13 Mayıs 2014’de Türkiye’nin en büyük iş cinayetlerinden biri Soma’da bir maden ocağında gerçekleşti. Eynez Maden Ocağı’nda resmi rakamlara göre 301 madencinin can verdiği facia, maden ocaklarında süregelen düzen, iş güvenliği sorunları, rödovans sözleşmeleri ve taşeronluk gibi; aslında bilinmelerine rağmen çoğu zaman hatırlanmayan pek çok sorunu da tekrar gündeme taşıdı.
Boğaziçi Soma Dayanışması olarak 12-13 Temmuz tarihlerinde bölgeye yaptığımız ziyarette de gözlemledik ki; bölgedeki maden ocaklarında inanılmaz hiyerarşik bir düzen var; ve bu düzenin, maden işletmelerinin üst düzey yöneticilerinden sonra gelen en önemli “sağlayıcıları” da, dayıbaşı veya başçavuş denilen ve taşeron işçilerin bir nevi pratikteki patronları olan kişiler.
Peki, taşeronluk sistemi Soma madenlerinde nasıl uygulanıyor?
Dayıbaşılar, genelde maden tecrübesi olan ve hükümet taraftarı kişiler içinden seçiliyorlar. Bu insanlar, yanlarına belirli bir sayıda maden işçisini alarak göstermelik bir şirket kuruyor. Şu anda Soma’daki madenlerde; işçilerin taşeron sistemine dahil olmadan madene girmeleri neredeyse imkansız; işçilerin çok büyük çoğunluğu taşeron şirketlere bağlı çalışıyor. Aynı zamanda dayıbaşı veya başçavuş da denilen bu taşeron “ekip şefleri”; yeraltına girmemelerine rağmen işçi olarak gözüküyor ve yanlarında getirdikleri maden işçilerinin çalışmaları ile doğru orantılı bir miktarda prim alıyor. Dayıbaşılar, belirli bir eğitim sahibi olmamalarına ve başarılarının tek kıstasının yanlarında getirdiği işçi sayısı olmasına rağmen, hiyerarşinin ocakta çalışan mühendislerden bile daha yüksek seviyelerindeler; çünkü ocakların işçileri onlar üzerinden sağlanıyor. Örneğin, yanında 200-300 civarı işçi getiren büyük dayıbaşıların maaşları primlerle 10 bin TL’yi buluyor, ki bu Soma madenlerinde çalışan orta düzey bir mühendisin maaşının beş katından bile fazla.
Soma Holding’in üst düzey çalışanları ile yaptığımız görüşmelerde; taşeron sisteminin, sadece işçi bulma amacı ile kullanıldığı; dayıbaşıların, şirketin işçilerin sorunları ile uğraşarak ekstra zaman harcamalarını engellemek için, kendi getirdikleri işçilerden sorumlu oldukları ve başka herhangi bir görevi olmadığı belirtildi. Taşeronların işçilikten yükseldiği ve şirket için oldukça önemli bir görevde bulundukları, bunun dışında bir yetkileri olmadığıda söylendi.
Soma’daki maden ocaklarında uygulanan taşeron sistemi konuşulurken asıl üzerinde durulması gereken nokta, taşeron ekip başlarının getirdikleri işçilerin çalışmaları üzerinden prim almaları nedeniyle işçilerini insanlık dışı diyebileceğimiz şartlarda, sadece üretime odaklanarak çok uzun saatler süresince ve çok ağır koşullarda çalıştırmaları. Çünkü maden işçileri her ne kadar şirkete bağlı gözükseler ve maaşlarını şirketten alsalar da, asıl hesap verdikleri taşeron ekip başları. Hatta işçiler, haftada altı gün boyunca çalıştıklarında alacakları 200 TL prim ve bunun yanında dayıbaşının da alacağı prim nedeniyle; hasta oldukları sürelerde bile işe gelmeye zorlanıyorlar. Örneğin, facianın birkaç gün öncesinde zehirlenme belirtileri göstermeye başlayan bazı işçiler; kendi ve dayıbaşılarının primlerinin yanmaması için hasta olmalarına rağmen rapor almayarak işe geldi ve faciada can verdiler. Zira, işçiler dayıbaşıların isteği dışında hareket ettikleri zaman, hakaret, dayak veya işlerini kaybetmek gibi durumlarla karşılaşıyorlar.
19 Temmuz günü, bu sisteme dair umut veren bir gelişme oldu. Kabul edilen taşeron işçilere yönelik torba yasa ile taşeron sistemin yeniden yapılandırılması sağlandı ve taşeron işçilerin iş güvenliğinin işe başlamadan önce sağlanması ve ücretlerin ödenmesinden asıl işverenin sorumlu olması, ayrıca taşeron işçinin sözleşmesinin en az üç yıl boyunca süreceği yasaya bağlandı. Ancak bu yasaların Soma madenlerinin uzun zamandır yerleşip sistematikleşmiş mafyavari düzeninde uygulanabilirliğini zaman gösterecek. (IŞU/HK)