Kadınlarla erkeklerin denize ayrı ayrı girdiği Avrupa'nın son plajı;
Sıradan bir vatandaşın İtalya sınırları içinde bulunup bulunmadığı konusunda bugün bile kuşkuya kapılabildiği Trieste;
Memleketin nispeten uzak illerinde yabancı muamelesi görebilen, bir türlü İtalyanlıklarını tescil ettiremeyen Triesteliler!
Şehrin ahalisi, sınır kenti olmanın ayrıksı konumunu şanlı Pedocin plajıyla yaşatmaya devam ediyor.
Avusturya Macaristan İmparatorluğunun yadigârı müessese, yoğun milliyetçi kampanya sayesinde ancak 1954'te İtalya'ya dahil edilen Trieste'nin alametifarikası durumunda.
Genellikle yaşlı müdavimleri olan, resmi adıyla Bagno La Lanterna plajı bölgenin çalkantılı geçmişini inatçı ve nemrut müşterileri aracılığıyla yansıtmayı sürdürüyor.
2016 Cannes Film Festivalinde boy göstermiş olan L'Ultima Spiaggia (The Last Resort, Son Plaj) adlı belgesel, kentte tutunmayı başarmış Sloven azınlığa ve genelde Slavlara "sciavo" (köle) sıfatını yakıştırmaya devam eden ırkçı Triestelileri de zarafetle teşhir ediyor.
Yönetmen hanesinde Davide Del Degan ve Thanos Anastopoulos adlarını gördüğümüz 135 dakikalık, İtalya, Yunanistan, Fransa ortak yapımı, durağan ve sıkıcı taşra atmosferini duyumsamak için birebir. Mekânın fotojenik gücünü yansıtmayı başaran belgeselciler, kahramanları konusunda ne yazık ki derin analizlere girişmiyor.
Akdeniz'in kirlenmeye en müsait noktalarından birinde, Adriyatik Denizinin en Kuzey noktasındaki plajda uzun saatler geçiren ahali, fiyakalı cüsseleriyle yanıbaşlarına yanaşan U.N. RORO şirketine ait Cemil Bayülgen veya Cüneyt Solakoğlu adını taşıyan gemilerden pek rahatsız olmuş gibi de görünmüyorlar.
Milliyetçilik travması
Yüzyıllar boyunca Avusturya- Macaristan boyunduruğu altında kaldıktan sonra Mussolini, Hitler veya Tito gibi lider ve diktatörlerin gazabına uğramış olan Trieste halkı 1947 yılında ilan edilen Serbest Bölge statüsüyle nispeten rahata ermişti.
İngiltere ve özellikle ABD güvenlik kuvvetlerinin kontrolü altında, tüm Avrupa'nın II. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı sıkıntılardan bu konum sayesinde hızla sıyrılabilen kentlilerin bir kısmı İtalya'ya dahil olmak için çırpınıp durdu. Ne de olsa komünist Yugoslavya kendileri için olduğu kadar tüm Batı için de bir tehdit oluşturuyordu. 1954'te emeline ulaştıktan sonra da derin devlet milliyetçi propagandayı sebatla sürdürerek Triestelilerin iyice travmatize olmasını sağlamış.
Oysa onlar asırların liman kentinin melez çocuklarıydılar, hepsinin ailesinde soyadı genelde "iç"le biten bir Hırvat veya bir Sloven mutlaka vardı. Kentte, küçülmüş olsa da varlığını hala sürdüren bir Yunan cemaati, az da olsa Ermeni, gayet geniş bir Yahudi topluluğu barınıyordu. İtalya dahilinde tek örnek olan, insanların yakıldığı fırın Risiera di San Sabba'yı da unutmamak lazım.
Osmanlı eseri olduğu tahmin edilen bir Müslüman mezarlığının kalıntıları da kentin kozmopolit geçmişinin araştırmak için bir diğer motivasyon.
Köken tabusu
Belgeselde günlük konuşmalarına şahit olduğumuz Triesteliler milliyetçi siyasete alet edilmiş bir neslin son temsilcileri gibi görünseler de kentte ırkçılık bir gelenek haline gelmiş vaziyette. Genelde inşaatlarda çalışan Sırplara pek iyi gözle bakılmıyor. Gemi ve TIR taşımacılığının Türkiye hakkında nasıl bir izlenim bıraktığı zaten tartışılır.
AB'ye yönelik yeni göçmen dalgasıyla, yabancı düşmanlığı son yıllarda tüm İtalya'da olduğu gibi Trieste'de de tekrar azmış gibi görünüyor. Oysa kentin üzerinde oynanan uluslararası oyunlar sonucunda Trieste ahalisinin bir kısmının yakın tarihte Adriyatik kıyılarından göç ettirilmiş soydaşlardan oluştuğu unutulmuşa benziyor.
Neyse ki filmde sohbetine tanık olduğumuz bilge bir yaşlı, her türlü milliyetçilik için "halkların mahvına sebep olan unsurdur" diyor. Fazlasıyla kuşku duyulabilecek bir kimlik olduğundan İtalyanlığın asla sorgulanamadığı Trieste'de köklere inmek adeta bir tabu. Coğrafi olarak komşu Slovenya'ya daha çok yakışan kentteki Sloven azınlık mensupları neyse ki eskiye göre daha rahat, dillerini yüksek sesle konuşabiliyorlar, çift dilli tabelalar insanlara yol gösteriyor.
Bir dönem boyunca Belediye Başkanlığı yapabilen Roberto Cosolini'nin yerine geçenlerde sağcı Roberto Dipiazza'nın tekrar seçilmiş olması ise tabii ki kimseyi şaşırtmadı.
Pendik, Çeşme veya Mersin'den gelen U.N. RORO ve Ulusoy'a ait gemilerin hareketlilik kazandırdığı Trieste, bir zamanlar dünya çapındaki Lloyd Triestino gibi şirketlerin doğumuna şahit olmuştu. Neyse ki sigortacılık devlerinden Assicurazioni Generali genel merkezini sönükleşen kentte tutmak için direniyor.
Venedik şivesinden bozma şiveleriyle plajda şarkılar döktüren yaşlı kadınlar ve erkekler, kentin bir zamanlar gayet ayrıcalıklı konumunun nostaljisi içinde, ilgi odağı olmaya alışmış şımarık çocuklar gibi mazideki avantajlarını özlüyorlar.
Son Plaj belgeselini izlemek için gevşemiş olmak ve İtalya taşrasındaki yüzeysel muhabbetlere kendini hazırlamak şart. Az da olsa arşiv görüntüleri bölgenin geçmişi hakkında bir fikir veriyor ama filmden haz alabilmek için derin bir araştırma yapmakta fayda var.
Ahalinin büyük bir kısmının Trieste'nin medarıiftiharı Miramare Şatosuna giden yoldaki, iki cinsiyetin beraberce denize girebildiği Barcola'yı tercih ettiği kesin.
Doğrusunu söylemek gerekirse halk plajı Pedocin'de, kadınlarla erkeklere ayrılmış kısımlar arasındaki duvar da aslında pek etkin değil; karşı cinse hizmet veren yan taraf gerektiği zaman ziyaret edilebildiği gibi sezon açılış veya kapanışlarında plaj müdavimleri birbirlerine alkol servisi yapıp topluca neşelenebiliyorlar. Kadınlar kısmında üstsüz güneşlenmeyi tercih edenler var, erkekler ise, yaşları ne olursa olsun, slip mayonun cömert imajından katiyen vazgeçmiş değiller. Taraflar arasında seviyeli şekilde laf atmak, şakalaşmak ve flört etmek daima mümkün… (MT/ÇT)