“Sonra da ailece el ele, sevinçli kalabalığa doğru yürüdüler.”
Son satırı okuduktan sonra başımı çevirip yanımdaki pencereden dışarı baktım. Sonbahar rüzgârı, ağaçlardaki kuru yaprakları evin önündeki yeşil çimlerin üstüne gelişigüzel serpiştirmişti. Baktığım yerden zemine kahverengi yaprak damga baskısı yapılmış gibi görünüyordu; “doğanın elişi etkinliği…” diye düşündüm.
Gözlerim komşularla ortak kullandığımız bahçede gezinmeye devam etti. Piknik masalarından birinin üstünde Komşu Günü’nde(*) çocukların boyadığı saksılardaki rengarenk menekşelere baktım; bu da “bizim elişi etkinliğimiz…” diye düşündüm. Az önce son satırını okuduğum kitapla aradaki benzerlik hoşuma gitti, hemen bilgisayarımı açtım.
Günışığı Kitaplığı’nın yeni çıkanlarından Füsun Çetinel imzalı Son Bahçe kitabı hakkında ne yazacağımı biliyordum.
- Bu ektiğiniz çiçeğin adı ne, Ardıç?
- Anneanne çiçeği!
Haftalar öncesi… Güneşli bir günde, evimizin arka bahçesinde, telefonun kamerasını annemle Ardıç’a çevirmiş ekrandan kadrajı kontrol ederek aile tarihimiz için pek önemli bir anı kaydediyordum: Annem ve oğlum, annemin bana armağan getirdiği aile yadigârımız, anneannemden kalma mum çiçeğine ait tomurcuklu bir dalı yeni yuvasına yerleştiriyorlar. Bu anı hiç unutma, diyorum kendi kendime. Nedense pek büyülü geliyor bana.
Füsun Çetinel de doğanın büyülü gücüne inananlardan olacak ki apartmanlar arasında sıkışıp kalmış ufak bir yeşil alanın hikâyesini anlatıyor son kitabında. Bir çocukla başlıyor her şey; Zeynep’in evine, aile ortamına, sınıfına konuk oluyoruz. Evde kentsel dönüşüm nedeniyle yeni bir yere taşınma telaşı; okulda çocukların tasarladığı bir oyun parkı projesi ve üstüne dinlenme evindeki yaşlıları ziyaret etmeleri gereken bir okul ödevi… Çözülmesi gereken problemler, aydınlanmayı bekleyen gizemler, hepsinin ortasında çocuklar, yaşlılar ve bir avuç toprak. Yazar güncel yaşamın en büyük problemlerini sıra sıra diziyor, tüm bu olaylar dönüp dolaşıp aynı denize dökülüyor.
Zeynep için başta her şey korkutucu; yeni evin bilinmezliği, apartmandaki yöneticinin aksi tavırları, bir de üstüne ödev için gittikleri dinlenme evindeki gizemli olaylar… Her şeyin dışında yüzünü güldüren bir şey var: Yeni evin minik bahçesi. Acaba kaygıları gidermek için bu bahçeye biraz umut ekilebilir mi? Yanıtı bulmak için sayfaları takip etmek yeterli. Bu çağda sistem eleştirisi aromalı, doğa sevgisi konulu kitapları sık sık okumalı. Ne de olsa bu hikâyeler bir yerde kendi bahçemize ektiğimiz umut tohumları.
Bir tomurcuğun açmasını beklemek, diye düşündüm. Ona bakmak, onu beslemek ve haftalar sonra onun büyümesine; bazen bir sürprizle açıvermesine şahit olmak. Oldurmak yani; rüzgâra, yağmura, güneşin yakıcılığına rağmen. Herhalde bu körüklüyor doğaya karşı heyecanımızı. Ben bu yüzden ayrı bir sevinçle izliyorum anneanne ve torunun bahçe işlerinde buluşmasını. Son Bahçe’ye de tam olarak bu noktadan bağlandım sanırım; çocukları, yaşlıları ve doğayı kucakladığı, tamamen onlara ait bir alan açtığı ve hepsini bir mutlu son’a bağladığı için.
Elbette neşeli karakterlerden de bahsetmek gerek. Bir çocuk romanının olmazsa olmaz mizahından eksik kalmamış bu hikâye. Zeynep’in arkadaşı Tunç’a fazladan bir kredi vermek lazım, bazı diyaloglarında kahkahalar attım. Bir yönüyle 90’ların doğa konulu çocuk filmlerini de andıran, insanı yeniden umut etmeye yönlendiren bu gizemli, eğlenceli macerayı okumak iyiye ve güzele hasret kalplerimize yağmur olacak, toprak olacak, günışığı olacak. Kim bilir belki böyle hikâyeler sayesinde gün gelip açacağız bizler de.
Bu hikâye tüm doğa severlere, iyi okumalar herkese.
Yaşasın çocuk kitapları.
(ÇYK/EMK)
(*) Komşu Günü (De Burendag) Hollanda'da her yıl Eylül ayının son Cumartesi günü komşuların bir araya gelerek sosyal bağları güçlendirdikleri, çeşitli etkinliklerle birbirlerini daha iyi tanıdıkları özel bir gündür.