Bu aralar işler iyi gitmiyor. Şu Arap Baharı tam bir Türk Hazanı'na döndü. Afrika'nın kuzeyinde yaşanan çalkantılar yüzünden Türkiye'nin ekonomisi bayağı bir sarsıldı, önemli pazarlarını kaybetti.
Tunus, Mısır ama özellikle ve özellikle 30 milyar dolarlık Libya pazarlarından milyarlarca dolarlık darbeler aldı. Tunus ve Mısır bir türlü durulmadı ama önemli olan Libya'ydı. Türkiye önce "katiyen olmaz" deyip sonra "biz de katılalım" dediği müdahalenin kısa zamanda sonlanacağını ummuştu.
Umudunu yitirmedi, bekledi ama Libya Savaşı'nın kısa sürmeyeceği de anlaşıldı. Zaten bitse bile daha ardından büyükbaşların petrolün ve gazın yeniden paylaşımındaki kapışması gelecek. Türkiye'nin yeni dengeler üzerinden Libya'ya tekrar girmesi epey zaman alır.
Hep vakit ve nakit kaybı: Türkiye, Libya Geçici Ulusal Konseyi'ne daha şimdiden -hani kampanyasız falan- 300 milyon dolar yardımda bulundu.
Bunların üstüne şimdi bir de Suriye çıktı; yıllık en azından 1 milyar dolar zarar demek. Ama Suriye o kadar yakında ve öyle tehlikeli senaryolarla geliyor ki, Türkiye'nin pazarı-zararı falan düşünecek hali yok.
Ama yine de zarar zarardır. Sonuçta bir neoliberal de, en zor durumlarda bile parayı düşünebildiği için, neoliberaldir.
Velhasıl, Mağrip ve Maşrik'ten bir süre hayır yok.
Hem ticaret hem şov
Böyle zamanlarda, -hele de Ramazan ayına denk geliyorsa- en iyisi iyilik yapmaktır. Ama bu zamanda tek başına iyilik olmaz. Alan elin veren eli görmediği zamanlar çok geride kaldı. Bu zamanda hem iyilik hem şov olur. Hem iyilik hem ticaret olur.
Şu hükümetli, Adalet ve Kalkınma Partili (AKP), Diyanetli ve kahraman basınlı kampanyada kısa zamanda 100 milyon doları aşkın bir yardım toplandı.
Ekranın bir köşesinde "İnsanlık Ölmedi" yazarken, holdingler, şirketler Somali'ye -fondaki aç, hasta, ağlayan, can çekişen çocuk görüntülerine- para basmak için sıraya girdi. Herkeslerin ismi, kaç paralık olduğu ekranlara yazıldı, tüm Türkiye'ye ilan edildi.
Olsun, para toplanmadı mı? Toplandı. Toplanmaya da devam ediyor. Ne güzel; paralar Somali'deki yoksul halka gidecek.
Peki Türkiye Somali'ye 100 küsur milyon dolarlık çek mi verecek? "İhtiyacınız olan neyse gidin istediğiniz ülkeden" alın mı diyecek?
Tabii ki hayır. Bu, Somali'ye 100 milyon küsur dolarlık mal ve hizmet satılacak demek. Yani, parayı yardımseverler verdi. Şimdi de, yardım kuruluşları bu bütçeyle gerekli yardım malzemelerini ve hizmetleri Türkiye içinden temin edip gönderecek demek. 100 milyon küsur dolarlık bir Ramazan bereketi, piyasada 100 milyon küsur dolarlık bir hareket oluşturuldu demek.
Başka hesaplar da var
Somali'yle Türkiye'nin normalde pek alışverişi yok. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2010 ihracat rakamları yaklaşık 5 milyon doları gösteriyor.
Neredeyse tamamı tüketim maddesi. Somali'nin başlıca ithalat kalemleri olan tahıl, şeker, tüketilebilir sebze ve hayvansal-bitkisel yağlar ülkenin toplam ithalatının yüzde 40'ını oluşturuyor.
Ama 100 milyon dolar az bir meblağ değil. Dolayısıyla yalnızca unla, şekerle, yağla olmaz, olaya daha geniş bakmak lazım: Mesela seyyar hastaneler yerine uygun bir lokasyona "hakiki Türk eseri" kalıcı bir hastane yapılsa fena mı olur?
Ya da Somali'nin tahsis ettiği bir alanda sürdürülebilir intansif tarım projesi? Ve bunun gibi projeler... Bunlar için de iş makineleri, traktörler, çimentolar, tuğlalar, demirler ve envai çeşit malzeme gerekir. Yardım kalemleri çeşitlenir.
Peki kime verilecek bu milyonlarca dolarlık nispeten büyük işler? Libya'dan büyük zararlarla dönen, hükümetleri gibi kendilerine yeni pazarlar arayan ve kampanyaya hacimli yardımlarda bulunarak hükümetlerine "Bu işte biz de varız" diyen büyük holdinglere elbette.
Böyleyken böyle, lakin...
Yetmez ama evet. Daha doğrusu; evet ama yetmez.
Yetmez çünkü Türkiye gibi milyar dolarlarla oynayan bir ekonomiyi böyle küçük bir meblağ harekete geçirmez. Yalnızca bunun için Cumhurbaşkanı Suudi Arabistan'a, Cidde'ye gitmez.
Başbakan yardım kampanyası için televizyona telefonla bağlanmaz. Dışişleri Bakanı'yla Somali'ye gitmez.
Dışişleri Bakanı İslam Konferansı Örgütü'nü (İKÖ) acil toplantıya çağırmaz.
Önceden planlanmış Etiyopya ve Güney Afrika gezilerinin girizgahına Başbakan eşliğinde bir Somali'yi yerleştirip, gerisine de Kenya'yı ve birkaç ülkeyi daha eklemeye çalışmaz.
İKÖ İcra Komitesi tarihinde ilk kez Cidde'de değil de İstanbul'da toplanmaz.
Evet, şu Cumhurbaşkanı'nın Cidde ziyareti ve -her ne kadar Somali trajedisi başlığıyla acil çağrılmış olsa da- İKÖ İcra Komitesi İstanbul toplantısı Suriye'deki kritik süreçle de ilgili ama bütün bu çabaların gerisinde Sahraaltı Afrika'yla ilgili bir başka hesaplar da var.
İşin özü şu gibi görünüyor: Libya'nın kaybının ardından savaşın da (hep olduğu gibi) umulandan çok daha uzun süreceğinin belli olmasıyla Türkiye'nin ekonomisi hayli sıkıntılı bir hal aldı.
Türkiye'nin yeni pazarlara ihtiyacı var ve bunun için de (Çin, Rusya, ve Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere güneyde Libya'da kaybeden bütün büyük ekonomilerin yaptığı gibi) Sahraaltı Afrika'da daha aktif olmak istiyor.
"İnsanlık" müsameresi
Libya'nın yerini tutar mı? Tutmaz. Kara Afrika'ya üşüşen bu büyük ekonomilerden Türkiye'ye bir şey kalır mı? Kalabilir, neden olmasın? Kaldığı kadar. Libya'da da onlardan kaçan işleri yakalayarak büyüyordu Türkiye. Şimdilik yeni anlaşmalar için bastırmaktan başka çare yok gibi.
Ve Türkiye bu harekatı iyi hazırlanmış bir çıkartmayla yapmak istiyor. O bildik kalıpla söylersek "şu mübarek Ramazan ayındaki" bu harekatı Somali'ye yardım gibi kutsal bir görevle, İKÖ'nün desteği ve İKÖ üzerinden gerçekleştirilecek bir "Somali'ye Yardım" çağrısıyla, güçlü bir elle, sağlam bir bütçeyle yapma derdinde. Durum riske edilmeyecek kadar kritik.
Yani? Yani bu işte bir değil bir sürü şık olmayan durum var. Bizimle ilgili olanını söyleyelim. İnsani olan her şeye saldıran, insanın hemcinsine yardım etmesini yasaklayan yalnızca paraya ve kâra odaklı bir sistemin temsilcileri televizyonda "insanlık" müsameresine çıkıyorlar.
Somali halkından çok Türkiyeli üretici ve müteşebbislerin yüzünü güldürecek 100 küsur milyon dolarlık bir harekat "Büyük insani yardım" diye sunuluyor.
Bu "insanı yardım"ı yeni pazar arayışlarında bir sıçrama tahtası olarak kullanan zihniyet ifşa olmasın diye "İnsanlık Ölmedi" diyorlar. Bütün insani değerler paraya ve kâra peşkeş çekiliyor.
İnsan bu müsamereye şahit olunca ancak şunu mırıldanabiliyor; evet, insanlık ölmedi ama çok değişti. Kapitalist sistem insanlığı çok bozdu: Türkiye'de televizyona çıkıyor; şovlarda yardım topluyor. Afrika'da ticaretle uğraşıyor; pey verip ihale kovalıyor. (BK/BA)