İzmir’deyiz. Bir Suriye restoranında yan masadaki iki genç çiftle sohbet başlıyor…
Rama ve Nour teyze kızları. İkisi de ilkokul öğretmeni.
Nour yedi aylık hamile. Eşi Cemal yaşı gereği yakında Esad'ın ordusuna alınacağı için Suriye'den ayrılmışlar. Savaş duracak gibi görünmüyor, Cemal orduya yazılmak istemiyor, doğum sırasında eşinin yanında olmak, çocuğunun büyüdüğünü görmek istiyor.
Genç karı-koca dağlık arazide kalabalık bir grupla dört saat yürüyerek Suriye’den Türkiye'ye 20 gün önce giriş yapmış.
Rama'nın eşi Yahya ise Şam'da beş yıldızlı bir otelde muhasebeciyken işini bırakıp bir yıl önce İstanbul'a gelmiş. Kasımpaşa'da artık hatırlamak istemediği bir daireye aylık 600 lira kira öderken bir çamaşırhanede iş bulmuş. Haftanın altı günü, günde 13 saat çalışarak kirayı ve faturaları zar zor ödemiş. “Tamam, Türkiye bu kadar,” diyor.
Dördünün de 30'lu yaşlarına daha yıllar var.
Yunanistan'a geçmek istiyorlar. Anlaştıkları Suriyeli kaçakçı onları ucuz bir otele yerleştirmiş ve kendisinden haber beklemelerini söylemiş.
Günlerdir haber gelmiyor. “Hava kötü, ondan” diyorlar. Otel kendileri gibi geçiş bekleyen Suriyelilerle dolu. Lobide kalabalık bir ailenin yeni alınmış can yelekleri kocaman battal boy plastik poşetlerde odaya çıkarılmayı bekliyor…
“Burası seçenek değil”
Geçiş için kişi başı 1500 euro ödeyecekler. Lafa karışan başka biri bu mevsimde hava nedeniyle geçişler azaldığı için fiyatların çok düştüğünü söylüyor. 500 euro’ya karşıya geçirenler var, niye fazla versinler?
“Çok fazla aracı dahil olmuş sizin pazarlığa” diyor lafa giren kişi. “O paranın çoğu komisyon.”
Geçişin tehlikelerinden bahsediyoruz… Ne Rama ne de Nour yüzme biliyor. Yine de vazgeçmeye niyetleri yok. Neden burada kalmadıklarını soruyoruz. “Türkiye” der demez net bir “Hayır!” çıkıyor ağızlarından. Burası bir seçenek değil.
TIKLAYIN - MÜLTECİ ANLAŞMASINA SURİYE VE BM DE TARAF OLMALI
Yalnızlık
Nour doğum yapmayı bilip bilmediğimi soruyor. Yaşadığı yalnızlık duygusu ve tekinsizlik yüzünden tecrübe desteği arayışında. Güvenebileceği, ne yaptığını bilen insanlar yok etrafında. Önümüzdeki günlerde hayatının belki de en zor yolculuğunu yapmayı ölüm pahasına göze almış, ama yolculuktan değil, doğumdan korkuyor.
Suriye'de kalan annesi, bebeğini dünyaya getirirken yanında olmayacak. İlk çocuğunu bir mülteci olarak, bilmediği topraklarda doğururken yanında işinin ehli biri olmayacağı için endişeli.
Sınır kapalı ama…
“Sizce Almanya mi iyi yaşamak için, Fransa mı” diye soruyorlar. İyimserlikleri karşısında ne diyeceğimizi bilemiyoruz.
Rama ve Nour'un erkek kardeşleri bir yıl önce Berlin'e varmışlar. Kızlar Almanya, eşleri Fransa'dan yana.
Yunanistan'dan sonra Makedonya'ya geçmeyi planlıyorlar. Makedonya sınırının kapalı olduğunu söylüyoruz. Onu artık orada düşünecekler. Yolculuktan vazgeçme ihtimalleri yok. Bir an önce hayallerindeki cennete varmak istiyorlar.
Karşı kaldırımdaki ayakkabı mağazasının vitrinine sıralanmış portakal rengi can yeleklerini gösteriyoruz: “Aldınız mı, siz de?”
Yarın alacaklar. Geçtiğimiz haftalarda haberlerini okuduğum suya batan can yeleklerinden bahsediyorum, panik duygumu saklayamadan.
Arkadaşım, “Yeter artık, korkutma” diyor.
Cennet neresi?
Beraber restorandan çıkıyoruz. 12 yaşındaki Halepli İbrahim mendil satmak için yanımıza geliyor. Annesi ve ağabeyi ile sınırı yürüyerek geçmişler. Babası hastalanınca annesi Halep'e geri dönmüş. Ağabeyi bir terzihanede çalışıyor, kendisi mendil satıyor, aç kalmıyorlar.
Yüzünün sol yanı alnından çenesine kadar çizilmiş. Mendil satarken yakalanınca polisten kaçarken olmuş.
Yunanistan'a gitmeyecek. Savaş biter bitmez anne babasının yanına dönmek istiyor. Özlediği cennet annesi.
TIKLAYIN - MÜLTECİLER SAĞLIK AÇISINDAN SAVUNMASIZ
Can yeleklerinin etkisi
Restoranda tanıştığımız gençler İbrahim'le sohbete başlıyor. “Can yelekleri için iyi bir yer biliyor musun?”
İbrahim onları ara sokaklardan yürütüp bir pasaja sokuyor. “Gelebilir miyiz” diyoruz, “Gelebilirsiniz tabii” diyorlar nezaketle.
Cemal ve Yahya İbrahim'in tanıştırdığı adamla sohbete başlıyor. Gösterdiği can yeleklerini ve siyah lastikten can simitlerini deniyorlar.
Kocasını üzerinde yelekle gören Nour'un ağzından istemsiz bir ses çıkıyor, aniden arkasını dönüp pasaj içinde bir sandalyeye çöküyor. Kafasını çevirip bakamıyor. “Şu rüya bir bitse!”
Kabusun İngilizcesini bilmiyor. Satıcı varlığımızdan rahatsız olduğu için vedalaşıp ayrılıyoruz.
Mecburiyet
Sokakta Suriyeliler kocaman sırt çantalarıyla hemen ayırdediliyor. Küçücük çocukların bile boylarına göre bir sırt çantası var. Birkaç Suriyeli ile daha sohbet ediyoruz. Hepsi de adalardan birine geçmek istiyor. Neden?
Tercümansız konuşamasak da tanıdık bir kelime defalarca yankılanıyor: Mecbur. Mecbur...
-Korkmuyor musunuz?
-Savaştan kaçtık, sudan mı korkacağız.
Brüksel’de ne konuşuluyor?
Avrupa Birliği Türkiye’ye söz verdiği ilk üç milyar euro’yu taksitle ödeyedursun, Türkiye'de insan kaçakçılarının 2015'te 2 milyar euro’luk bir kayıtdışı girdi sağladığı tartışılıyor Brüksel'deki zirve öncesi Twitter'da. Konuştuğumuz hiçbir Suriyeli zirveyi ya da oradan çıkacak sonuç bildirgesini merak etmiyor. Neredeyse hiçbirinin kendileriyle ilgili bir zirve yapıldığından haberi bile yok. Paralel yaşamlarda herkes kendi rüyasını görmeye devam ediyor.
Sahilin dedikleri
Ertesi sabah Dikili'de sahil güvenliğin bir plajda 120 mülteciyi durdurduğunu öğreniyoruz.
Pisa plajı bir süredir kaçakçıların sıkça kullandığı çıkış noktalarından biri. Akşamüzeri orada dolaşıyoruz. Bir uçak enkazının etrafa dağılan parçaları arasında yürüyor gibiyiz. Bir gün önce dükkanlarda gördüğümüz can yelekleri, sırt çantaları burada kumlara saçılmış.
Cemal'in denediği siyah can simitlerinden de var birkaç tane. Hepsinin de havası çoktan inmiş. Giysilerin çoğu çocuk giysisi. Belli ki çantalar hazırlanırken onların ihtiyaçlarına öncelik verilmiş.
Şık bir dosyanın üzerinde Pakistan'daki bir beyin cerrahının isim ve adresi var. İçinden aynı doktorun yazdığı ameliyat raporu, bir EKG şeridi, tahlil sonuçları çıkıyor. Yakın zamanda beyin ameliyatı geçirmiş 35 yaşında bir kadın hastaya ait hepsi.
TIKLAYIN - GÖRENDAĞ: MÜLTECİLER PAZARLIK KONUSU YAPILDI
BM ne demişti?
Afgan ve Iraklı mültecilerin Suriyeliler arasına karışıp botlara bindiği sır değil. Hastanın karşıya geçip geçmediğinden emin değiliz, ama geçse bile AB ile Türkiye arasındaki zirveden önce AB'nin Türkiye'ye geri göndermeyi tartıştığı gruba dahil edilecek.
Suriyeli olmayan mültecilerin durumu zirve öncesinin temel tartışmalarından biriydi. Birleşmiş Milletler zirveden tam bir gün önce onlarla ilgili yeni bir açıklama yaptı: Afgan ve Iraklı mültecilerin Avrupa'dan geri gönderilmesi AB'nin kendi iltica yasalarına aykırı. Yunan sularında kurtarılan ve mülteci kriterlerine uyan herkes AB'ye iltica başvurusu yapma hakkına sahip.
“Can yeleği olarak kullanılmaz”
Plajın en dibinde beyaz köpükten büyük kutular var bolca. Şişme botlara takılan motorların ambalajları. Kullanma kılavuzları, garanti belgeleri hiç açılmadan bırakılmış.
Onların yanında birkaç tane çocuklar için şişme deniz yeleği kutusu buluyoruz. Üzerlerinde İngilizce “can yeleği olarak kullanılmaz” uyarısı var. Oracıkta paketlerden çıkarılıp 3-6 yaş arası çocuklara giydirilmiş. Plajdan ayrılmadan telefonlarımıza Didim'de batan tekneyle ilgili mesajlar geliyor.
Zirve başlamadan önceki hafta denizin yükselmiş olması geçişlere ara vermedi. Binlerce mülteci Ege'den Yunanistan'a akmaya devam etti. 120 tanesi Dikili'de botlardan indirilip şehre geri gönderildi. 25 mülteci Didim'de öldü.
Ne hava, ne kabaran deniz, ne jandarma, ne de Avrupa içindeki kapalı sınırlar mültecileri durdurmadı. Hava ve geçiş durumunu yorumlayanların özgüveninde henüz bir azalma olmadı. (SV/YY)