bianet’te staja başladığımdan beri ilk defa geçen hafta iki ayrı adliyeye dava takip etmeye gittim. Adliye ve yargı haberciliği ile ilgili birçok şey duymuştum. Hatta kafamda yargı haberciliğine dair bir resim bile vardı. Ama peş peşe takip ettiğim iki dava boyunca o resmin aslında hiç de benim hayal ettiğim gibi olmadığını kavradım.
İlk olarak 5 Ekim’de Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na açılan davayı takip ettim.
Adliyenin Yabancısı
Dava öncesinde bir basın açıklaması olacaktı ve duruşma daha sonra gerçekleşecekti. Vaktinde orada olmalıyım diye düşündüm. Her yere geciken ben tam zamanında Çağlayan’a ulaşmayı başardım.
İlk başta biraz ürkütücü bulsam da meydan gibi bir alana, çevresi polislerle sarılı, hızlıca geçip girdim. Polis kontrolünde çantamı açıp ve bilgisayar çantamda bilgisayar olduğunu ispatlayarak tabii ki.
Basın kartım cebimde. İlk defa basın kartının varlığı bana kendimi güvende hissettirdi. Göstermek zorunda kalabilirdim, elimin altında olması gerekirdi. Bir yandan da çekim yapıp açıklamayı dinleyebileceğim bir yere geçmeye çalışıyordum. Yağmur çiseliyordu ve çok soğuktu. Çağlayan’a daha önce gitmiş olanlar bu soğuğa da ortama da alışkındı. Kendimi hem acemi hem de yabancı hissettim. Adliyenin yabancısıydım.
Duruşmayı dışarıdan izlemek
Ardından açıklamalar, konuşmalar ve kayıp yakınları. Ellerindeki mor afişlerde kadın yüzleri. Uzak bir tarihten bahsediyorlar mücadeleleri devam ederken.
Anlatıyorlar cinayetleri, olay yeri raporlarını, yüzlerine kapanan kapıları. Ama kendi davaları için değil. Onları savunan hukuksal destek veren ve onlarla dayanışan Kadın Cinayetleri Platformu için anlatıyorlar. Platform kapatılmasın diye.
Pınar Gültekin’in babası sırf dava için Bitlis’ten geldiğini söylüyordu. Hiçbir siyasi partiden görmedikleri yardımı platformdan gördüklerini vurguluyordu. Öldürülen kızı için onunla dayanışan insanları yalnız bırakmak istememişti.
Annesini 13 yaşında kaybeden bir kız çocuğu ise okulda olması gereken bir anda elinde mikrofon siyasilere sesleniyordu. “Bu noktadan baktığımda sormak istiyorum ahlaksızlık kimde? Siyasiler adına gerçekten utanıyorum” diyordu.
Annesini bu kadar küçük yaşta kaybetmiş, annesinin adalet mücadelesine kendini adamış lise çağında bir öğrenci. Ve tüm bunların ardından ona destek olmuş platformun kapatma davasını da takip etmeye gelmiş. Yüzü, mikrofonu eline alışı, cesur duruşu hafızama kazınıyor o an.
“Karanlığın başka bir izdüşümü”
Ardından dava başlıyor ama ben duruşmaya giremiyorum. Dışarıdan takip ettiğim bu dava sırasında dışarıya göre sıcak adliye koridorlarında yüzleri soğuk insanlarla karşılaşıyorum. Herkesin yaptığı tek şey beklemek, ben de bekliyorum. Dava erteleniyor. Yeniden basın açıklaması. Çağlayan soğuk. Elimde telefon onları görüntüye alırken arkada adalet sarayı yazıyor. İçinde bulunduğum duruma o kadar yabancılaşıyorum ki. Fidan Ataselim bu sırada konuşuyor, onu dinlemeye devam ediyorum. İçimden, keşke girebilseydim duruşmaya diyorum.
Davanın görüldüğü o gün Meclis’te geçen sansür yasasına işaret ediyor Ataselim. “Karanlığın başka bir izdüşümü bu” diyor.
“Haber olmasın, kimse paylaşmasın, kimsenin sesi duyulmasın diye sözde dezenformasyon yasası gerçekte bir sansür yasası gündeme getirildi. Bu sansür yasası bizi de etkiliyor. Bu toplum, bu ülkede kaç kadının nerede, kiminle, hangi bahanelerle öldürüldüğünü Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu sayesinde öğrendi. Her ay yayınlamaya devam edeceğiz. Sanmasınlar ki tehditleriyle kadın cinayetleriyle ilgili verileri paylaşmayacağımızı. Biz her bir kadının öldürüldüğü yerde olmaya devam edeceğiz. Adliyelerde aileleri ile birlikte olmaya devam edeceğiz.”
Sesi hem Çağlayan’da hem de benim kafamın içinde yankılanıyor.
Her şey prosedür
Ertesi gün (6 Ekim) ise babası tarafından 2008’de öldürülen Ahmet Yıldız’ın davasında duruşma salonuna girebiliyorum. 36.duruşması görülecek dava için bir saat bekliyoruz oysa dava 10 dakikadan fazla sürmüyor.
Geçen otuz beş duruşmada hiçbir şey ilerlememiş gibi. 36.duruşmada ilk kez bir tanığın dinlemesine karar veriliyor. 10 dakika içinde alınabilecek en iyi sonucu alıyor avukat.
Yanıtı bilinen sorular soruyorum kendime
Mahkeme heyeti ise bezgin bir biçimde talepleri reddediyor. Heyetin sesi pek duyulmuyor. Ses kaydetmek yasak salonda, hızlıca yazmaya çalışıyorum. Biraz daha duyursalar seslerini duyacağım ben de her şeyi.
Ama mahkeme de olan avukat, basın herkes onların gözünde yok hükmünde. Mahkeme kendi aralarında gerçekleşiyor. Biz orada prosedüren olması gereken detaylarız. İçimden soruyorum ama bunlar basit talepler, otuz beş duruşmada neden bir tanık dinleme kararı çıkmaz ki? Yanıtı bilinen sorular soruyorum kendime. Mahkeme bitti çıkabilirsiniz uyarısını alıyoruz.
Ama asıl haber dava bittiğinde başlıyordu. Adliye haberlerinde dava dosyasının seyrine basının ne kadar müdahil olabileceğini, her detayı yazarken çok dikkatli olmak gerektiğini avukat hanım ikaz ettiğinde anlıyorum. Gazeteciliğin her şeyi aktarmak olmadığını o salonun çıkışında öğreniyorum.
Cezasızlık can sıkıcı
İlk girdiğim dava duruşmasında uzun zaman sonra olumlu bir karar çıktığı için mutlu oluyorum. Ama cezasızlıkla geçen 14 yıl çok canımı sıkıyor. Ardından haber için fotoğraf çekme girişimimiz engelleniyor.
Davayı takip için gelen bir arkadaşın fotoğrafa LGBTİ+ bayrağı ile çıkmak istemesi güvenlik güçlerinin müdahalesiyle sonuçlanıyor. Rica etmemiz, haber için fotoğraf almamız bu durumu değiştirmiyor. Polislerin fotoğrafa müdahale etmek için geliş hızının ışık hızından bile hızlı olması beni şaşkınlığa uğratıyor. Duruma adapte olup birkaç poz alıyoruz.
Fotoğraf çekerken gördüğüm ise üstünde kocaman harflerle adliye yazan yepyeni binalar. Sadece bir bina. Lüks sitelerden ya da gökdelenlerden bir farkı yok.
Geciken adalet
Ama umutlu olmak lazım. Adalet geciktikçe onu bekleyenler tanınmaz hale gelse de otuz altı duruşmadan sonra bile katillerin yakalanabileceğine dair bir umut ışığı belli belirsiz göze çarpabilir. Peki o ışık bizi bir yere ulaştırır mı, bilinmez.
TIKLAYIN - İlk kez LGBTİ+ derneklerinin tanık dinleme talebi kabul edildi
TIKLAYIN - Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası ertelendi
(EMK)