Su yaşamdır. Suyun yokluğu doğanın dengesini bozar; önce yavaş yavaş kuşlar kaybolur, ardından sazlıklar ölür, göller kurur. Su giderek daha derine kaçar. İklim sertleşir, tarlalar çoraklaşır.
Suyun tükendiği yerlerde yaban hayat yok olur. Yaban hayat da neymiş deyip geçemeyiz. Çünkü yaban hayat, tarımın dolayısıyla gıdanın devamı ve ekolojik yaşamın sürmesi için olmazsa olmazdır.
Çiftçiler, arı olmazsa meyve ve sebzelerin meyve bağlamayacağını, solucanlar olmazsa toprağın kendini yeniden üretemeyeceğini dolayısıyla yaşama, üremeye analık edemeyeceğini bilir. Fareler olmazsa toprağın havasız kalacağını, yılan olmazsa her tarafı farelerin basacağını, leylekler olmazsa yılanların daha da çoğalacağını, domuz olmazsa ormanların hayatiyitini sürdüremeyeceğini farkındadır. Bitkilerin özsuyunu emerek kurumalarına neden olan yaprak bitlerini yiyerek kendi yaşamını sürdüren uğur böceklerini tarla kuşları yiyerek hayatta kalır. Tarla kuşlarınıda yırtıcı etçil kanatlılar yer. Bu döngü böyle devam eder gider. Doğadaki bu sonsuz zincirin halkalarından daha bir çok örnekler verilebilir. İşte yaşamı var eden ve dengede tutan bu sonsuz zincirin halkalarını oluşturan canlılar susuz yaşayamaz!
Şimdi Türkiye'de şirketler akarsuları doğal ortamlarından/akışından alıkoyuyor boruların içine alıyor. Nehirlerin hatta derelerin üzerine Hidro Elektrik Santraller (HES) kuruyorlar. Sulardan enerji elde etmek için yaşam iksiri suyu boruların içine hapsediyorlar. Akarsuları boruların içine hapsedebilmek için boruların güzergâhına rastlayan herşey, Köyceğiz'de yapılan HES'in yapım öncesinde olduğu gibi yüzyıllık çınar ağaçları dahil herşeyi kesiyor, yok ediyorlar. HES'lerin zararı bu kadar ile de kalmıyor. Üzerine HES kurulan akarsuların geçtiği ovalarda yılda iki ürün alınıyor olmasına rağmen tarımda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle çiftçiler her geçen gün yoksullaşıyor. Şimdi HES için boruların içine alınan bu sular nedeniyle bırakalım yılda iki ürün almayı iki yılda bir ürün bile alınamayacak. Yılda iki ürün aldığı halde yoksullaşan çiftçiler iki yılda bir ürün almaya başladıklarında üretime devam edebilmeleri ve köylerinde kalmaları mümkün olmayacak, kentlere göç edecek!
Şu anda 1500'ün üzerinde HES'in kuruluşu için ruhsat almış durumda şirketler. Söz konusu şirketler, hak devri yapabiliyor ki; gazetelere ilan verebiliyor, HES kurmak için aldıkları ruhsatları alıyor, satıyorlar.
Şirketler suların özgür akmasının sağladığı yaşamı ve değeri değersiz göstermek için "Su akıyor, Türk bakıyor" sloganını üretip, ortaya attılar. Oysa sular amaçsız akmaz. Özgüür akışıyla bütün evrene yaşam sunar. Açıktan akan sular, buharlaşması sonucunda suyun akmadığı kurak bölgelere de yağmur olur düşer, düştükleri yerlere de hayat verir. Herşeyi para olarak gören paragöz şirketler ve kendisini onlara hizmete adamış hükümet suyun akışını amaçsız ve yararsız olarak görebilir. Şirketler ve hükümetler için paraya dönüşmeyen sular yararsız ve değersiz gelebilir. Onlar için değersiz olan, özgür akışıyla onlara para sağlamayan su, tüm canlılar ve doğanın devamı için yararlıdır, gereklidir.
Evet, sularımız pet şişeier, damacanalar derken şimdi de borulara hapsediliyor. Doğa sulardan mahrum kalacakmış ne gam! Su boruların içinde paraya dönüşüp şirketlerin kasasına akacak Onlar için önemli olan bu. Başka bir deyişle, şirketler; "su nerede daha çok tüketilecek ve para getirecekse o yöne doğru aksın, akıtılsın" istiyorlar.
Su para olsun, şirketlerin kasasına aksın diye hükümet, devlet garantili HES'ıer kurulması için bol keseden ruhsat dağıtıyor. Dünya Bankası bu konuda şirketlere destek veriyor. Dünya Bankası'nın isteğiyle hükümetler şirketler için yasal düzenlemeler yapıyor.
Ancak akarsuların borulara hapsedilmesi, şişeler ile damacanalara hapsedilmesine benzemez. Bir şey(ler) yapmalı!(AA/EÜ)