Geçen gün uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımla buluşup güzel bir pazar kahvaltısına gittik. Herkes görüşmediğimiz dönemde neler değiştiğini birbirine anlatırken, ben de kendimle ilgili güzel bir haberi paylaşmak istedim: evlendikten sonra açtığım, sadece kendi soyadımı kullanma davasını kazandığımı.
Birçok arkadaşım tebrik edip sevincimi paylaşırken, bir erkek arkadaşımın ilk tepkisi, “ne gerek vardı?” oldu.
İlk defa da karşılaşmıyorum bu tepkiyle, ama ben de soruya soruyla cevap verdim, “Neden sadece evlendim diye yıllardır kullandığım soyadımdan vazgeçmek isteyeyim ki?” O da yine birçok başka insandan da duyduğum Türk hukukunun kadına bahşettiği hakkı hatırlattı bana, “E araya tire koyup kendi adınla beraber alsaydın!”
Başka bir kadın arkadaşım araya girip cevap verme gereği hisseti, “Sen evlendiğinde eşinin soyadını aldın mı araya tire koyup?” Konuyu daha fazla uzatmak istemeyen arkadaşım bana “Amaaan sen de iyice feminist olmuşsun” diyerek kadın hakları konusundaki duruşunu beyan etti. Ben onun bu yorumunu kendime bir iltifat olarak aldım, onun niyeti öyle olmasa da.
Açıkça onaylamadığını gösterenlerin yanında bir de “Eh Türkiye kurumlarıyla ilişkilerinizde kolay gelsin bundan sonra farklı soyadlarla” diyerek, sanki ben dava açmayı göze alırken karşılaşacağım zorluklardan hiç haberim yokmuş gibi, İngilizcede yakın zamanda “mansplaining” [1] olarak tanımlanan, o erkek bilmişliğiyle bana ders vermeye kalkışanlar da oldu.
Ama beni bu yazıyı yazmaya esas iten sosyal medyada bu haberi paylaştıktan sonra tanıdık, tanımadık bir çok kadının benimle iletişime geçip daha fazla bilgi edinmeye çalışması oldu. Mesela bir kadın görüştüğü iki farklı avukatın böyle bir davayı kazanamayacağını belirttiklerini söyledi.
Bunun bir örneğini ben aslında kendi davamda da yaşadım. Mahkeme günü adliyeye gittiğimizde kapıda asılı listeden mahkeme konumuzun “boşanan kadının kendi soyadını kullanması” olarak belirtildiğini gördüm. Bunun kanımca tek açıklaması mahkeme yetkililerinin avukatımla hazırladığımız başvuru dilekçemizi okumalarına rağmen, hala evli olup da kendi soyadımı kullanmak istiyor olamayacağıma hükmetmiş olmaları. Ben de bu yüzden 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bu yazıda hem işin hukuki boyutunu biraz anlatmak, hem de soyadı meselesinin erkek egemen aile yapısıyla ilişkisine değinmek istiyorum.
Öncelikle Türkiyeli kadınların sadece kendi soyadını kullanması hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından onaylanmış bir insan hakkı (Ünal Tekeli/Türkiye B. No: 29865/96, 16.11.2004), hem de Türkiye Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanmış anayasal bir hak (No: 2013/2187, 19.01.2013). Anayasa Mahkemesi’nin AİHM kararına da referans verdiği gerekçeli kararında, medeni kanunda evlenen kadının zorunlu olarak “kocasının” soyadını kullanmasının Anayasa’nın 17. maddesine aykırı olduğunu beyan etti. Bu madde de kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını düzenliyor. Fakat medeni kanun değişikliğine dair bir yasa tasarısı meclisten henüz geçmediği için uygulamada medeni kanun halen kadınları kocasının soyadını (da) almaya zorluyor. Zorluyor diyorum, çünkü evlilik beyanı sonrasında kadının sadece kendi adını, hatta “kadınlık” sıfatını sadece evlenmeyle edinilebilen bir mertebe olduğunu düşünenlerce “kızlık” soyadı olarak da bilenen soyadını, tek başına kullanması mümkün değil.
Ben davamı 10 Şubat 2015 tarihinde detaylı bir başvuru hazırlayan avukatım Nihal Şentürk sayesinde ilk celsede kazandım. Fakat kadınlar avukat yardımı almadan aile mahkemelerine doğrudan kendileri de başvuruda bulunabilirler ve yukarıda bahsettiğim kararlara referans vererek davalarını güçlendirebilirler. Aslında şu an birkaç örneği olduğu ve özellikle de Anayasa Mahkemesi kararı olduğu için kazanmamalarını gerektirecek bir sebep yok gibi görünüyor, Türkiye hukuk sisteminin sağı solu her zaman çok belli olmasa da. Ekonomik durumu yetersiz olan kadınlar ayrıca isterlerse mahkemeden avukat talebinde de bulunabilirler.
Benim bu davayı açmak isteme sebebim ise doğrudan bu soyadı meselesinin erkek egemen toplum yapısıyla ilişkili. İlk olarak, medeni kanunun şu anki hali kişiliğimi, yani 29 yıldır bildiğim kimliğimi değiştirmeye zorluyor. Ben kendimi yılladır bu isimle tanıdım, tanıttım, beni ben yapan her şeyi bu isimle özdeşleştirdim. Bu zorlama bu sebeple doğrudan kadınların özlük hakkına karşı bir ihlaldir. Tam da bu yüzden AİHM bu meseleyle ilgili davada Türkiye’yi kadına karşı ayrımcılıktan mahkum etmiş, medeni kanunun değişmesi gerektiğini beyan etmiştir.
“Ama aile olarak aynı ismi taşımazsanız…” diye başlayan itirazlara karşı söylenebilecek çok söz var. Bu da beni rahatsız eden ikinci mevzuyla, yani “aile” mevhumunun ve “soy”un devamının erkeğin soyadı üzerinden devam etmesi meselesiyle ilgili. Mesela “kütük”te, kadının kendi adına bir sayfası yoktur [2]. Evlenen kadın bir mal gibi, babasının kütüğünden, kocasının kütüğüne geçer, çünkü kadın üzerinden soy devam etmez. Bu kütük uygulaması aslında Türkiye’de bir çok ailenin erkek çocuğuna sahip olma takıntısına da bağlanan, ataerkil aile yapısının doğal bir sonucudur. “Kendi” soyadımız olarak kullanmakta ısrar ettiğimiz de aslen babadan aldığımız bir soyadı olması vesilesiyle, bu kazanım tümüyle bir “soyadı devrimi” sayılamasa da, umarım Türkiye’de kadınların (ve erkeklerin) çocuklarına devlet zorunluluğu olmadan istedikleri soyadını verebilmesinin de önünü açan bir değişim olabilir. İşte bu sebeple kadınların kendi soyadını kullanmakta ısrar etmesi, sadece kimliğini koruma meselesi değil, ayrıca bu erkek egemen aile yapısını yerinden etmeye yönelik bir adımdır. Adımdır, diyorum, çünkü bu aile yapısını alaşağı etmek için katedilecek çok yol var; kadına karşı şiddetten, tüm “ev işleri”nin kadının omuzlarına yüklenmesine kadar geniş bir mücadele alanı önümüzde durmaya devam ediyor.
Bu tip erkek egemen aile yapısı tabii ki de sadece Türkiye’ye özgü bir problem değil, dünyanın her yerinde farklı şekillerde tezahür ediyor. Kadının kendi soyadını kullanması da mesela Avrupa’nın bir çok ülkesinde ve ABD’de hukuken meşru bir hak olsa da, hala erkeğin soyadının “aile soyadı” olduğu bir çok örnek mevcut. Bu da bize hukukun değişmesiyle erkek egemen zihniyetin ve uygulamanın anında değişmesini bekleyemeyeceğimiz gerçeğini hatırlatıyor. Tıpkı kadınların seçilme hakkını elde etmesiyle mecliste bir anda eşit derecede kadın milletvekili göremeyişimiz gibi…
Bunu söylemekteki amacım hukuki kazanımları küçümsemek değil, aksine bu kazanımların büyük öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Mesela dava açma isteğimi daha da güçlendiren bir başka “mansplaining” örneğini de evlenmeden önce nüfus müdürlüğünde şansımı denerken yaşadım. Aslında bu sadece kadın kimliğiyle değil, üstelik bir de genç kimliğimizle nasıl ciddiye alınmadığımızın bir örneği. Sadece kendi soyadımı kullanmak istediğimi, ve bu konudaki AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını belirttiğimde, Kağıthane nüfus müdürlüğündeki “şef” lafı ağzıma tıkamakla kalmayıp beni görmezden geldi. Direkt bana eşlik eden anneme dönüp “Bakın hanımefendi…” diyerek benim gibi “naif” genç kadınların olur olmaz yerlerden topladıkları “yalan yanlış bilgilerle” gelip böyle isteklerde bulunmasından dert yanmaya başladı. İçimden yükselen alevi bastırıp, bu, sesinin en yüksek perdesinden en agresif haliyle, tehdit edildiğini düşündüğü devlet erkini korumayı kendine görev edinmiş devlet memuru ile daha fazla münakaşaya girmedim. “Tamam yapmıyorsanız, yapmayın, ben de hakkımı mahkemede ararım” deyip annemi de alıp sinirle uzaklaştım.
Şimdi usulen davamın nüfus müdürlüğüne karşı açılmış olması beni ayrıca mutlu ediyor tabii ki. Davanın, yine usulen, eşime karşı da açılmış olması beni ne kadar huzursuz etmiş olsa da, hakim eşime dönüp benim kendi soyadımı kullanmama izin verip vermediğini sorduğunda, eşimin dava tutanaklarına geçmiş cevabından gurur duyuyorum: “Eşimin kendi soyadını kullanması benim iznime bağlı olmamalıdır.”
Buradan sokakta bugün ve her gün direnen kadınlara selam olsun: İnadına isyan, inadına isyan, inadına özgürlük. (FK/HK)
[1] İngilizce’den bu kavramı 5harfliller cok yaratıcı bir şekilde Türkçeye cevirdiler.
[2] Bu konuya dikkatimi çektiği için Gözde Gündoğdu Taşkın’a teşekkürlerimi sunarım.