Günün birinde Suruç’la ilgili böylesi trajik bir olay üzerine yazı yazacağım aklımdan geçmemişti. Ama oldu… Önce herkes gibi derin bir suskunluk ve üzüntüye boğuldum. Ama onlar hep konuştu.
Onlar konuştukça aramızdaki farklılıklar algı dünyalarımızın olağanüstü bir ayrışma ve yarılma içinde olduğunu gördüm. Bu yazının konusu da bu… Suruç’a bakınca kimler ne gördü ve o gördükleri üzerine neler söyleyip, neler kustular?
Arınç 22 Temmuz 2015 günü basına yaptığı oldukça uzun açıklamada dile getirdiği soruyu ben daha önce sosyal medyada kimi ülkücü gençlerin sayfalarında gördüm: “Sormak lazım neden hiçbir HDP yetkilisi yoktu?”
Bu soru bazen neden hiçbir HDP’li [Halkların Demokratik Partisi] yoktu biçimini de alıyordu. Ama bu sorunun Bülent Arınç’ın dahi dile getireceğini hiç düşünmemiştim. Soru bilerek orada olunmadığına, “HDP’li olmayanların” yaptıklarını HDP’lilerin önemsemediğine, hatta olayın failinin bizzat HDP’liler olduğuna varan pek çok tuhaf ve ortalığı karıştırmak isteyen imalar taşıyor elbette…
Bu açıklamadan da önce Bahçeli ise “Ne işleri vardı orada?” diyebilmişti. “Ne işi vardı o bombacının orada?” demek yerine bu soruyu sorma cüretini gösterebildi “baş muhalefet” olmaya nasılsa soyunan partinin genel başkanı.
Bu hince zannedilen sorular medya üzerinden kamuoyuna servis edilip insanların duydukları üzüntüler kirletilip, hedef bilerek bilmeyerek kendilerinin düşman olarak gördükleri HDP’ye ve HDP’nin ima ettiği her şeye yönlendirilmeye çalışılıyor elbette.
Böylece IŞİD belasından sanki kurtulabilecekmişiz gibi çocuksu, siyaseten içi boş ve düşmanca söylemler. Sadece kendi yakın dövüş alanını görebilen kör gözler… İnsanların endişelerini ve üzüntülerini anlamaktan aciz, ne orada ölenlerin anısına ne de taşıdıkları ideallere değmeyen söylemler...
Sosyal medyada dolaşanları takip edince ve üstüne Türkiye’nin siyasal elitlerinin bu açıklamalarını dinleyince, Türkiye’de yaşanan siyasal ve kültürel ayrışmanın inanılmaz derinliği irkiltici geliyor insana.
Hepimizin yaşadığı şok, bu yarılmanın derinliğinin bu kadar olduğunu bu olay vesilesiyle daha açık görmemizle de ilişkili sanırım.
Ne sınır ötesinde yerel halkların başta yaşam hakkı olmak üzere tüm hakları için mücadele edenlerle böylesi barışçıl yöntemlerle kurulan ilişki, ne de bu gençlerin oradaki varlığı anlamlandırılıyor. Onlar bütün bunlarla ilişkilenemeyecek kadar beyaz, kentli, eğitimli ve kadın görünüyorlar.
Onlar yaşamı ören kimlikler. Doktor, avukat, öğretmen olmak üzere okumakta olan ve bıraksalardı ortak hayatımızda, yaşamın içinde karşımıza çıkacak olan yüzlerdi. HDP’liler mi? Neden olmasın? Kim vehmetti olmadıklarını?
Peki, bazılarına HDP’li olarak görülememeleri neden? Ya da bazıları neden Kobane ile böylesi bir ilişkinin kurulmasını anlamsız ve hatta tehlikeli buluyor? Üstelik bunu IŞİD’in Türkiye ile kurduğu ilişkiden daha az veya eşit düzeyde sorunlu görüyor. Çocuk azarlar gibi ne işlerdi vardı onların diyebiliyor.
Onların hamiliğinde mi bu gençler. Ya da illa tepelerinde bir HDP’li hami mi olmalı? Sömürgeci, faşizan zihniyetler işte bu gençlerin bu konumlarını anlamlandırmayacak kadar kategorik ve düşmanca bakmakta.
HDP’li denilince akıllarına gelenlerle çelişiyor bu gençlerin ışıldayan yüzleri ve özgüvenleri. Kobane denilince bir yaşam mücadelesi yerine, içinde Kürtler geçtiği için sadece terör gören gözlere onların taşıdıkları oyuncakların ifade ettiği şeyler boş gösteren.
Yok, onların zihinlerinde böylesi imgelerle ilişkili bir siyaset ve bu tür melez kimlikler. HDP aslında bu işte. Bu gençler HDP bileşeni olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin (ESP) gençlik örgütüydü. Onlar zaten yetkili kişilerdi.
HDP işte böylesi çoklu bir yapı. Birçok bileşeni var. Bu da kavranamıyor bu siyasal kalıplar içinde. HDP bu kadar çeşitli, bu kadar yaşamın içinde, hem kadın hem genç...
Ölüm siyaseti yapan zihinler anlayamıyor bütün bunları. HDP’yi ya katil ya da cinayet mağduru olarak görmek istiyorlar. Ama HDP Türkiyelileşiyor. HDP yeni yaşam derken bunu kastetmişti…
Yaşamı alternatif bir biçimde örmeyi hedefleyen kurucu, pozitif bir siyaset yapmak isteyen bu gençlerdi HDP. Bu gençler HDP’li olmasa da, HDP bu gençler olacak. Ya da HDP olmasa bile bu yaşam siyaseti ile ölüm siyaseti arasındaki derin ayrım uçuruma dönüşüp kendi adlarını bulacak.
Onların asker-polis devleti varsa, bizim yaşamımız olacak kuracağımız. Onların silahları varsa bizim oyuncaklarımız.
HDP Türkiyelileştikçe sertleşen ve daha da ölümcülleşen ataklarla saldıranlar nereye kadar HDP’yi marjinalleştirecekler?
Nereye kadar kurucu yaşam siyasetini savunanlar siyaset dışına itilecek?
Bugün su yüzüne açıkça vuran sosyal ve siyasal ayrışma siyasal adlar kazanmaya ve aktörleriyle buluşmaya çalışıyor.
Er geç taşlar yerine oturacak ve yaşam siyaseti daha güçlü bir siyasal temsiliyet kazanacak… (BY/EKN)