Sözün erdemi ve direnmenin dizeleri

Zamanı bu çağda yargılamak biraz haksızlık sanki. Korku çağı mı sadece? Vahşet ve pislik çağı. İnsanın aşama kattettiği bütün çağların gelip ilkel çağa teslim olmasını anlamak mümkün değil. Her çağ kirli ve karanlıktır elbet. Ancak bu denli barbarlığa teslim olmamıştı.
Tarih yenilenlerin ve mazlumların tarihi. Barbarların tarihi yok çünkü. Sanat, edebiyat, dil, estetik hep iyi insanların ellerinden hayat bulan değerler.
Şiir bu değerlerin en kıymetlisi, en tarihsel dokunuşları olan ve tarihi bugünlere taşıyan. İnsanlığın evrensel dilidir o. Mezopotamya, Aztekler, Mayalar, Şamanlar, Zerdüştler, Ezidiler, tekmil coğrafya şiirin ve şairin ortaklığıyla bugünlere geliyor. Şiir ve şair olmasaydı tarihin bir kısmı belki de hiç bilinmeyecekti.
Dünyanın dört bir yanındaki insanlar, benzer umutları taşır, benzer acıları hisseder ve ortak hayâllerle yol alır. Şiir bu ortak paydalarda buluşmayı sağlar. Yakınlığı hatırlatır. Tüm kültürlerde insanî olanı bulur, sözcüklerin en dokunaklısının peşine düşer ve insanın başkalarına açılmasını sağlayan samimi bir dil geliştirir. Çevremizdeki güzelliği görmemiz için insan ruhunun direncini gösterecek güce sahiptir.
Ne güzel eylemiş direnişi ateşe dönüştürenler ve ne güzel eylemiş sözleriyle bunu ruha katanlar. Sözün erdemi ile direnmenin estetiğinden şiir ve tarih çıkar. 21 Mart böyle bir tarihtir. Dünya şiir günü ve Newroz'un şiirsel akışı bir arada yaşanır. İkisi de kıymetlidir. Ayırmadan ve sahiplenerek, birleştirerek kutlayanlardanız.
Ehmedê Xanî, Mem û Zîn’de Newroz’u, Kürtlerin en eski geleneği ve en coşkulu yılbaşısı olarak anlatır. “Feleğin dönüşü, açık ve kutlu bahttan/ gösterdiği zaman Newroz’u yeniden/ o kutlu geleneğe uygun biçimde/ kentliler ve askerler hep birlikte/ terkettiler kenti, kaleleri ve evleri/ andırarak avcıları, talancıları/ yol kesenleri/ sıra sıra tepelere ve ovalara yürüdüler/ öbek öbek gezmeye, seyretmeye döküldüler/ Her türden insanlar, büyükler ve küçükler/ gittiler, kentte kalmadı hiç kimsecikler...
Ve elbette Kürtlerin özgürce, kadın, erkek demeden birlikte kırlara çıkmalarını ve Newroz’u buralarda kutlarken de aynı zamanda genç kızların, delikanlıların sevda bahçesinde buluşmalarını da anlatır. “güzel kumaşa benzeyen yüzlerin sahipleri/ güzel metaha benzeyen görünümün sahipleri/ gösteriyorlardı metaharını birbirlerine/ ve tahmin ediyorlardı boyuna ve enine/ Onlar, aşk pazarında sevda alıcılarıydı/ güzelliğin hem alıcıları, hem satıcılarıydı.” (1)
Demirci Kawa’nın isyanı ile Kürtler için bir bayram, bir yılbaşıdır Newroz. Özgürlük günü, mutluluk, bereket ve tanışma günüdür. “Geldiği zaman bayram ve de Newroz günü/ yüceltmek için gönülleri aydınlatan o günü/ barınak edinirlerdi çimenlikleri ve kırları/ gülşene çevirirlerdi tarlaları ve ovaları.”
Newroz, kuşkusuz evrensel bir karşılamadır. Halkların tarihinde özel bir yeri vardır. Ortadoğu coğrafyasında yıllardır eksilmeyen kana ve kine rağmen yer yer buruk, yer yer coşkuyla kutlandı. Barbar sürüleri Ortadoğu’nun üstüne çöktüğünden beri çok şeyin tadı kekreleşti ve insanlığın ruhu da soldu. Şiir ve barış bir gün bu barbarlığa diz çöktürecektir kuşkusuz. Ancak insanlık değerleri vahşilerin saldırılarıyla bir bir yok olmakta.
Bu saldırılar şimdilerde Lazkiye’de, Tartus’ta büyük bir katliama dönüşmüş durumda. Aleviler şer ordularının saldırıları ile kadın, çocuk, yaşlı demeden katledilmektedir. İşte bu toprakların büyük şairi Adonis, Bu Benim Adımdır şiirinde şöyle der: “ölümün çağıdır bu çağ (ama her ölü Arab ölüsü)/ yıkılıyor günler kendi içavlularında/ kocamış selvi tomrukları gibi/ son şarkısıdır kuşun bu çağ/ yanmış ormanda/ kan nehri ülkem izliyor beni/ suyosunu kaplı uçurumdur uygarlığın alnı/ bir taca tutuldum deviniyorum bir fener halinde/ esrime içinde dolaşıp duruyor Şam sevecenlikten yakınıyor Bağdat/ Ülkemin yüzünde kırdılar kılıcını tarihin yangın kim, tutan kim?” (2)
Şair sadece düş gören değil, bilendir, doğurandır. Gerçek şairin dizelerinde saklıdır ve o dizeler geleceği bilendir.
Tartuslu büyük şair Adonis ülkesinin bugünlerini o günlerden söylemiştir aslında. “soluyor umutsuzluğun çiçekleri ve paslanmaya başlıyor hüzün bir çiğnenmiş yüzler ordusu geçiyor tarihi ip gibi teslim oldu bir ordu ve boyun eğdi bir ordu gölge gibi/ koşuyorum sesinde kurbanların yapayalnız ölümün dudağında bir ışık küresinin içinde başıboş gömüt gibi.”
21 Mart aynı zamanda Dünya Şiir Günü. 1999 yılında “farkındalık yaratmak ve ulusal, evrensel, bölgesel şiir hareketlerine taze bir enerji sağlamak” amacıyla Unesco tarafından kabul edilerek dünyanın farklı dillerinden şiirlerin paylaşıldığı bir gün olması sağlanmıştır. O hâlde her dilden barış dizelerini çoğaltıp sulara bırakma zamanı. Her dilden isyanı göğe yazma zamanı. Barbarların iğrenç seslerine karşın şiirin sesi ve şiirin gücü ile bir kez daha lanet yağdırma zamanı.
Filistinli şair Mahmut Derviş’in laneti ile barbarlara vuruyoruz. “ Önün yok ve arkan yok./ Hisar hisarın... kaçış yok/ Kestiklerin ekinin düşer/ Düşmanını vur... kaçış yok./ Yakının düşer beni kestiğinde/ Ve benimle vur düşmanını... hemen şimdi özgürlüğünde/ Özgürlüğün/ Özgürlük.../ Seni katletti, veya sende saklı yaranı/ Onunla vur. Düşmanını vur... kaçış yok.” (3)
Şiir insanı kalbin sıcaklığına taşır, orada konuk eder. Hep barışın diliyle söyler. Ay, güneş, yıldızlar, mavi gök, beyaz bulutların tanıklığında yeryüzünün bütün coğrafyalarına gönderir ve tek bir amacı vardır şiirin. Barışın tadını insanlara öğretmek, unutturmamak. “Bir çocuğun, oğlan ya da kız,/ Ne gelir elinden katile karşı?/ Bakışlar, diyeceksiniz şimdi,/ Ama gözü dönmüşse katilin/ Ya da kimse yoksa ortada?/ Bir adam, koca bir adam da/ Bir kuş gibi avlanabilir,/ Belki daha da kolay hatta./ Bir ağaç, bir kuş, bir öküz, bir at/ Bir çocuk, bir adam/ Yok oldular işte ard arda/ Ama, dostlarım, hepimiz olsak/ Ne bok yiyebilirler/ Onca insan karşısında?/ Ne yapabilirler/ Direnen halklara?” (4)
Şiir günü ve Newroz ateşine sığınarak dünyayı direnen insanların elleriyle güzelleştirmeye devam. Işığın olduğu yere doğru...
(BC/EMK)
1) Mem û Zîn, Ehmedê Xanî, Çev: M. Emin Bozarslan, Deng Yayınları, 1996
2) Newyork’a Mezar, Adonis, Çev: Özdemir İnce, Varlık Yayınları, 1989
3) Beyrut Kasidesi Gölgeyi Yüksekten Övmek, Mahmud Derviş, Çev: Metin Fındıkçı, 2003
4) Barışın Tadı, Eugène Guıllevıc, Çev. Cemal Süreya, Kavram, 1997 (Okay Gönensin’in hazırladığı Red Türküleri Seçkisi’nden)