Dün
Dersim Qısle'ye bağlı Qıl köyündeyiz. Yan tarafından dere akan düz bir alanda herkes birbirine bağlı bekliyor. "Makineler" sağ tarafa kurulmuştur. Birazdan kıyamet kopacak. Yıl 1938, aylardan ağustostur.
Kısa bir süre içinde kafilenin tam karşısından bombalar yağar ve ardından makineliyle taramaya başlarlar. Ali o kadar korkar ve kendinden geçer ki yıllar sonra o anı anlattığında "ben toprakta kaybolduğumu sandım" diyecektir.
Atılan bombalardan bir parça sırtına değer. Bir süre taradıktan sonra sesler kesilir. Yanlarına gelirler; Ali'nin yanındaki kızın yaşadığını görürler; tabanca ile kafasına bir tek el sıkarlar. Kızın kafasına sıktıkları an Ali korkudan sıçrar. Kız çocuğunu çevirip dereye atarlar.
Ali, nefes almadan göz ucuyla askerleri izlemektedir. Ölmüş bir annenin kucağındaki çocuğu alıp yamaçtan aşağı atarlar. Tam o esnada bir asker Ali'nin ayağından tutar ve onu çevirir. Ali, yaşadığı anlaşılmasın diye nefes bile almamaktadır. Bir süre çektikten sonra yamaçtan aşağı atar. Yuvarlanır ve sırtüstü düşer kalır.
Orada duran bir ölünün parmağı sırtındaki yaraya değer. Ali hareketlenince iki asker süngü takıp ona doğru yürümeye başlarlar. Ali, geldiklerini görünce yüzüstü uzanarak ölü gibi durmaya başlar.
Askerler gelir, tam başında durup süngülemeye başlarlar. Onlar süngüledikçe Ali acıdan kımıldamaktadır. Hem süngülemekte hem de Türkçe bir şeyler söylemektedirler. "Allah, Allah" derler ve son bir süngü sokarlar beline. Ali'nin kımıldamadığını görünce artık öldüğüne ikna olup bırakıp giderler. Artık acı bile çekmemektedir. Akşam olur; ay çıkar. Tüm ailesi ölmüştür.
Bir süre daha geçtikten sonra kalkar ve yerinde oturur. Kan dereden sel gibi akmaktadır. Bir köpekleri vardır; Haydaran'dan çıktıkları günden beri peşlerinden ayrılmamıştır. Acıkan köpek akan kanın içinde dolanmaktadır. Haydaranlı bir çocuk sağdır; ona "yaralı mısın?" diye sorar. Ali, "yok, beni sürüklediler, başımdan kan geliyor" der.
Öte yandan bir kadın seslenir ve "gelin bana yardım edin, beni çevirin" der. İki bacağı birden kırılan kadın kıpırdayamamaktadır. Ali ve Haydaranlı adam, kadını çevirirler. Bu sırada amcasının kızı ölülerin altından acıyla "Wııy dae!" diye çığlık atar. Sonra sesi kesilir.
Ali bu saatten sonra nereye, nasıl ve ne halde gittiğini hatırlamıyor. Dağların gölgesi üzerinde, akşamüstü ilerliyor. Bir ev çıkıyor karşısına. Bu Kureyşanlı Seydê Xêce'nin evidir.
Dışarıda yaşlı bir kadın var. Ağlıyor ve Ali'ye doğru geliyor: "Ciğerim sen nerdensin, kimlerdensin?" "Ben Haydaranlıyım." "Haydaranlılardan kimlerdensin?" "Hemede Xan'ın torunuyum." Kadın daha bir içten ağlamaya başlamıştır. "Teyze bana biraz su ver." Kadın gidip süt getirir. "Al bu sütü iç, sana su da getireceğim" der. Sonra su ve biraz da yoğurt getirir ve Ali'ye yedirir. "Adamlar bir araya gelmiş, hele git oraya onlar seni ne yapacak?" Ali zorlukla yürür ve yanlarına gider. Elbiselerini üzerinden çıkarıp atarlar. Biri gömleğini; biri pantolonunu çıkarıp ona giydirir. Biri "onun elbiselerini götürüp uzak bir yere atın, kan kokusuna yılan gelir" diye uyarır. Orada yaprak kırıp yere sererler; "buraya uzan, biz sabah sana yine ekmek getireceğiz" derler. Sonra hepsi oradan çıkıp gider.
Aradan bir hayli zaman geçer; Karsini tarafından silah sesleri duyulur. Daha sonra yanına tanımadığı çocuklar gelir ve ona "hayiz" ve başka yiyecekler verirler. Çocuklara, büyükler "oradan gitsin, asker gelir burada bizi de tarar öldürür, çıkıp tepeye gitsin, oradan Haydaranlılar görünüyor, onlarla buluşsun" diye haber göndermişlerdir. Oradan artık kanlı ve yaralı halde yavaş yavaş çıkar ve tepeye gider. Artık gün batmak üzeredir. Tepenin başından aşağıya doğru iner. Xeleku tarafına yürür. Oradan Karamusu tarafına gider.
Bundan sonra Ali dolaşa dolaşa Roşnek'e büyük amcası Kamer ağanın bahçesine gider. Meyve ağaçlarına çıkıp biraz erik toplar; Zel Dağı'nın başında fenerle dolaşanlar vardır. Hemen inip oradan kaçar.
Hemedê Mırzali'nin evlerinin arkasına saklanır. Burada beklerken gözü karanlığa alıştıktan sonra içerde bir cesedin olduğunu; köpeğin de o cesedi yediğini görür. '38'de o kadar çok insan öldürülmüştür ki köpekler insan etine alışmıştır.
Çilelerle geçen aylardan sonra sonbaharın sonunda gidip teslim olurlar. Askerler Ali'ye çamaşır getirip giydirirler; bir de asker şapkası takarlar kafasına. Ondan sonra Kışla'ya getirirler. Sonra Elazığ'a gönderirler.
Oradan da Balıkesir'e yollarlar. Balıkesir'de öyle bir yere düşmüşlerdir ki "bunlar asker vurmuş" derler. Xıdır Ağa'nın oğlu Hasan'ı öldürmek isterler ama ellerinden zorla alırlar. Haydar, Ali'ye "git, dayına söyle ki elbiselerini giysin, madalyasını da taksın" der. Ali gidip söyler.
Giyinip kuşanan ve madalyasını takan dayısı oraya gelir. Hükümet Konağı'nın köşesindeki parka oturur. Ordan geçen bir rütbeli asker gelir ve hal hatır sorar. Orada toplananlar "Kızılbaşın biri öteden geliyor, paşa onu karşılamaya gidiyor" diye şaşırırlar. Halbuki dayısı Ruslarla savaşta Osmanlıdan madalya almıştır.
1947'de memlekete gitme yasağı kalkınca dönüp gelirler. Ama bu defa da Haydaran tarafı yasaktır. Haydaranlılara yeniden sürgün yolları görünür. Bazıları Diyarbakır'a, bazılarını da Muş'a verirler. Ali ve grubu Muş'a gönderilir. Üç hane İksorlu, altı aile de Haydaranlı vardır. Muş'ta köylere dağıtırlar; o kış da orada kalırlar.
Bugün
Bir ağustos günü Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi kapsamında FDG 2. Başkanı Mehmet Gülmez, projenin genç çalışanları Hıdır Sönmez, Yıldız Ataş ve İnan Erol ile Gazıke'de yaşayan Aliyê Qemere Hemede Alixan'a (Ali Kaya) misafir olduk.
Evden içeriye girdiğimizde Ali amcayı yatağında sırt üstü uzanır bulduk. Ne bizi tanıdı, ne içeri girmemizi fark etti. Bembeyaz saçları, incecik bir şilte altında artık ölüme hazırlanan yorgun ve narin vücudu ve şilte üstünde üst-üste koyduğu ellerinin yemyeşil damarları bizi karşıladı. Bize Zazaca bir şeyler fısıldadı ama anlaşılmıyordu.
Oysa henüz aylar evvel Star gazetesine konuşmuş ve "Onur Öymen bilmiyor Dersim'i, bilseydi asla o sözleri etmezdi, benim tüm ailemi '38'de öldürdüler, insan ölümü savunmaz" demişti.
1938'in "Kılıç Artığı"ydı. Evlendi, çocukları oldu; '38 felaketinden sonra "yeni bir ailesi" oldu. Onları büyüttü, gözü gibi korudu. '38'de gördüklerini hiçbir zaman unutmadı. Çocuklarını şiddet ve zulüm kasırgasından ırak yetiştirdi. Aliyê Qemere Hemede Alixani şimdi yatağında ve "eceliyle" ölüyor.
Yarın
Bugünlerde "Türkiye'de karanlık hiçbir şey kalmayacak" diyen Hükümetin 1938 ile gerçekten ilgilenmesi için ne gerekiyor? Ali Kayalar ömrünün son demini yaşarken... (HA/EÖ)