Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Yayıncılar Birliği, Uluslar arası PEN Türkiye Merkezi, Türkiye Yazarlar Sendikası, Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği 20 Haziran 2006 günü yaptıkları basın toplantısında Terörle Mücadele Kanunu'nda (TMK) yapılması düşünülen değişiklikler hakkındaki ortak görüşlerini açıklamışlardı.
Ortak görüşe göre; yasa değişikliği ifade özgürlüğünün ulaştığı yasal düzenlemelerdeki kazanımları geri almaya yöneliktir.
Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan değişikliklerin yol açacağı sorunlar çok ciddidir. Terör, sadece yasal değişikliklerle önlenemeyecek kadar ciddi bir sorundur. Yasaları değiştirerek terörü önleyemezsiniz.
Terörü önleme gibi yaklaşımla ifade özgürlüğünün sınırlandırılması, siyasal iktidarların kendi beceriksizliklerini örtme bahanesidir. Terörle Mücadele Yasası değişiklikleri temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmaktadır.
Yapılan uyarıların hiçbirini dinlemediler. Tasarı kanunlaştı. Uyarıların dikkate alınacağını kimse beklemiyordu. O halde başka bir şey yapmalı. Örneğin Hükümetler bazen yasa tasarıları hakkında görüş istiyor.
Karşılıklı görüş alışverişi için çağırıyorlar. Sivil toplum kuruluşları, kitle örgütleri ya da meslek birlikleri yasa tasarıları hakkındaki görüşlerini rapor haline getiriyor ve Hükümete gönderiyor.
Ayırım gözetmeden, tüm siyasal iktidarların ve tüm hükümetlerin; kendilerine göre hazırladıkları yasa tasarıları eğer demokrasiye ve hukuk devleti ilkelerine aykırıysa, bundan böyle "yasa tasarıları hakkında görüş" taleplerini geri çevirmeliyiz.
Geri çevirme gerekçemizi açıkça yazmalıyız. Çünkü, kendi hazırladıkları yasa tasarıları için ne zaman görüş sorsalar ve ne zaman bu istek yerine getirilerek görüş bildirilse; gönderilen raporlarda yazılı olanların tam tersini yapıyorlar. Görüşlerinizi öğrenip aksini yapmayı alışkanlık edindiler.
Türk Ceza Kanunu (TCK) değişiklikleri sırasında Hükümetle, Bakanlıklarla veya Hükümetin adamlarıyla yapılan toplantılara katılarak görüşlerimizi paylaşmaya çalışsak bile fark etmedi. Dinlemediler. Dinler gibi göründüler.
Görüş ve önerilerimizi kitap yapıp ellerine ulaştırdık. Okumadılar. Onlar kendi görüşlerinden bir adım bile geri adım atmadılar. Hatta bizim yazdıklarımızın ve söylediklerimizin tam tersini yaptılar. Aslında onlar da fazla bir şey istemedi.
Örneğin TCK için sadece görüş istemekle yetindiler. Kendi bildiklerini okumak konusunda duraksamadılar bile. "İşi bilen" kendi profesörleri, doçentleri, doktorları zaten vardı. Onlar da bu tür "bir işe" dünden razıydı.
Onlar biliyordu. Görüş bildirenler, bilmiyordu. Onlar ceza kanunlarından anlıyordu. Hataları dile getirenler, eleştirenler, anlamıyordu. Hükümetten öte, hükümet gibi davranmaktan geri durmadılar. O halde, bu çabamız ne?
Artık görüşlerimizi Hükümete göndermek yerine kamuoyu önünde tartışalım. Kamuoyu ile paylaşalım. Hükümet görüş isterse, göndermeyelim.
Yasa tasarılarını eleştirelim. Madem ki görüşlerimizi dinliyormuş gibi davranıp kendi bildiklerini yapıyorlarsa; asıl biz onları dinlemeyelim. Onlarla tartışmayalım. Ama doğru bildiklerimizi kamuoyuna açıklayalım. Eleştirilerimizi ve bilgilerimizi halkla paylaşalım.
Terörle "mücadele" adı altında getirilen "sınırlandırmalardan" vazgeçmeyen ve uyarılarımızı yine hiçbir biçimde dinlemeyen, söylediklerimize kulak asmayan bir Hükümet var karşımızda.
Kendi yaptıkları kanunları beğenen bu hükümetin adamları, yeni Türk Ceza Kanununu çok sevdiler.
Terörle Mücadele Kanunu'nu da seveceklerdir. Çok sevdikleri yeni TCK'nin 301. maddesindeki "Türklüğü aşağılama" ya da "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçu olan 288 inci maddeye aykırılıktan açılan davalarda, sevmedikleri aydınlar, yazarlar ve gazeteciler yargılanmaya başladı.
Kendi yaptıkları yasaları uygulanıyor diye pek seviniyorlardır! Onlara göre her şey yasalara uygun cereyan etmektedir. Hatta mahkeme salonlarında, yargılanan sanıkların ve onların savunucularının tehdit edilmesi bile yasalara ve onların "yasalarına" tıpatıp uygundur.
Zaten yakında ellerinde cetvellerle, TCK'nin 301 ve 288. maddelerine aykırılıktan yargılananların kafataslarını ölçerek kendi kafataslarının ölçülerine uygun değilse kafalarını kırmaya kalkacaklar.
Böyle bir durum ortaya çıkarsa, kanun yapıcılar da bu eylemin "teşebbüs" derecesinde kalmasından ötürü suç olmayacağına dair yine bir madde yazarak vatanseverliklerini kanıtlamaktan geri durmazlar herhalde.
Gazeteciler, yayıncılar, yazarlar ve çevirmenler 20 Haziran 2006 tarihinde, daha TMK'da değişiklik yapılmadan önce Meclisi uyardılar. Herkes onlar gibi demokratik haklarına sahip çıkmalı.
Terörle Mücadele Kanunu ile başlayan ve arkası gelecek olan yasal düzenlemelerdeki geriye gidişin durdurulması gerekir. Daha da vahim olanı, mahkemeler; kendilerinin "mağdur" olduğunu ileri sürenlerin baskı ve kuşatması altındadır.
Bugün bu duruma seyirci kalmayı seçenler, bir gün mahkeme salonlarının orta yerinde adaletin katledilmesinden sorumlu olacaklardır.
Böyle bir ortamda Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik yapılması demek, yangına körükle gitmektir. Kanun değişikliği yapılmak istenen ifade ve basın özgürlüğünün sınırlandırılması çok daha başka toplumsal gerginliklerin artmasına neden olacaktır.
Söz söyleyen, yazı yazan, bir kitap veya makale çeviren ya da yayınlayan, terörle ilgili haber yayınlayan herkes, yani aydınlar, yazarlar, çevirmenler, yayınevi sahipleri, gazete sahipleri ve gazeteciler eski Devlet Güvenlik Mahkemelerinde (DGM), şimdiki adlarıyla "özel yetkili mahkemeler" de yeniden ve artan oranda yargılanmaya başlayacaklardır.
Üstüne üstlük, bu davalara ellerinde "dilekçelerle" koşarak gelecek olan ve kendilerinin "sözde" mağdur olduklarını bağıra çağıra söyleyenlerin çığlıkları arasında sürdürülecek olan davalar ortaya çıkacaktır.
Böylece açılan her davadan sonra demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü tartışmaları toplumu saracak ve giderek toplumsal sorunların artmasına neden olacaktır. Açılacak her soruşturma ve açılacak her dava başka sorunlar üretecektir.
Giderek ifade özgürlüğünden, hukuk ve adaletten vazgeçilen bir ülke olmanın utancı yaşanacaktır. (Fİ/BA)