“Sporun Toplumsal Cinsiyet Halleri” kitabı 2016 Kasım ayında Canan Koca’nın editörlüğünde on altı yazarın katkılarıyla yayımlandı.
Kolektif bir kitap yazma fikri, 2014 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Uluslararası Spor ve Toplumsal Cinsiyet Sempozyumunda yeşerdi. 16 ülkeden 200’ü aşkın katılımcı ile gerçekleştirilen sempozyumda ülkemizde sporda toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında önemli bir birikim elde edilmeye başlandığı gündeme geldi.
Böylece sporda toplumsal cinsiyetin farklı hallerinin bir araya geldiği kitap “farklı akademik disiplinlerden (sosyoloji, iletişim, tarih, kültürel araştırmalar ve spor bilimleri vs.) araştırmacılara bir mesken” sunmayı ve “disiplinler arasında spor ve toplumsal cinsiyet halli bir diyalog kurmayı” amaçlayarak hazırlandı. (Canan Koca’nın kaleme aldığı Önsöz’den).
Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi ve Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) başkanı Canan Koca, kitabın bağlamını kurarken temel hedeflerinden birinin alanın ihtiyacının giderilmesine katkı sağlamak olduğunu belirtiyor.
Alanın ihtiyacı olarak kast edilen, Türkiye’deki sosyal bilimlerde ve feminist politikada sporun ihmal edilmesinin yarattığı boşluğun doldurulma ihtiyacı. 1980’lerden itibaren farklı ülkelerde kadın ve spor alanında hem akademik çalışmalar üreten hem de politikalar geliştiren spor feministlerinin çalışmaları Türkiye’deki feminist spor aktivistleri ve spor sosyolojisi araştırmacıları için önemli bir birikim kaynağı olurken, 2000’lerin ortalarında asıl belirleyen araştırmacıların bireysel ilgileriydi.
Sosyal bilimlerdeki paradigmatik dönüşümü sahiplenen akademisyenlerin, spor bilimleri alanına taşıdıkları epistemolojik ve ontolojik sorgulamalar, nitel araştırma yöntemlerinin de kendine yer bulmasını sağladı ve böylece spor, beden eğitimi ve egzersiz alanında toplumsal cinsiyet çalışmaları bir ivme kazandı. İşte bu ivme “Sporun Toplumsal Cinsiyet Halleri” kitabının oluşumunu hazırlayan bir zemin sağladı.
Kitap dört bölümden ve toplam on iki makaleden oluşuyor. Her bir bölüm, son dönemde gerçekleştirilen araştırmaları, kuramsal ve politik tartışmaları içeriyor. Ayrıca birbirinden bağımsız makalelerden oluşmasına rağmen, bu bölümler kendi içinde ve birbiriyle bütünlüğü söz konusu.
Kitaptaki her bir makale, sporun sadece fiziksel performans veya madalyalardan ibaret olmadığının sosyolojik okumasının eleştirel kuramlar çerçevesinde ortaya konulmasına hizmet ediyor. Bunu en iyi kitabın bütününde sahiplenilen spor tanımı bağlamında görebiliriz.
Koca yazısında sporu, “Kartezyen ikiliğin bedeninde yer alırmış gibi yaparken, çoklu kimlikler için olasılıklar sunan bir alandır. Spor, kimlikler için tahakküm kurucu olduğu kadar özgürleştirici de olabilen, kimileri için hazzı kimileri için tırı vırılığı imleyen, kimileri için bir oyun kimileri için ciddi bir iştir. Spor, sınırları çizili gibi görünüp çok geniş bir coğrafi ve kültürel havzaya yayılan, bireysel anlatıların rahatlıkla kültürel ve politik anlatılarda konumlanabildiği çoklu anlamlar dünyasıdır” (sy., 18) olarak tanımlıyor.
Bu yaklaşımdan hareketle, kitabı bir nevi spordaki hakim egemen yaklaşımlara karşı yayınlanmış bir manifesto olarak nitelendirebiliriz.
“Spor ve toplumsal cinsiyet ilişkileri” bölümü, sporun toplumsal cinsiyet hallerini irdeleyen diğer bölümler için bir arka plan oluşturuyor. Birbiriyle bağıntılı iki makaleden oluşan bölümlerden ilkinde Canan Koca sporu cinsiyetlendirilmiş bir sosyal alan olarak tarif ediyor, Pınar Öztürk ise hem Türkiye’deki hem de yurtdışındaki spor feminizminin tarihsel seyrini irdeliyor ve iktidar ilişkilerini, baskıyı, ayrımcılığı ve böylece müzakereleri ve mücadeleleri sürekli yeniden üreten sporun, sporda toplumsal cinsiyetin hallerini kendine dert edinen sosyal bilimcilere çok zengin bir alan sunmaya devam ettiğini anlatıyor.
“Spor tarihinde kadınlar” isimli ikinci bölüm, eril ve toplumsal cinsiyetlendirilmiş sporun tarihsel serüveninde kadınların izini sürüyor. Üç ayrı makaleden oluşan bölümde öncelikle Aycen Aybek ve İbrahim Yıldıran kadınların Olimpiyat Oyunları ile sancılı ilişkisini inceliyorlar. Ardından Pınar Taşdelen ve Canan Koca Viktorya döneminin İngiltere’sinde ve sömürgelerinde, kendilerine çizilen kamusal alanın sınırlarını genişletmeye öncülük eden kadın sporcuları anlatıyor.
Ardından, İrem Kavasoğlu ve İbrahim Yıldıran Türkiye’de ilk kez spor yoluyla kadın hareketliliğin yaşandığı Erken Cumhuriyet döneminde, modernleşme projesinin önemli parçasını oluşturan kadınların spora katılımını inceliyorlar.
“Erkeklik ve spor” bölümünde ise son dönemde sporda toplumsal cinsiyet çalışmaları içerisinde yaygınlık gösteren sporun erkekler ve erkeklikle kurduğu ilişki irdeleniyor. Mustafa Şahin Karaçam ve Canan Koca vücut geliştirme alanını erkekliğin üretildiği bir alan olarak tarifleyerek, erkekler arasındaki hiyerarşi ilişkilerini beden ve pratikler üzerinden okuyorlar. Birce Pakkan ise spor medyasına odaklanıyor ve medyada erkekliğin yeniden ve yeniden nasıl üretildiği ortaya koyuyor.
Son bölüm olan “Sporda kadınların deneyimleri” ise beş makaleden oluşuyor. Kitabın her bölümü kendine özgü ve değerli olmakla birlikte “Amazonlar: Kız kardeşlik kayığının kürekçileri” isimli makalenin tüm yazarlar için ayrı bir önemi bulunuyor.
Kansere karşı yaşam mücadelesi verirken hayatla bağını kahkahalarıyla kuran KASFAD üyesi Ayşen Çevik, 2015 yılında bölüm hazırlığı sürecinde aramızdan ayrıldı. Meme kanserine yönelik farkındalığı geliştirmek ve fiziksel aktivitenin önemine dikkat çekmek için meme kanseri tedavisi süren ve hastalıktan kurtulan kadınların Amazon kürek takımının kayıklarına atlayıp, Dragon Bot festivallerinde dalgalara karşı nasıl kürek çektiklerini yazmak istemişti Ayşen; her kadının bir Amazon olduğuna inanarak...
Sonrasında, Canan Perdahlı, Deniz Hünük, Özlem Alagül, Pınar Öztürk, Müne Müftüler, Ferda Gürsel ve Canan Koca ona eşlik ederek, bölümü tamamladılar.
Itır Erhart makalesinde, spor basınında ve sosyal medyada öteki olarak temsil edilen kadın futbol taraftar stereotiplerinin erkekle kadın arasında doğal farklılıklar olduğu savından türediğini savunuyor. Bir başka makalede Funda Akcan, dağcılık alt kültüründe toplumsal cinsiyet eşitliği konusunu ele alıyor ve etnografik çalışmasından hareketle bir kadın olarak dağcılıkta var olmayı anlama ve anlamlandırma serüvenini yazarak kadın dağcıların seslerini okuyucuya taşıyor.
Feyza Meryem Kara ise spor pratiğinin gerçekleştiği kentlerdeki rekreasyon alanlarında spor ve toplumsal cinsiyet ilişkisinin mekana yansıyan biçimlerini kadınların kamusal mekan deneyimleri bağlamında inceliyor. Son olarak Mustafa Şahin Karaçam ve Pınar Öztürk kadın sporcuların deneyimlerini şekillendiren ve spor aktivistleri tarafından eleştirilen cinsiyet testi politikalarının tarihsel izini sürerlerken, bu politikaların anlamını da tartışıyorlar.
Sonuç olarak, kitabın sahip olduğu böylesi bir bağlam, sporda hakim olan paradigmalar ve yöntemler karşısındaki sahiplendiği “duruşunun” bir sonucu. Yazarlarının on ikisinin KASFAD üyesi olması, kuram ve eylemin buluşmasında yazarların yaklaşımlarını anlamamız için bir zemin sunuyor. Bu bağlamda Canan Koca’nın Önsöz’de yazdığını, bu yazının sonsözü olarak okuyabiliriz:
“Bu kitaptaki yazıları derlemek çok heyecan vericiydi, çok doyurucuydu. Her bir bölümde tekrar tekrar gördüm ki; spor alanının cenderesi toplumsal cinsiyet hallerinin hareket alanlarını her ne kadar genişletse de, bu hallerin dışına çıkabilme potansiyelini de bir o kadar zenginleştiriyor. İşte bu alanda mücadele etmenin hazzı da bundandır! Bu anlamda kitabın her bir bölümünün bir davetkârlığı var. Her bir bölüm, toplumsal cinsiyet hallerinin dinamiğini, karmaşıklığını ve farklı hallerle kesişimselliğini gösteren çözümlemeleriyle ve önerileriyle, sporun farklı toplumsal cinsiyet hallerine kapı aralıyor. Umuyorum ki bu kitap, spor meskeninin farklı disiplinlerine mensup sakinlerine farklı bir düşünme pratiği ve beraberinde başka tahayyül olanakları sunabilecek.”
Herkese keyifli okumalar! (PÖ/NV)