Üniversitedeki derslerimizden birinde, “siyasal iletişim” dersinde kulakları çınlasın Elif Küçük Durur hocamız, lideriyle birlikte bir partinin kuruluşunu, ideolojisini, vaatlerini ama daha çok da topluma, halka hitap şeklini, söylemlerini, kullandığı sembolleri, şarkıları anlatmamızı istediğinde usumda ilk beliren şeydi, Türkiye’de sol tarihin en önemli simalarından Mehmet Ali Aybar ve Türkiye İşçi Partisi…
Literatürdeki adıyla Türkiye İşçi Partisi (TİP) sol/sosyalist hareketin aktif siyaset alanındaki en önemli tecrübelerinden biri olarak biliniyor. TİP’in kuruluş süreci, partiye aydınların daveti, benimsediği görüşler ve ilk defa bir sosyalist partinin parlamentoya girişi heyecan ve umut veren etkenlerden biri olmuştu.
TİP yalnız solun ilerleyen birikimi adına değil; o yıllarda solun dikkat çektiği işçi sınıfı, emek bilinci, topraksız köylü, ortak pazar, eşitlik, özgürlük, barış gibi kavramlar sosyalizm ile az çok bağı olan insanlar açısından önemli ve ayrıca bugün yeniden okunası anlamlar içeriyor. TİP’in Kürt aydınlarıyla birlikte “Doğu Sorunu” adıyla ele aldığı aslen Kürt sorununa dair tespit ve çözüm önerileri ise hâlâ güncel.
Sunum için TİP’i ve liderini konu seçmem; TİP’in diğer siyasî örgütlenmelerin iktidara gelmek için kullandığı yola göre farklılaşmasıydı. En çok da siyasi erki elde ettikten sonraki süreçte, örneğin Hitler, Mussolini, Franko rejimlerindeki gibi (Edward Bernays’in “kitleleri, istediğimiz gibi kontrol etmek ve disiplin altına sokmak” veya “görünmez hükûmetin yürütme kolu” diye tanımladığı) bir propaganda şekline dayanmayıp TİP’in tarihsel koşullar içinde o dönem halka neyi nasıl söylediğinin ilginç gelmesindendi.
Bugün ise üniversite dönemindeki o sunumu ve dolayısıyla TİP’i yeniden hatırlatan Mehmet Ali Aybar (5 Ekim 1908 - 10 Temmuz 1995) oldu.
1995’te vefat eden Aybar’ın bugün ölüm yıldönümü. Birkaç kelâmla ansak belki duyar bir yerlerden bizi.
Türkiye solu tarihinin en özgün ve değerli düşünürlerinden olan Mehmet Ali Aybar’ın yaşam macerası 5 Ekim 1908’de İstanbul’da doğduğu tarihten başlayıp Galatasaray Lisesi’ne girişi, mezun olup İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra aynı fakültenin Anayasa Hukuku kürsüsünde Prof. Ali Fuat Başgil’in asistanı olarak göreve başlamasıyla devam ediyor.
100, 200 ve 400 metre koşucusu olan Aybar’ı, bir düşün ve mücadele insanı yapanı aslında aktif olarak siyasete atılmadan evvelki yaşamından alıyoruz; özelliklede İstanbul’da çıkardığı Hür adlı gazetenin Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatılmasından sonra İzmir’de bu kez Zincirli Hürriyet gazetesini çıkarmasından…
Sabahattin Ali, Zekeriya Sertel, Behice Boran, Aziz Nesin gibi edebiyat, bilim, basın dünyasından önemli isimlerin yazdığı Zincirli Hürriyet’in serencamı tıpkı Tan gazetesinin tahrip edilmesi gibi olacaktı. Gazeteyi çıkaran Aybar 3 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılacak, bir yıl sonra genel afla serbest kalacaktı.
Aybar’ın bu olaylardan sonra geçimini uzun bir süre avukatlık yaparak sağladığını not düşelim.
TİP ve Aybar
Aybar’ın siyaset sahnesine çıkması ise en başından bahsettiğimiz gibi TİP ile oldu. Kısaca TİP’in kuruluşuna baktığımızda partinin 1961 Anayasası’nın getirdiği demokratik ortamda içinde Kemal Türkler’in de olduğu 12 sendikacı tarafından hayata geçirildiğini görüyoruz.
TİP işçi sınıfının, köylünün partisi olmak için yola çıkmıştı. Özellikle de sermaye – emek çelişkisini dillendiriyordu.
TİP’in amblemini bizzat Aybar’ın çizdiği biliniyor. Dişli çark ve bir başaktan oluşan amblem, işçi sınıfını simgeliyor. Çarkın tam ortasında yer alan başağın ise köylüyü, emeği, alın terini temsil ettiğini söylememiz yanlış olmayacaktır.
Logoda yazan “Köylüye toprak, herkes iş” sloganı ise kırsal alanda ağaya çalışmak zorunda kalan topraksız köylünün iliklerine kadar sömürülmesine karşı mücadele verileceğini anlatıyor.
Aybar’ın TİP’e katılması 1962 yılına rastlıyor. Partinin kurucuları 1962 yılında partiye aydınları davet ettiler. Bu minvalde Türkiye’de solun önemli temsilcileri Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Adnan Cemgil, Nazife Cemgil, Cemal Hakkı Selek, Yunus Koçak, Fethi Nacigibi isimler partiye üye oldu. TİP’te aynı zamanda Yaşar Kemal, Çetin Altan gibi edebiyat ustaları da yer aldı.
Türkiye İşçi Partisi, 10 Ekim 1965 seçimlerinde yüzde 2,96 oy alarak Meclis’e girebildi. Bu seçimlerde 15 milletvekili çıkaran TİP gibi bir sosyalist partinin parlamentoda yer alması, Türkiye’de sol siyasetin en önemli başarılarından biri hâlâ.
TİP’in Meclis sıralarında bulunması Türkiye siyaseti için alışılmadık, kimilerine göre tehlikeli, demokrasi için büyük bir kazanım olmuştu. Ülkede egemen olan siyasal iklim TİP gibi sosyalist bir partinin Meclis’e girmesine şiddetle karşıydı.
Nitekim seçilenler arasında bulunan Çetin Altan’a 1966’daki bütçe görüşmelerinde Nâzım Hikmet’i “büyük şair” diye nitelemesi nedeniyle Adalet Partililer (AP) tarafından linç girişiminde bulunulması bunun yansımalarından biri.
Altan vekilliği düşürülüp iade edilen ilk vekil oldu.
TİP’in parlamentoya girmesinin hazmedilmemesi, seçim sisteminin değiştirilmesiyle sonuçlandı. Temsilde adaleti en iyi sağlayan seçim sistemi olarak bilinen millî bakiye sisteminin yerine 1969 genel seçimlerinden hemen önce D'Hondt diye adlandırılan sistem getirildi ve TİP o seçimlerde yüzde üç oy almasına rağmen Meclis’e ancak iki vekil gönderebildi.
Yine TİP’e hazine yardımı yapılmadığını unutmamak gerekir.
Sosyalizm bir insanlık sorunu
Sol partinin siyasetten itilmesine neden olan tüm bu etkenler soldaki kırılmalardan biri olarak karşımıza çıkan solun demokratik yollarla iktidara gelemeyeceği tezini savunanları doğruluyordu ancak kaybeden yine demokrasi oluyordu.
Daha en başında soldaki bölünmelerden biri de bu değil miydi?
60’lı yıllarda TİP ile TKP çizgisindeki MDD (Milli Demokratik Devrim) hareketi arasında kuram ve uygulama yöntemlerinde hararetli tartışmalar yapılıyordu. Mihri Belli’nin kavramsallaştırdığı MDD’ye göre öncelikle feodalizmi aşmak için millî sınıflar öncülüğünde bir mücadele verilmeli ki, bu “ilerici” olarak anlam yüklenen ordu tarafından bir darbe şeklinde olacak; ardından da şiddete dayanmadan kesintisiz bir şekilde işçi sınıfının hâkimiyeti kurulacaktı.
Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren gibiler ise doğrudan bir sosyalist devrimi savunmuşlardı. Daha zorlu olsa bile işçi sınıfıyla birlikte yürütülecek bu mücadelede TİP parlamenter sistem içinde emekçi sınıfların iktidarının kurulacağını önermişti. Zira TİP 1965 seçimlerinden başarıyla çıkar çıkmaz MDD’ciler tasfiye edilecekti partiden.
Aybar’ı diğerlerinden ayıran kuşkusuz “Türkiye’ye özgü sosyalizm” fikrini geliştirmesi olmuştu.
Aybar’a göre sosyalizm bir insanlık sorunuydu; insan sosyalizm için değil, sosyalizm insanlar içindi ve tarihi tarih yapan özgürlük mücadelesiydi. Aybar sol literatüre “hümanist sosyalizm”, “güleryüzlü sosyalizm” gibi kavramları sokmuştu.
Aybar’ı belki de daha ileri bir noktaya taşıyan yatay örgütlenmeyi savunmasıydı. TİP deneyiminden sonra bir grup arkadaşıyla kurduğu Sosyalist Parti’nin tüzüğüne parti yöneticilerinin iki kez üst üste seçilememe, seçilecek kişilerin en az üçte ikisinin kol emekçisi olma şartı girmişti. Aybar “Marksizm’de Örgüt Sorunu: Leninist Parti Burjuva Modelinde bir Örgüttür” alt başlığıyla yayınlanan kitabında sosyalizmin sömürülen ve horlanan kitlelerin doğrudan söz ve karar sahibi olmalarıyla kurulabileceğine dikkat çekmişti.
Doğu Mitingleri
Öte yandan Aybar, Kürt sorununa değinen ilk siyasetçilerden biri oldu. Aybar’ın liderliğindeki TİP, Tarık Ziya Ekinci, Kemal Burkay, Mehdi Zana gibi Kürt aydınlarla 1967 yılında Doğu Mitinglerini gerçekleştirmişti.
1970’te dördüncü büyük kongresini düzenleyen TİP, anayasa hukukçusu Murat Sevinç hocanın belirttiği üzere Türkiye’nin doğusunda Kürt halkının yaşamakta olduğuna, hâkim sınıfların baskı, asimilasyon siyaseti uyguladığına, Doğu sorununun yalnız bölgesel kalkınma sorunu olarak ele alınamayacağına, Kürt halkının yurttaşlık hakları mücadelesini desteklemenin olağan ve zorunlu bir görev olduğuna dair bir dizi tespit ve önerilerde bulundu.
Nitekim 12 Mart darbesinin ardından TİP hakkında kapatma davası açıldı. Parti “bölücülük” gerekçesiyle 21 Temmuz 1971’de kapatıldı.
1961 Anayasasının özgürlükçü ortamında filizlenip serpilen TİP, bu anayasanın tamamen uygulanmasından yanaydı. Meclis’e girdiğinde AP’liler tarafından sürekli düzen dışı olmakla suçlanıyordu. Ama bu kez solun içinden kimilerinin “ilerici” olarak addettiği ordunun darbesi sonucu kapatılıyordu.
TİP, düzeni tehditle suçlayanlara göre aykırıydı. MDD’ciler ve klasik “Türk solu”ndan da net bir şekilde ayrılıyordu.
Aybar’lı TİP niceliksel olarak belki küçük fakat fikirsel ve etki yönünden önemli bir tecrübe olmuştu; bir umut… Sosyalist bir partinin parlamentoda yer alabileceğini; hitap ettiği işçi sınıfını, köylüyü, emekçiyi, gariban yurttaşı temsil edebileceğini, hattâ hemen olmasa bile ezilen sınıfın karar süreçlerine katılabileceğini göstermişti.
Meclis’e girdiğinde oturacak yer dahi gösterilmemesi, tekrar Meclis’e girmesinin engellenmesi, vekilliklerin düşürülmesi, liderlerinin tutuklanması, saldırılar ve partinin kapatılması, seçim barajları; kısacası zorbalık, Çetin Altan’ın deyimiyle "hödüklük" bugün Türkiye’de demokrasinin hâlâ en temel sorunları.
Aybar’ın sözleri ise hâlâ kulaklarımızda:
- Sosyalizm bir insanlık sorunudur.
- İnsan sosyalizm için değil, sosyalizm insanlar içindir.
- Tarihi tarih yapan özgürlük mücadelesidir.
Sol literatür “hümanist sosyalizm”, “güleryüzlü sosyalizm” kavramlarını Aybar ile kazanmıştı. Ve tarih onu haklı çıkarıyor.