Türkçeye ‘çılgın proje’ terimini sokan Recep Tayyip Erdoğan oldu. Aslında bir fikrin bütün boyutlarıyla ayrıntılı bir şekilde hesaplanarak ortaya konması anlamına gelen proje kavramını, çılgınlık gibi hesapsızlık, plansızlık, öngörüsüzlük ve akılsızlık anlamına gelen bir kavramla yan yana getirmek derin bir bilgisizliği gerektirir.
Doğrusu Turgut Özakman’ın kitabına verdiği o yersiz ‘Şu Çılgın Türkler’ adının halkımızdan büyük bir teveccüh görmesi de, bu ülkede değer verilen hasletleri göstermek açısından pek olumlu bir gösterge sayılmaz. Tayyip Erdoğan da bu eğilimden yararlanmak istemiş olabilir.
Hem çılgın hem proje
Son yirmi yıldır maruz kaldığımız projeler hakkında gerekli, gereksiz, yanlış, doğru, akıllıca, aptalca gibi çeşitli tanımlar getirebiliriz fakat çılgın diye tanımlanmaya en uygun görüneni herkesin bildiği gibi Kanalistanbul’dur.
Bir projeyi çılgın yapan, önünü ardını düşünmeden, o projeden elde edilecek olana –her ne ise- kilitlenmek ve yol açacağı sorunlara gözünü kapamaktır. Kanalistanbul örneğinde olduğu gibi, projenin gerçek bir ihtiyaç olup olmaması, çevreyi tahrip etmesi, siyasal sorunlara yol açması, ülke ekonomisini ciddi şekilde sarsması ve benzeri sorunları gözardı etmek tam bir çılgınlıktır. Bu çılgınlık göze alındı, neyse ki finansman sorunlarını halledemediler.
Böyle çılgınlıklara kolay kolay girişilemez. Ya çok büyük bir menfaat ya da çok büyük bir çaresizlik hali gereklidir. Demokratik ülkelerde çok sık görülmez. Genellikle iktidarını kaybetmek korkusu içinde bulunan otoriter rejimlerde rastlanır. Yunan cuntasının Kıbrıs darbesi, Saddam’ın İran’a saldırısı, Trump’ın parlamento baskını böyle örneklerdir.
Recep Tayyip Erdoğan yönetimi zor bir dönem geçiriyor. Geçtiğimiz kış, iktidara geldiğinden beri en çok zorlandığı mevsim oldu. Bir dizi yanlış karar sonucu ekonominin geldiği nokta, önümüzdeki kışın daha da zor olacağını gösteriyor. Bunu göze almaktansa, yaz sonunda seçime gitmeyi tercih edeceği çoğu insanın ortak kanaati.
Türkiye ekonomisi mevsimsel karakteri belirgin bir ekonomidir. Ekonominin en önemli boyutları yaz mevsiminde önem kazanır. Kısaca, tarımsal ürünler piyasaya çıkar, gıda mallarının fiyatları düşer, inşaat sektörü harekete geçer, istihdam artar, turizm sektörü canlanır, ülkeye döviz girişleri yükselir. Yazın sonu sonbahar, seçime gitmek için en uygun dönemdir.
Fakat bu sene böyle olmadı. Şimdiye kadar yayınlanan bütün göstergeler bu yaza ilişkin olumlu sinyaller vermiyor. Bu yazın geçtiğimiz yazlardan daha da kötü geçeceği anlaşılıyor.
Göstergeler umut vermiyor
Bakılması gereken ilk gösterge dış ticaret rakamları. Ocak-Nisan arasını kapsayan ilk dört ayın verileri, ihracatın geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 artarak 84 milyar dolara ulaştığını gösteriyor. Fakat aynı dönemde ithalat yüzde 40 artarak 116 milyar dolar olmuş. Bu durumda dış ticaret açığı yüzde 130 artarak 33 milyar dolar olmuş. İhracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 83’den yüzde 72’ye düşmüş. Bütün bu rakamlar bize, döviz talebinin büyüdüğünü, döviz fiyatlarının yükselmesiyle ithal ürünlerin maliyetinin arttığını söylüyor.
Zaten enflasyon verileri şimdiden bu durumu gösteriyor. Nisan ayı itibariyle yıllık TÜFE yüzde 70’e ulaştı. Oysa 2021 Nisanında yüzde 17, 2020 Nisanında yüzde 10 kadardı. Hanehalkı harcamaları içinde yüzde 25 gibi önemli bir pay oluşturan gıda ve alkolsüz içeceklerde enflasyon oranı yüzde 90’a yaklaşıyor.
Gıda enflasyonu bu yıl pek düşecek gibi görünmüyor. Tarım Bakanlığı'nın tahminlerine göre, bu yıl tahıl üretimi 62 milyon tondan 68 milyon tona yükselecek. Buna karşılık sebze üretimi 32 milyon tondan 31 milyon tona düşecek, meyva üretimi 25 milyon tondan 26 milyon tona çıkacak. Tarımdaki boşvermişlik hali resmi verilere de yansımış, anlamlı bir dönüşüm bekleyen yok.
Büyük umutlar bağlanan turizm sektöründe yılın ilk çeyreğine ait veriler pandemi öncesi dönemin düzeyine ulaşıldığını gösteriyor. 2019 ve 2022 yıllarının ilk çeyreklerinde 6,5 milyon turist gelmiş ve gecelik ortalama olarak 68 dolar harcamışlar. Yine de kişi başına harcama 2022 yılında artmış görünüyor ki bu durum Bulgaristan, Gürcistan ve İranlı turistlerin ucuz buldukları mallara yönelik harcamalarından kaynaklanmış olabilir.
İlk çeyreğin pek de olumsuz olmayan verilerine karşın, Rusya-Ukrayna savaşı ve Türkiye’nin çevre ile gergin ilişkileri nedeniyle turizm sezonunun çok canlı geçmeyeceğine ilişkin genel bir kanaat mevcut.
İnşaat sektörü verileri çok olumsuz bir durumu gösteriyor. 2022 yılının ilk çeyreğinde, 2021 yılının ilk çeyreğine göre, yapı ruhsatı alan konut sayısı 175 binden 126 bine düşmüş ki bu da yüzde 28’lik bir azalma demektir. Yapı kullanma izni alan konut sayısı da 159 binden 155 bine düşmüş durumda.
Bu durum kendini yeni yapılan konutların satışında da gösteriyor. İlk el konut satışları pandemi dönemine göre yükselmekle birlikte, pandemi öncesi dönemin düzeyine ulaşamadı. 2019’un ilk dört ayında 146 bin yeni konut satılmışken, 2022’nin ilk dört ayında satılan yeni konut sayısı 131 binde kaldı.
Her çılgınlık yeni bir tehlike
Bütün bunlar seçim için yeni bir çılgın projeye ihtiyaç duyulduğunun işareti. Ekonomi ile ilgili olarak çılgın bir yana, mütevazı bir proje uygulama olanağı bile kalmadı. Teknoloji ile ilgili dizginlenemez sayıklamalar aya gitmeye kadar uzandı, ötesi yok.
Yeni çılgın proje ister istemez siyasal bir proje olacak. Seçime kilitlenmiş, seçimi kazanmayı bir hayat memat meselesi haline getirmiş bir iktidarın çılgınlığının boyutlarını kestirmek hem zor hem de korkutucu.
Aranan çılgınlık bir dış politika macerasında bulunmuş görünüyor. Miçotakis’in Amerika Birleşik Devletleri (ABD) parlamentosunda tekrar tekrar alkışlanması devlet büyüklerimizi bu sebepten sinirlendirmiş olmalı. Artık Yunanistan’la rutin hale gelen küçük dalaşmaların ötesine geçilemeyeceğini herkes anlamış durumda.
Gözler yine Suriye’de. Televizyon programlarında gözünü fetih bürümüş emekli askerler sürekli hedef büyütüyor. Seçim öncesi çılgınlığın Suriye topraklarında aranacağı belli olmuş gibi. Seçime kilitlenmiş iktidarın çılgınlığının boyutlarını seçim sürecindeki gelişmeler belirleyecek.
Sınır boylarında çatışmaya girerek ele geçirilen alanlara sığınmacıları yerleştirip bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışılacak mı, işler yolunda giderse Suriye’nin derinliklerine inme denemelerine girişilecek mi, şehirlere yaklaştıkça fetih hevesleri depreşecek mi, çatışmalar İran ile sorun yaratmaya kadar yayılacak mı? Bunların hepsi de yaşamsal sorular fakat hiçbirinin cevabı yok. Çılgınlık söz konusuysa hiçbir şey net değil demektir. (BD / HA)