*Görsel betimleme: Fotoğrafta renkli ve detaylı bir anka kuşu çizimi yer alıyor. Kuşun tüyleri canlı renklerden oluşuyor; mavi, pembe, turuncu, sarı ve mor tonlarında tüyler var. Kanatları geniş açılmış. Kuşun başında altın sarısı bir tepe tüyü var. Arka plan açık mavi ve yeşil tonlarında, uçan küçük kuş figürleriyle süslenmiş. Görselin sol alt köşesinde birkaç fırça yer alıyor, bu da resmin bir sanat atölyesinde yapıldığını düşündürüyor.
Varlık ve yaradılışa ilişkin merak, insanlık tarihiyle yaşıt. Korku ve saygı ile harmanlanan ilk sorular, yüzyıllardır yanıtlarını aramaya devam etmekte ve bu merak keşfetme arayışının temelini oluşturuyor.
İnsanlığın ilk efsanelerinde/destanlardan olan Gılgamış, beş bin yıl önce “Ölümsüzlük var mıdır, yaşamın ötesi nasıldır?” sorularının peşine düşmüş ve insan zihninin temel sorunsalı üzerine kafa yormuştur. İşte sanat, kadim zamanlardan bu yana değişmeyen soruların estetik biçimlerde cevaplanmasıdır diyebiliriz.
İlk çağlarda varlık sorunsalı mitolojik öykülerle yatıştırılmış ve özellikle resim, heykel, mimari ile göksel varlıklar yeryüzünde konumlandırılmıştır.
Modern Çağ'da da bu konukluk devam etmiş ve günümüzde “fantastik” dediğimiz olağanüstü varlıkların söz konusu olduğu hikâyeler sanatta yerini alıyor.
Mitler, bugünkü efsane, başka bir deyişle söylencelerin tohumlarıdır. Efsanelerin en önemli özelliği ise diğer anlatı türlerinden farklı olarak somut verilerle desteklenebilmesi ve dinleyenler üzerinde “inandırıcı” bir etkiye sahip olmasıdır. Geçmişten günümüze söylenceler toplumların varoluş kodlarını ortaya koyuyor.
Ayrıca söylenceler, sanatın ışığıyla büyülü atmosferlere imkân sağlıyor. Bu doğrultuda Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi ikinci sınıf öğrencileri tarafından düzenlenen "Söylence" Karma Resim Sergisi, Dr. Öğr. Üyesi Berivan Ekinci'nin küratörlüğünde açıldı. “Tarihin silueti efsaneleri sanatın ışığı ile renklendiren ana sanat atölye resim iki öğrencileri zamanın boyutsuzluğuna ve yalnızlığına ses oluyor.” şiarıyla tuvallerine mitleri taşıyanlara sergi aracılığıyla destek olmuştur.
“Söylence” sergisi “Dicle Üniversitesi Kültür Sanat Araştırma ve Uygulama Merkezi”nde sanatseverlere sunulmuştur. Her bir tabloda ayrı bir ileti ve sesin yer aldığı sergiyi ziyaret edenler on gün boyunca sadece tarihin derinliklerine değil öğrencilerin özveriyle oluşturdukları renkli emeğe de tanıklık edeceklerdir.
Çünkü her emeğin bir sesi, kimi zaman da rengi vardır. Söylenceleri renklerle işleyen sergi de bugünün koşullarında farklı renklerle yaratılan mitlerin hikâyelerini sunmayı amaçlıyor. Bilimin ve teknolojinin geldiği noktada Antik Çağ’ın arayışına benzer arayışlar şekil değiştirmiş olsa da insanın kendini konumlandırma çabası hiçbir zaman son bulmayacaktır.
Serginin en önemli noktalarından biri taşıdığı isim: Söylence. “Söylence” sözcüğü efsane, rivayet, anlatı, masal, halk öyküsü gibi kavramların tamamını ifade eden geniş bir literatüre sahip.
Öğrencilerin yeniden canlandırdığı imgeler/öyküler, zamansız kalan anılarını anlatmak ve dertlerini paylaşmak istedikleri bir alan oluşturuyor. Günümüzde kültürel faaliyetlerin etkileşim gücü evrensel bir çizgide ilerliyor ve neredeyse her bireye ve topluma kapıları sonuna kadar açıyor. Dünya toplumlarının düşünsel ve toplumsal birikimlerine dair bilgi edinmek ve bunlardan yararlanmak oldukça kolay. Bu nedenle bu ve benzeri çalışmaların üniversiteler bünyesinde yaygınlaşması birçok açıdan sanatseverleri beslemektedir.
Söylenceler, toplum içerisinde sözlü geleneğin ürünleri olarak kulaktan kulağa aktarılarak gelişir. Bu yönü ile ortaya çıkmaları, yayılmaları ve gelişmeleri açısından toplumsal bellekte yer eden söylenceler, bugün bilimsel anlamda sınırları çizilen halkbilimin bir konusu olmakla birlikte, başkaca alanların eğildiği, üretim yaptığı sahalardan.
Sanatın en önemli uzantılarından olan görsel sanatlar bu anlamda söylencelerin dili olmayı başarıyor. Söz konusu sergide söylence içeriklerinden bazıları şöyle: Prometheus, Şahmeran, Zeus, Beyaz Kadınlar, Anka kuşu, Tavus kuşu, Lilith, Mısır tanrıları…
Birçok anlatı vardır ki her biri ayrı bir toplumun sesi olup çağımızda kaybettikleri kutsal dayanaklarını sanatın renkleriyle yeniden kazanır. Dünya genelinde Yunan-Roma eksenli söylence anlayışı baskın olsa da serginin genel çehresi bu genellemeyi aşarak birçok farklı toplum söylencesine yer veriyor.
Böylece sosyal bilimlerin, dinlerin, halk edebiyatının yanı sıra görsel sanatların da yakından ilgilendiği bir mecrada renkleniyor mitler. İnsan yaşamına dair epik bir macera gibi...
Yaşadığı coğrafyanın bir parçası olan sanatçı, her şeyden önce içine doğmuş olduğu dil yoluyla düşünme kalıplarını edinse de evrensel kültür değerleriyle yolunu genişletme çabasından vazgeçmez.
Toplumun ve toplumsal belleğin bir parçası olan söylencelerin gelişiminde farklı dönemlerde yaşamış birçok insanın, grubun ya da topluluğun payı vardır. Dolayısıyla söz konusu sergide öğrencilerin söylence tarihinden kendi paylarına düşen objektivasyonu tuvallerine taşımada başarılı oldukları söylenebilir.
Söylence’nin varlık alanlarının belli çağlarla sınırlı olmayışı ve insan belleğinde sahip oldukları kalıpların yine insanın yaratma ve oluşturma gücü ile dönüşüme uğraması, estetik objeyle ilgili onu izleyenlere zengin bakış açısı sunar. İnsan var oldukça insanın ilk düşünce serüveni olan mitler ve onların parçaları olan söylenceler de var olacaktır.
Bu kesintisiz yolculuğa sanat aracılığıyla eşlik etmek ve tanık olmak sadece yaratıcısına değil izleyenine de içsel dünyasından ipuçları sunacaktır. Bu nedenle tarihin sanatla sentezlendiği her alan kendimiz olma yolunda keşfedilmeyi bekliyor.
(DN/EMK)