Amerika ve Macaristan ortak yapımı, 1992 tarihli, başrollerini Robert Duvall (Josef Stalin), Julia Ormond (Nadya Alliluyeva), Maximilian Schell (Vladimir Lenin), Jeroen Krabbé'nin (Nikolai Bukharin) oynadığı "Stalin" filmi, yalnızca sinemanın sıkı takipçileri tarafından değil, çeşitli politik formasyonlara sahip kesimler tarafından da tartışılmakta.
Böylesi de doğal, çünkü bu film Sovyet Devrimi'nin ve insanlığın büyük hayali sosyalist toplumun fonunda Stalin'i anlatmakta. Tarihi ve biyografik bir film.
Sinema sanatı, en etkili (belki de birinci) propaganda aracıdır. Film üretiminin görsel boyutu ön plandadır ve sahneler, istenildiği etkiyi yaratabilmek için büyük ölçüde kurgulanmaya uygundur.
Algıda gözün etkisi (payı) büyüktür. Algıdaki gözün payına bir de kulak (işitsellik) eklendiğinde izleyici, sinema sanatı yoluyla kuşatılmışlık altına alınabilir. Özellikle başarılı propaganda filmleri, bu kuşatılmışlığı özneye 'yedirerek' yaparlar ki, uzun vadede etkili olanlarda bu türlerdir.
Dolayısıyla tarihi ve biyografik filmleri, işlediği konuya veya kişiye göre daha bir siyasal ve kültürel süzgeçlerden geçirerek izlemek gerekir. Beyazperdenin, beyaz camın karşısına marjlı olarak oturmakta fayda var. Hele bu bir Hollywood yapımı ise!
Stalin filmi üzerine yazmayı düşünüyordum ki, 7 Temmuz 2012 tarihinde Bianet'te Kenan Tekeş'in, "Gerçeklikteki Kara Bir Delik" yazısını okuyunca, yazımı, Tekeş'in yazısı üzerinden inşa etmeyi uygun gördüm. Bu vesileyle hem Tekeş'in değerli görüşlerinden yararlanacak hem de Tekeş'e eleştiride bulunabilecektim. Ancak belirtmeliyim ki, bu yazı, Tekeş'in yazısına karşı başlı başına bir eleştiri yazısı değildir.
Tekeş'in uzun sayılabilecek yazısında sinema ve tarih ilişkisi, sinemanın propaganda aracı olarak kullanılmasını örnekleriyle anlattığı bölümlerine katılıyorum. "Tarihsel filmler yapmadaki diğer bir amaç da ideolojiktir. Bütün ulus devletler kendi ideolojisini/tarihini sinema aracılığıyla yeniden üretmekle kalmaz bir 'öcü' haline getirdiği 'öteki'nin düşüncesini de kitlelerin algı dünyasında yeniden dönüştürür" diyen Tekeş, ideoloji ile sinema ilişkisini haklı olarak ulus devlet üzerinden kuruyor.
Sinema sanatı yoluyla gerçek ters yüz edilebildiği gibi, gerçeğin parçalar halinde sinema diliyle yeniden üretilmesi de mümkün. Sinema tarihinde bu her iki örnekten bolca var.
Stalin filmine gelince!
Filmin Stalin'in şahsından hareketle, dolaylı olarak sosyalizm karşıtlığı yaptığı bir gerçek.
Ancak bana göre bu durum, arka planda kalmakta. Filmin Stalin'i ve dönemini anlatmasındaki başarısı bundan çok daha önemli ve önde.
Kenan Tekeş, "Peki, gerçeklik nasıl ters yüz edilir. Peki, bir hayal nasıl gülünç hale getirilir. Bir lider nasıl karikatürleştirilir. İşte film bunları yapıyor" diyerek devamla, (film) "Stalin'i küçük kızının etek boyu ile uğraşan bir lider haline getiriyor. Stalin'i Amerikan filmlerine sevdalı/hayran biri haline getiriyor. Stalin'i kendi hırsları, korkuları için kendi gölgesi dâhil herkesten şüphelenip komplolar, entrikalar, hileler, oyunlar çeviren haline getiriyor. Stalin'i gülünç, komik, şaklabanlıklar yapan biri haline getiriyor. Öyle ki filmin son sahnesinde öldüğünü bildiğimiz ama bir türlü "ölmeyen" Stalin'in Türk Sineması'nda özellikle de Kemal Sunal filmlerinde görmeye alışık olduğumuz gibi ölüp ölüp dirilmesi onun ölürken de ne kadar komik olduğunu göstermesi açısından da ilginç sahnelerdi!" eleştirisini yapıyor.
Tekeş uzun yazısı boyunca gerçeğin nasıl tersyüz edildiğini yalnızca kısa bir paragrafta işte böyle basit, içerikten uzak birkaç biçimsel itirazla anlatmaya çalışıyor.
Tekeş, Stalin için, "Evet, Stalin, 'anlatılanlar senin hikâyendir' sözündeki milyonların hayalini hayal kırıklığına uğrattı. Evet, Stalin, sosyalizm devrimini birlikte gerçekleştirdiği Troçki'yi sürgün etti (Ve Meksika'da öldürttü! yn). Komünist Parti içinde kendisine muhalefet edecek insanları (Merkez Komitesi'nin neredeyse tamamını. yn) 'tek adam' ideali uğruna da öldürdü, sürgün etti. Evet, Stalin, sosyalizmin ulaşmadığı/gitmediği yerlerde (ne demek? yn.) yüz binlerce (Hayır, milyonlarca! yn.) Rus köylüsünü 'Büyük Temizlik' adına da (Hayır, sosyalizm adına! yn) öldürttü. Evet, Stalin bunların hepsini yaptı" demesine rağmen, yine de bu film için gerçekleri tersyüz etti diyebiliyor. Ancak hangi gerçeklerin tersyüz edildiği sorusu cevapsız kalmış durumda.
Milyonlarca insanı ve partinin birçok ileri gelenini öldürten, insanları işkence tezgahlarından geçirerek itiraflar imzalatan ve bir korku imparatorluğu yaratan diktatör için, yani Stalin için yapılan filmde, Stalinle dalga geçilmesini (ki, filmden böyle bir sonuç çıkarılabilir mi?) olumsuz eleştiri konusu yapmak, nasıl bir bakışın ürünüdür, anlamakta güçlük çekiyorum.
Stalin, kızı Svetlana'ya kısa etek giyme derse ne olur? Stalin Amerikan filmlerini sevemez mi? Stalin hileler, komplolar, entrikalar çeviren biri değil midir? Stalin, Lenin'in Vasiyeti meselesinde parti içinde neler çevirdi ve Lenin'in karısı Nadejda Krupskaya'ya neden fahişe dedi? Maksim Gorki nasıl sus pus olmak zorunda kaldı? Leningrad Parti Başkanı Kirov'u kimin öldürttüğü açıklığa çıkmadı daha. Çünkü 1936 tutuklamaları bu suikast üzerine başlar. Bu olay ben de 1926 İzmir suikastı davasını hatırlatmakta. Stalin'in yarattığı korku nedeniyle, ölümünden bile emin olamama halinin nesi saçma veya komik? Tekeş'e 1936-37 Moskova Yargılamaları kitabını okumasını öneririm.
Açıklıkla ifade edeyim ki, Sovyet Komünist Partisi içerisindeki iktidar mücadelesinde bulunan klik liderlerinden Stalin'i, Torçki'yi, Zinovyev'i veya Bukharin'i savunmak, sosyalizmi savunmak anlamına gelmez! Dolayısıyla Stalin'i eleştiren, onun diktatörlüğünü merkeze alarak abartan ve hatta onunla dalga geçen bir filme de sosyalizm adına karşı çıkmanın tutarlı bir tarafı olamaz. Her ne kadar Tekeş, gerçeğin tersyüz edilmesi diyerek filme karşı çıksa da, tekrar ediyorum, bunun hangi gerçek olduğunu açıkça ortaya koymuyor.
Stalin filmi üzerinden bir Stalin savunusu veya eleştirisi getirilebilir, ama buradan hareketle bir sosyalizm eleştirisi veya savunusu inşa edilmeye kalkıldığında, konu çarpıtılmaya müsait hale gelir ve gerçek yeterince açıklanamaz. Tekeş, sosyalizm adına Stalin savunusuna düşerek hata ediyor. Çünkü Stalin'den bir sosyalizm savunusu çıkarmak imkansızdır!
Fakat gerçeğin asıl can yakıcı sorusu şudur: Hangi sosyalizm? Ya da bu nasıl bir sosyalizmdir ki, içinden Stalinler çıkabiliyor? Veya bu nasıl sosyalist bir toplum yapısıdır ki, bir liderin egemenliğinde şekilleniyor?
Tarihte liderin rolü üzerine yapılan Marksist tahlillerle, yaşanılmışlık arasında uçurum var. Stalin filmi bir de bu soruların kapsamı açısından izlenmeli. O zaman iktidar olgusunun ve onun şekillendirdiği lider tiplerinin sosyalist dediğimiz o toplumda aldığı biçimlerle hayallerimiz arasındaki uçurumu göreceğiz.
Kaldı ki, tarih bize bunu gösterdi. Gerçekleşen, her zaman istenilir olan değildir. İstenilir olan da, her zaman gerçekleşmez. Yine de insanlık yeni hayaller kuracak ve onun inşası yolunda mücadele edecektir. Tarih böyle bir şeydir ve kapitalist dünyanın Fukuyama incisine sarıldığı gibi, tarihin sonu falan da değildir.
Sonuç olarak Stalin filmindeki Stalin, (eksikleriyle de olsa) bilebildiğimiz kadarıyla gerçeğin olabildiğince sinema diliyle ifadesidir. Yalnız Stalin gerçeğinin değil, bir yanıyla reel sosyalizm gerçeğinin de! Filmin Holywood yapımı olarak içerdiği propaganda özelliği, filmin niteliğinde tali bir etki olarak kalmakta.
Esasta ise Robert Duvall, Stalin kadar 'gerçek'.
Şimdi yeni hayaller kurmak ve yeni şeyler söylemek lazım! (HŞ/HK)