Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Bir kadın, henüz 23 yaşında. 2018 Mayıs’ının 28’inden 29’una geçerken gece ardında bir çığlık bırakarak öldürüldü. 7 harflik kısacık ismi, 23 yıllık kısacık ömrü tüm kadınların çığlığına dönüştü şimdilerde.
TIKLAYIN - Şule Çet cinayeti kronolojisi
2018 yılında, bianet erkek şiddeti çetelesine göre 255 kadın öldürüldü. Şule Çet de öldürülen kadınlardan birisiydi. Eski patronu Çağatay Aksu ve onun arkadaşı Berk Akand tarafından tecavüz edilen, ardından bir plazanın 20. katından aşağı atılan Şule Çet ismi kayıtlara ‘intihar’ olarak geçirilmek istendi.
TIKLAYIN - Şule Çet Davasında Sanıklar Tutuklu Yargılanmaya Devam Edecek
Şule’nin atıldığı anla içerideki iki ismin dışarıya çıkma süresi arasında 18 dakika varken, kamera kayıtlarında iki katilin de birbirine bağırıp çağırdığı görülürken, lavaboda bulunan kan örneklerinin fotoğrafları çekilmişken, Şule’nin bedeninde çeşitli saldırı izleri bulunmuşken, tırnak diplerinden çıkan kalıntılar özsavunma hakkını kullanmaya çalıştığını gösterirken yani her şey apaçık ortadayken cinayet, intihar etiketi ile kapatılmak istendi.
Soruşturmayı yürüten ilk savcı lavabodaki kan örneklerinin incelenmesini talep etmedi, Çağatay ve Berk ile “bilgi veren” sıfatı ile görüşüldü. Yani bir şüpheli muamelesi dahi yapılmadı. Derken aylar boyu aramızda dolaşan bu ikili nihayet tutuklandı. İlk duruşma günü gelince birilerinin davanın aydınlatılmaması için ellerinden geleni yaptığını gördük.
9 ay boyunca:
* Olay yerinde sperm, kan gibi biyolojik leke tespiti için değişik dalga boylarında ışık kaynağı ile ışıklı inceleme,
* Çöplerdeki atıklar üzerinde biyolojik ve kimyasal inceleme,
* Olay yerinde masalar, sehpalar, lavabolar ve zemindeki halılar üzerinde birçok taze ve kurumuş leke görülüyor. Bunlar üzerinde biyolojik ve kimyasal inceleme,
* Ölü muayene videosunda ve fotoğraflarında Şule Çet’in üzerinden çıkartılan iç çamaşırı ve içerisindeki ped ya da peçete adli otopsi tutanağında bulunmuyor ve iç çamaşırı ve içerisindeki ped ya da peçete üzerinde sperm, kan, tükürük vb. incelemeler yapılmadığı ilk duruşma günü ortaya çıktı.
TIKLAYIN - bianet erkek şiddeti çeteleleri
Bir Tecavüz Davasında “Kayıp Delil”
Herhangi bir tecavüz davasına doğru gözümüzü çevirelim. Bir taciz- tecavüz durumunda cinsiyet eşitsizliğinin ve toplumsal yargıların getirisi olarak kadınların dile getirmeye dahi çekindiğini biliyoruz. Bunun ilk sebebi kolluk- yargı mekanizmalarında ilk sorgulananın kadın olması şüphesiz.
“Ablacım sen de o eteği giymişsin, biz şimdi ne diyelim o abiye?” diyen polislerin tacizlerine maruz kalmanın yanında karakolda polislerin tecavüzüne uğrama ihtimali de oldukça yüksek örneğin.
Ya da mahkemede birdenbire “sen de şu marka iç çamaşırı giymişsin, tahrik var” denerek kendini sanık koltuğunda yargılanır bulması mümkün. Bu gibi açabileceğimiz noktalar baştan kadınların yargı süreci başlatmamasına ve cinsel saldırıları gerçekleştirenlerin cezasız kalmasına neden oluyor. Bütün bu tabuları yıkarak, karakoldaki tacizi aşıp mahkemelere ulaşıp yargı sürecini başlatınca ise bir ispat zorunluluğu başlıyor. Tecavüze uğradığını “ispat” etmek zorundasın!
Başlı başına tartışılması gereken bu konuyu bir kenara bırakıp cinsel saldırı- tecavüz davalarında delili ne oluşturur sorusuna dönelim. Çocuklara yönelik cinsel istismar davalarında bir iç çamaşırı bütün iddianameyi oluşturur kimi zaman. Yırtık bir iç çamaşırı dışında kadının elinde hiçbir “kanıt” yokken o delil tecavüzcüyü ele vermiştir.
Şule Çet davasında yukarıda belirttiğimiz bütün o incelemeler yapılmamışken şimdi de dosyanın belki de en önemli noktasını oluşturacak delilin ‘kaybolduğu’ söyleniyor.
Adli Tıp, incelemesi yapılmayan iç çamaşırının aileye teslim edilen eşyalar arasında olduğunu iddia ederek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Eşyaların teslimi esnasında Av. Umur Yıldırım’ın yaptığı kayıtlar iç çamaşırının aileye verilmediğini ortaya çıkardığında ise mahkeme derin bir sessizliğe büründü.
Ecem Balcı cinayetinde delilleri karartanlar adli kontrolle serbest bırakılmışken, 11 yaşındaki Rabia Naz’ın katillerini devlet yetkilileri korumaya çalışırken bir de Şule’nin dosyasındaki delillerin “arada kayboluvermiş” olmasına inanacak mıyız gerçekten? Şule’nin yaşadıkları her birimizin başına gelen/ gelebilecek olan olaylarken o delillerde hepimizin geleceğinden izler saklı.
Dünü aydınlatılmadan, adalet sağlanmadan yarınlara adım atamayacağımızın farkındayız. PSA izleri bulunmuş, vücudunda çeşitli muayenelerde tecavüz bulguları tespit edilmişken o iç çamaşırının dosyanın belki de en önemli delili olduğunun farkında olmak için ne hukuk eğitimine ne de kriminoloji yetkinliğine ihtiyacı yoktur hiç kimsenin.
Pek tabi bu saatten sonra ortaya çıkacak/ çıkarılacak delil ne kadar güven verir dersek o da büyük bir soru işareti. Ama ilk elden mahkemenin tüm kamuoyu için adalet anlamına gelen bu davada en başta şu sorulara yanıt vermesi gerekir:
* Dosya bakımından en önemli bulguları verebilecek delilin incelenmeden aileye teslim edilmesi mümkün müdür?
* Aileye teslim edilmediği ortaya çıkan iç çamaşırının kaybolmasından sorumlu olan kolluk ve Adli Tıp çalışanları hakkında işlem başlatıldı mı?
* Dosya ile ilgilenen ilk savcı delilleri inceletmemesi üzerine görevden alınmıştı. Peki bu savcı şu anda görevine devam ediyor mu, hakkında işleyen soruşturma sürecinde ne gelişmeler yaşandı?
#DelillerinPeşindeyiz
Bu dava hepimizin geleceğidir. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayet davalarında verilen her karar yenilerine ışık tutacaktır. Şule’nin sesi olmak yaşamlarımız için çığlık olmaktır. Tam da bu nedenle delillerin peşindeyiz. Bıkmadan, usanmadan soruyor ve 15 Mayıs’ta o delillerin hepsini istiyoruz. (CÇ/EMK)