir yanına dağılmış ve kendi ülkesinde "mülteci" olmuş insanlarla röportaj yaparken 4 Şubat günü kaçırılmıştı; burasını kesin olarak biliyoruz.
Onu kimlerin kaçırdığını ve tam olarak ne istediklerini ise bilmiyoruz. Daha sonra televizyonda yayınlanan bir video kaydında Sgrena'nın yardım çığlığı attığını ve işgal kuvvetlerine ortaklık eden yabancı askerlere -ve tabii kendi ülkesi İtalya'nın askerlerine- Irak'ı terketmeleri çağrısında bulunduğunu biliyoruz.
Ondan sonra neler olup bittiğini, nasıl pazarlıklar yapıldığını bilmiyoruz gene. Ama şunu biliyoruz: Bayan Sgrena geçen Cuma akşamı serbest bırakıldı. Ondan sonra neler olup bittiğini gene tam bilemiyoruz.. Farklı ifadeler ve farklı gerçeklikler arasında kafamız karışıyor.
Bu dramın baş kahramanının tanıklığı ile Irak'ın Amerikalı fatihlerinin ifadeleri arasında önemli farklılıklar var. Artık hangisine inanırsak: Baş tanık ve kurbanlardan Sgrena'nın kendisi, kendi gazetesine yazdığı yazıda ve bir İtalyan televizyonuna verdiği demeçte, kaçıranların kendini bırakmakta kararlı olduğunu söylüyor.
Ve fakat çok dikkatli olması gerektiğini, çünkü "Amerikalıların onun sağ salim geri gelmesini istemedikleri" konusunda onu uyardıklarını da ekliyor. Uyarının çok ciddi olduğunu düşünmemizi gerektiren sebepler yok değil. Şöyle:
İtalyan gizli servis elemanları kendisini teslim alıyorlar. Nicola Calipari adlı üst düzey ajan onu özel arabaya alıyor ve gözbağını çözüyor. Diğer iki İtalyan ajanla birlikte arabanın içinde bir "şakalaşma ve tebrikleşme yağmuru"nun ardından İtalya'ya gidecek uçağa binmek üzere Bağdat Havaalanı'na doğru yola koyuluyorlar. ABD askerleri ile lebaleb dolu o tehlikeli yolda tüm kontrol noktalarını sağ salim geçiyorlar. Derken, alana 700 metre kala korkunç bir şey oluyor.
Bir başka yağmurla karşılaşıyorlar: kurşun yağmuruyla! Evet burası net: Tarrakalar, kan, ölüm ve yaralanma. Ekip şefi, tecrübeli ajan Nicola Calipari kendi bedenini, kurtardığı rehinenin üstüne siper ediyor. Bunun bedelini ödüyor ve Amerikan kurşunları ile ölüyor. Bayan Sgrena - BBC gibi bir saygın haber ajansının ilk anda söylediklerinin aksine, hafifçe omuzundan değil - hem omuzuna hem de ciğerine giren kurşunlarla yaralanıyor. Bu bilgileri bayan Sgrena'dan alıyoruz. Ölen ajan Calipari, doğal olarak, konuşamıyor. Ama kurtarılan rehine gazeteci, yaralı da olsa konuşuyor. Ona inanırsak, araba hız yapmıyor, hiçbir kontrol noktasında da durdurulmuyor ve birdenbire cehennemi bir kurşun yağmuruna uğratılıyor.
Gelin görün ki ABD yetkilileri bambaşka bir hikâye anlatıyorlar: Arabanın aşırı sürat yaptığını, Amerikan askerlerinin deli gibi el kol salladığını, parlak işaret ışıkları yaktığını, havaya uyarı ateşi açtığını, ama arabanın bunlara hiç aldırmadan deli gibi gitmesi üzerine -ne yapsınlar- çarnâçar ateş etmek zorunda kaldıklarını, gene de olup bitenlere çok üzüldüklerini ve tam soruşturma açılacağını söylüyorlar. Rumsfeld ve Bush "bu korkunç kazaya çok üzüldük" diyorlar. Koskoca ABD yetkililerine inanmamak için hiçbir sebep yok.
Gelin görün ki Sgrena başka şeyler söylüyor: "Şoförümüz özellikle hız yapmıyordu, ateş başlayınca avaz avaz 'Biz İtalyanız!' diye bağırdı, ama dinlemediler" diyor. İşin tuhafı, Sgrena'nın yanında ona eşlik eden görevli Pier Scolari de gazeteciyi doğruluyor: "Amerikalılar da İtalyanlar da onun arabasının geldiğini biliyorlardı" diyor Scolari. "Olay sırasında Başbakan Berlusconi'nin bürosu arabadaki ajanlarla telefonda konuşma halindeydi!" Derken, telefon konuşması kesilmiş ve ardından da ABD ordusu cep telefonlarını susturuvermiş!
Buyrun bakalım! Yasaklanmamış olsa bir de buradan yakın. Solcu falan, ama hayli saygın olan İtalyan gazetesinin güvenilir muhabirine inanmamak zor. Bu ölüm kalım anında gazetecinin yanıbaşında bulunan kişiye de inanmamak olmaz şimdi. Gazetenin editörü Gabriele Polo'nun da baş ajan Calipari'nin öldürülmesini, "düpedüz cinayet" diye nitelendirmesini hiçe saymak da olmaz. İtalyan halkının ezici çoğunlukla ülkeyi derhal terketmesini istediği İtalyan askerlerinin "Barışgücü" diye adlandırılmasını da sineye çekmek zor. Peki ne yapacağız?
İtalyan Başbakanı, başarılı işadamı ve medya imparatoru sağcı Berlusconi'nin yeni ektirdiği saçlarını tel tel yolmasına yol açabilecek bir durum var ortada: Solcu gazetenin cesur muhabirini teröristlerin elinden kurtardıktan sonra Amerikalı müttefiklerin "kaza" kurşunlarından koruyamayan, ama bu uğurda kendi hayatını cesurca feda eden gizli ajan için meşhur Katolik kilisesinde yapılan görkemli devlet cenaze töreni sırasında, o ajanın maaşını vergileriyle ödeyen ve Barışgücü'nün "savaşgücü" olmaktan ve Irak'tan çıkmasını talep eden İtalyan protestoculara karşı Protestan Amerikan Başkanı'nı ve İtalyanların Irak'taki Barışgücü maskeli işgalgücü ortaklığını savunmak üzere kendi "gövdesini siper eden" Berlusconi'ye, doğaçlama sahnelenen, maskeli tiyatro Commedia dell'arte'den bir rol yakıştırsak mı seninle ey seyirci/okur, ne dersin? Şahsen, aklıma Brighella karakterinden başkası gelmiyor.
Brighella'nın ortağı kovboylara gelince, onlara da bu oyunundan çıkardığımız "hisse"yi söyleyelim bari: "Sürat Felakettir."(ÖM/EÜ)
* İnternette açık katılımla oluşturulan Wikipedia ansiklopedisi, Commedia dell'arte karakterlerinden Brighella'yı şöyle tarif ediyor:
"Brighella (Figaro, Molière'de Scapin), Bergamo. Kapkaççı bir kötü karakter, Arlecchino'nun partneri. Orta halli bir aileden gelmesine rağmen büyük servet yapmış biri. Genellikle, kasabanın tavernasının sahibi. Kadınlar arasında revaçtadır, kadın avcılığında başarılıdır. Bugüne uyarlansa, gözalıcı bir arabası, markalı, cicili bicili elbiseleri ve pırlantalı yüzükleri olurdu. Tipik bir Latin maçosudur. Bu konumun getirdiği bütün cazibeyi de, bütün dezavantajları da benliğinde taşır.